1 Psikoseksüel Yönelimler, LGBT ve Pedofili Sorunsalı: Nereye Kadar?

Psikoseksüel Yönelimler, LGBT ve Pedofili Sorunsalı: Nereye Kadar?

0

Öncelikle şunu belirtmek isterim: Bireylerin cinsel yaşamı ya da cinsel fantazileri –bir başkasına zarