1 Osmanlı Avrupalıydı

Osmanlı Avrupalıydı

0

İstanbul’un fethinden beri Osmanlı İmparatorluğu yönünü Avrupa’ya çevirmişti. Osmanlı müslümandı, ama Avrupa’da idi. Avrupalı idi.

Viyana kapılarına dayandığı, Balkanlar’da hüküm sürdüğü için değil, bunlar detaylar; geleceğini Avrupa’da gördüğü, örneklerini Avrupa’dan aldığı için. En görkemli dönemlerinde de, imparatorluğun sonuna gelindiğinde de.

Osmanlı Avrupa’yı taklit etmiyordu, kendi kişiliğinden vaz geçmeden Avrupalıydı, Avrupa’nın bir parçasıydı. Avrupa Osmanlı ile Avrupa’ydı.

Dolmabahçe Sarayı, Beylerbeyi Sarayı, Yıldız Köşkü ve birçok tarihi yapıya bakın, Osmanlı izlerini taşıyan Batı mimarisidir. Son sultanlarımıza, hanedana, 20.ci yüzyıl başındaki memurlara, biraz varlıklılara bakın, giyimleri Osmanlı izini taşıyan Batı giyimidir.

Osmanlı müttefiklerini daima Avrupa’da aramış, gözünü Avrupa’dan ayırmamış, kendini daima bir Avrupa devleti olarak görmüş bir imparatorluktu.

Bunu Avrupa ülkelerinin tamamı da kabul etmişti. 19.cu yüzyıl sonlarından itibaren Osmanlı İmparatorluğu’ndan bahsederken “Avrupa’nın hasta adamı” diyorlardı.

Bu taa 2000 yıllarına kadar devam etti. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik talebi esnasında hiçbir Avrupa ülkesinin aklına Türkiye’nin Avrupalı olmadığı fikri gelmemişti bile.

Balkan Harbi, Birinci Dünya Savaşı bir şey değiştirmiyor. Fransa ile İngiltere Yüzyıl Savaşı’nı yaşadılar; Almanya tüm Avrupa’ya karşı iki kez savaştı. Avrupa yakın tarihi Avrupa ülkelerinin birbirleri ile yaptıkları savaşlarla dolu.

 

Bu coğrafi bir konu da değil. Rusya’nın çok büyük bir bölümü Asya’da, taa Pasifik Okyanusu’na dayanmış, ama herkes için Rusya bir Avrupa ülkesi. Bizim doğumuzdaki Ermenistan bugün bir Avrupa ülkesi.

Bu din konusu da değil. İsrail bugün bir Bati ülkesi. Yugoslavya, o kadar Müslüman nüfusuna rağmen bir Avrupa ülkesiydi.

 

Avrupa ülkesi demek, buranın değerlerine inanmak, edebiyattan müziğe, mimariden giyim kuşama, eğitimden sağlığa, kültüre, yaşam tarzına, medeniyete, geleceğe, hukuka, demokrasiye Avrupa değerleri ile bakmak demek. Taklitçilik değil, iyi tarafını alıp kötü tarafını bırakarak, kendi özelliklerinden feragat etmeden geleceğini inşa etmek demek. Ahlak demek, insana saygı demek, ümmet yerine millet demek.

Osmanlı’da buna karşı çıkanlar en mahrum yerlerde, en kötü şartlarda yaşayan halkımız değildi. Karşı çıkanlar hep “dinciler” veya din tüccarlarıydı. En kötü zamanında bile ordu, ayaklanan yeniçeriler, en haksız vergilerle beli bükülmüş halk bile Osmanlı’nın Avrupalı olmasına karşı değildi.

Osmanlı 1000 yıl Avrupalı olarak yaşadı, bugün ise Türkiye bu dünyadan koparılmaya çalışılıyor. Avrupa’nın bizi itmesinden değil, bu kez din tüccarları ve kişilik kompleksleri yüksek kişilerin iktidarı elinde tutuyor olmasından.

Bugün Türkiye 1000 yıllık geçmişine sırt çevirerek, yalnızca kısıtlı bir zümrenin çıkarlarını korumak amacıyla bilinçli olarak Avrupalı olmaktan çıkartılıyor, ikinci sınıf bir Orta-Doğu ülkesi haline getiriliyor.

Nedeni basit. Ak Parti mağduriyetleri giderme, dışlanmışları dışlayanlar haline getirmede çok yol aldı, ama karakterindeki bir unsuru değiştirmedi, değiştiremedi, değiştirmek istemedi : eziklik ve küçüklük kompleksi.

Psikolojiye bakın; büyüklük kompleksinin altında daima küçüklük kompleksi ve korku yatar. Ak Parti iktidara geldi ama iktidar olamadı.

Ak Parti iktidara geldiğinde bürokrasiyi iyi eğitim almış, ilgi alanlarında birikim sahibi vatan haini FETÖ’cülere bırakmıştı. Bunlarla çıkar çelişkisi doğunca 15 Temmuz’dan sonra büyük bir tasfiye içine girdi, ama kendi elinde bu kişilerin yerine koyabileceği vasıflı “taraftar” yoktu. Bu boşalan kadroların liyakat esasına göre doldurulması söz konusu bile olamazdı, çünkü böyle bir konumda yolsuzluklar ve kanunsuz işlemlerin üstlerini örtmek zorlaşacağı için Erdoğan’ın da durumu sorgulanmaya başlanabilirdi.

Komplekslerinden arınamamış Ak Parti ise üst akıl, dış mihraklar, yabancı faiz lobisi gibi kavramlar üreterek çareyi içine kapanmakta, Türkiye’yi Batı dünyasından koparmakta buldu.

Ak Parti bugün tek adam partisi. Erdoğan’ın ise Batı kültürünü, medeniyetini, insana verilmesi gereken değerleri anlama şansı yok. Başka türlü büyümüş, dilini, geleneklerini bilmiyor, halkını tanımıyor. Kendisini kabul etmeyen bir medeniyete baş tutmak, kendini ispat etmek yerine buradan kaçan, hızlı adımlarla Osmanlı’nın, Türkiye Cumhuriyeti’nin 1000 yıllık kazanımlarını tahrip etmek isteyen bir lider kendisi. İlk baştan vatan haini FETÖ’cülerle işbirliği yaparak, daha sonra da aynı yola devam ederek.

Bugün Osmanlı’yı yüceltenlerin aslında Osmanlı’ya ihanet ettiklerinin farkına varmamaları halinde vay halimize, vay hallerine.

İbrahim Çakıroğlu

 

yorum

Yorumlar kapalı.