1 Üç Fidan

Üç Fidan

0

Bu gece yarısı dayanamadım gene yazıyorum.

Oysa herkesin yılda bir gün zoraki hatırladığı ölüm günlerini yazmaktan özellikle kaçar oldum son yıllarda. Anma töreni yaparmışçasına yazılan yazılar ve iş birlikçilerin günah çıkartmaları, cehennemi yaratan ve yaşatanların, kendilerini, aldıkları canlar ve karartılmış gelecek üzerinden aklama çabaları dayanılmaz bir acı veriyor böyle günlerde bana.

Belki uzunca bir yazı olacak. Biliyorum benim neslim ve o günleri birlikte yaşamış, paylaşmış arkadaşlarım ya da dava yoldaşlarımdan başka kimseyi ilgilendirmeyen bir yazı olacak. Her şeye rağmen hala bu ülkenin geleceğine kafa yormaya sıvanacak gençler kaldıysa belki merak eder, belki yakın tarihe şöyle bir göz atar ve yaşanmışlıklardan kendilerine de bir pay çıkartabilirlerse belki o bile yazmama değer.

“Ve cellat uyandı yatağında bir gece
Tanrım dedi bu ne zor bilmece
Öldükçe çoğalıyor adamlar
Ben tükenmekteyim öldürdükçe”….

6 Mayıs gelince içime acı çöreklenir. Sığamam binalara. Alır başımı çıkarım. Sokaklarda dolanırım karanlık çökene dek. Oysa 6 mayıs dedin mi Hıdırellez gelir akla. Bayram gelir. Bense yükselen Hıdırellez ateşinde cehennemin alevlerini seyrederim.

6 Mayıs, Ankara’nın Karşıyaka mezarlığında üç kişi ağlıyor. Üç gencin babaları bunlar. Buruk yürek ve titrek elleriyle kefenleri aralıyorlar son kez. Sırayla oğullarını öpüyorlar. Yanaklarından süzülen yaşlar, ölülerinin alınlarına, yüzlerine damlıyor…

Üç cana dağıtıyorlar baba yüreklerini.. Aynı duygularla kucaklıyorlar üç ölü bedeni… Mezara indiriyorlar…

Öğleye doğru Ankara’nın Kızılay Meydanı’nda, bir genç kızın koluna iki polis giriyor. Genç kız, asılmışlar için ağlama suçunu işlemekten ve genç kız Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın mezarlarına kır çiçekleri serpmekten sanık olarak gözaltına ve sorguya alınıyor…. Atilla Sarp’ın kız kardeşi. Ardından dozerlerle mezarları çiğnetiyorlar. Çiçekleri ezmek, gömülü bedenlerin kemiklerini kırmak için.

Gülünün solduğu akşam, Darağacında üç fidan, Yort savul, Mare nostrum okumanın tam zamanıdır şimdi arkadaşlar.

45 yıl önce bugün ülkemin güzel günlere olan inancını gömdüler toprağa. Gecekondu mahallelerinin rezidanslara selam durduğu 6 mayıs 2017 Türkiye’sinden tam 45 yıl önce. Meclisteki koltuklarından fırlayarak semiz ve kanlı parmaklarını gözümüze soka soka ”üçe üç” diye bağırarak yolladılar idama, gelecek günlere olan inanç ve umutlarımızı.

Adaletsiz gelir dağılımının, Amerika’nın belirlediği iktidarların, hala 1 Mayıs’ta işçiler dayak yerken ve Alman işçiler emekli maaşlarıyla Akdeniz kıyılarında ikinci bahar yaşayabilirken AB’nin açamadığımız kilidi bozuk kapısı önünde bu kadar günahla hatırladığımız, unutamadığımız tarih 6 Mayıs. Unutmadık ve ne pahasına olursa olsun asla unutmayacağız.. Çünkü bazen süreç yavaş da işlese devrimciler ölür devrimler sürer.

72 de ezemediler umutlarımızı, kıramadılar direncimizi. Kaldığı yerden devam ettirdik kavgamızı.

80’le birlikte küreselleşen kapitalizm yeni yapılanmasıyla maalesef Onların ölmeden önce inandığı bir gençliği, o gençliğin umudun rüzgarıyla mutlu ve hakça geleceğe yelken açacağı bir ülkeyi yok etti bugün.. Bugün ne oldu diye sorarsan, Deniz, Yusuf, Hüseyin kim diye sorarsan bilmeyen, bilemeyecek insanlarla dolu güzel ülkem. Felc olmuş gibi, kıpırdayamayan, başkaldıramayan, içine düştüğümüz iğrenç tüketim toplumu sarmalında gönüllü olarak debelenen, bireysel kurtuluşunun peşinde kendine ayrışık yaşam alanları oluşturan ve ideolojisiz olmakla övünen gençleri yarattı 80’ler. Buna yaradı darbeler, alınan gencecik canlar.

Gezi, 1 mayıs 2017, şu ya da bu. Salt meydanlarda devrim şarkıları eşliğinde yumruk sallamaktan geçmiyor insanca bir geleceğin yolu. Düşünceden, inanmaktan, sağlam temellenmiş bir ideolojiden ve yaşamın her anında ve her alanında eylemden geçiyor. Yeni nesillerin kendilerini yeniden şekillendirmelerinden geçiyor. Kitap yoktu okuyacak. Olan da yasaklanıyordu. Okurduk her şeye rağmen. Elden ele geçen kitaplar, teksir makinelerinde çoğaltılmış, mürekkep kokan çeviriler, bildiriler, makaleler, yetmese de gidermeye susuzluğumuzu, aydınlatırdı umutlarımızı. Üç buçuk gazete ve devlet kontrolünde bir radyo vardı. İletişim tümüyle olanaksızdı. Gene de buluşurduk verilmemiş randevularda. Anında haber alırdık her eylemi ve on binler hatta yüz binler toplanırdık alanlarda.

Önceki kuşaklar, umudu, direnişi ve cehennemi yaşayan bizler gene direniyoruz ve direneceğiz. Hiç unutmadık ve unutturmayacağız.

Kim bilir; keser döner sap döner, gün döner hesap döner, 6 Mayıs’larda bambaşka şeyler konuşur, yazarız bir gün.

Ankara 6 Mayıs 1982. 12 Eylül faşizminin kol gezdiği zamanlar. Üç gencin mezarına bırakılan karanfiller, birinci ve kısa samsun sigaraları tanıktır buna. İşçiler slogan atıyor, liseli öğrenciler dua ediyor, evet dua ediyorlar, şaşırmayın buna! Tanık oldum ben.

”Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın ölüm cezalarının yerine getirilmesine dair kanun tasarısı” Adıyla önce Meclise ardından Senatoya geliyor idam fermanları.

”Devirler değişiyor. Bundan 30 sene evvelin şartları bugün yoktur. Başka şartlar vardır. Bugünkü şartları düne götürerek düşünemezsiniz, çok yanlış olur. Binaenaleyh, insani tarafını düşündüğümüz zaman, kimsenin, karıncanın incinmesine razı olamayız. Fakat bir olay var: hikmet-i idare, devletin bekası gibi kavramlar bizim geleneklerimizde vardır. Padişahlar, kardeşlerini, çocuklarını astırmıştır” diyor bugünün demokrasi havarisi, dünün Meclis oturumunda idam çığlıkları atan faşist, işbirlikçi “Çoban Sülo’su”.

Mecliste İlk oylama 10 Mart 1972’de idi. 53 ret 238 kabul. CHP idamların esas ve usul yönünden iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmuştu. Mahkeme itirazı usul yönünden kabul edince yasa teklifi Meclise geri geldi. 24 Nisan 1972 de nihai ve asıl oylama yapıldı. İkinci oylama sonucu 48 ret, 273 evet, 2 çekimser, 118 katılmama. Meclis tarafından onaylanan yasa tasarısı Senatoya sevk edildi ve 02.5.1972 Salı günü oylandı. 111 kabul 34 ret. Dört gün sonra da infazlar gerçekleştirildi.

24 Nisan günü Ankarada’ydım. Galatasaray’dan ağabeyim, sonraki yıllarda en sevdiğim dostlarımdan olacak, o sırada Cumhuriyet gazetesinde çalışan Turhan Ilgaz beni Meclise, parlamento muhabirlerine ayrılan bölüme götürmüştü. Orada izledim oylamayı ve tartışmaları. İçime akıttığım göz yaşlarım üzüntüden değil hırsımdandı, çaresizliğimdendi.

Yirmi yaşındayım. Devrimciyim. Namusluyum sapına kadar. Ülkeme aşığım. Ezilmiş tüm halkların kurtuluşu uğruna ve devrim yolunda gözümü kırpmadan ölebilirim. Örgütlere üyeyim. Her olayın içinde, her taşın altındayım. Sevdalanıyorum arada. Gencim yani, yaşamı yeniden şekillendirecek, dünyayı değiştirecek kadar yürekli ve umutluyum.

Biliyorum, yaşarsam, başıma bir şey gelmez, faşist bir kurşunla ölmezsem eğer, bir gün belki 45 yıl sonra, 2017 de mesela, herkesin aşını, işini ve sevdalarını eşit ve hakça paylaştığı bir düzende, mutlu ve umut dolu ülkemde, yaşanan bu günleri yazarım. Belli mi olur! Gün olur keser döner, sap döner….

Cem Cinol

Mektuplar

son mektup – Deniz Gezmiş

Baba,
Mektup elinize geçmiş olduğu zaman aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum, insanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler, önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. Bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum. Ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiç bir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de düşmeyeceğimden şüphen olmasın, oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir, o, bu yola bilerek girdi ve sonun da bu olduğunu biliyordu. Seninle düşüncelerimiz ayrı ama beni anlayacağını tahmin ediyorum. Sadece seninle değil, Türkiye’de yaşayan kürt ve türk halklarının da anlayacağına inanıyorum. Cenazem için avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara’da 1969’da ölen arkadaşım taylan özgür’ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul’a götürmeye kalkma, annemi teselli etmek sana düşüyor, kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum, bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir, son anda yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir seni, annemi, abimi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşi ile kucaklarım.
Oğlun Deniz Gezmiş
merkez cezaevi

son mektuplar – Yusuf Aslan

Sevgili babacığım,
Bu mektubu aldığın zaman ben ebediyen bu dünyadan göç etmiş olacağım. Ne kadar sarsılacağını tahmin ediyorum. Bir buçuk seneden beri benim yüzümden nasıl üzüntü içinde olduğunuz malum. Bu son olayı da metanetle karşılamanızı sadece dileyebilirim.
Babacığım bu olayda da annemin ve yücel’in senin tesellilerine ve desteklerine ihtiyaçları çok. Bunun için ne kadar metin olursan, hem senin sağlığın için hem de onlar için o kadar iyi olur. Elbette ki, yıllarca emek verip yetiştirdiğin bir oğulun, bir günde öldürülmesi kolay göğüslenecek bir olay değildir. Fakat siz benim ne için, kimlere karşın mücadele verdiğimi biliyorsunuz. Ben bu açıdan rahat ve vicdan huzuru içinde gidiyorum. Sizlerin de bu bakımdan rahat ve huzur içinde olduğunuzu ve olacağınızı biliyorum.
Babacığım, annemin ve yücel’in senin desteklerine muhtaç olduklarını yukarıda söylemiştim. Onları rahat ettirmek için bütün gücünü kullanacağından zaten eminim. Babacığım, burada şunu ilave edeyim ki, yücel’in hastalığından kendimi sorumlu hissediyorum. Yücel için her şeyinizi ortaya koyacağınız konusunda da kuşkum yok. Ablamlar için söyleyeceğim; fazla üzülmesinler, olayın sarsıntıları geçtikten sonra normal hayatlarını devam ettirsinler. Mehtap’a ne diyeyim… Benim için her zaman bol bol öpün.
Babacığım, cezaevinde kalan arkadaşları arasıra yoklarsan, hallerini hatırlarını sorarsan çok memnun olurum. Her biri oğlun sayılır. Dışarıda bizler için uğraşan dostlarımı ve dostlarını umutmayacağını biliyorum.
Mektubum burada biterken sizi, annemi, Yücel’i, ablamı, Azizi abiyi, Mehtap’ı hasretle kucaklarım babacığım…
Sağlıcakla kalın.

Hoşçakalın

T. Yusuf Aslan

not: Akrabalara da bir mektup yazdım. Fakat belki vermeyebilirler.
2.5.1972 salı

Bütün akrabalara,
Bu mektubumu okuduğunuz zaman artık aranızda olmayacağım. Mektubumu senatonun idamlarımızı tasdik ettiğini öğrendiğim anda yazıyorum. Şundan emin olmalısınız ki, bugüne kadar davama olan inancım sarsılmamıştır. Sehpaya gidene kadar da en ufak bir sarsılma olmayacaktır.
Ben, halkımın kurtuluşu, türkiye’nin tam bağımsızlığı için savaştım. Sizler beni tanıyorsunuz. Bir yıldan beri bu bir avuç sömürücüler, vatan satıcıları, işbirlikçiler ellerindeki bütün imkanlarla bizi dışardan yardım gören, beyinleri yıkanmış, vatan haini, dışardan emir alan, bölücü, anarşist diye tanıtmaya ve halkımızdan bizi koparmaya çalıştılar. Bu bir avuç azınlığa göre vatanseverlik; vatan satmak, yabancılarla işbirliği yapmak, nato’yu, amerika’yı savunmak, 6. filo’yu ağırlamak, milyonlarca köylünün geçimi olan haşhaş ekimini elinden almak, işçinin grev hakkını engellemek, amerika’ya ve emperyalizme hizmet etmektir.
Biz bunlara karşı çıktık. Bunun için biz vatan haini, onlar vatansever oldular.
Bizi bu mücadelemizden dolayı, güya adil mahkemelerinde yargılayan ve yine adil kurumları eli ile asacak olanlar bilmelidirler ki; biz halkımızın kurtuluşu ve türkiye’nin bağımsızlık mücadelesi uğruna şerefimizle bir defa öleceğiz. bizi asanlar, …
Son sözüm; yaşasın işçiler, köylüler! yaşasın devrimciler! Yaşasın halkımın kurtuluşu ve bağımsızlığı için savaşanlar! Yaşasın tam demokratik türkiye’nin kurulmasından yana olanlar!
Kahrolsun emperyalizm! Kahrolsun … faşist koalisyonu!

t. yusuf arslan
2 mayıs 1972
mamak-askeri cezaevi

son mektup – Hüseyin İnan

Babama, anneme, kardeşlerime ve yakın akrabalarıma, söyleyecek fazla söz bulamıyorum.
Bir insanın sonunda karşılaşacağı tabii sonuç, bildiğiniz sebeplerden dolayı erken karşıma çıktı.
Üzüntü ve acınızı tahmin ediyorum.
İleride durumumu çok daha iyi anlayacağınız inancındayım.
Metin olunuz.
Üzüntü ve acılarınızı unutmaya çalışınız.
Bütün varlığımla hepinize kucak dolusu selamlar, sevgiler!…
Yazılacak çok şey var, fakat hem mümkün değil, hem de sırası değil…
Candan selamlar…

Hüseyin İnan

Not;
– İdam yasasının onaylandığı 2 Mayıs 1972 Salı gününün Senato tartışma ve karar tutanakları:
Meclis Tutanakları

– 24 Nisan 1972 Meclis oturumunda idam yasa tasarısı oylamasına katılan milletvekilleri ve kullandıkları oylar:

İşte üç fidanı dar ağacına götürenlerin tam listesi

(Tarihe kayıt düşmek için çok faydalı bir liste. Bir kayıt da biz düşelim. İdama onay verenlerden Antalya milletvekili İ.Ataöv, küçük yaşda bir kızın ırzına geçilmesi iddiası ile dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle TBMM’deki oylama sırasında ayağa kalkarak “evet yaptım, hem anasını hem de kızını becerdim” diyen kişidir. Necip Türk milletinin temsilcilerinden oluşan o günkü AP ağırlıklı yüce parlamento ihtimam ve şefkatli gayreti ile adı geçenin dokunulmazlığını kaldırmamıştır).

yorum

Yorumlar kapalı.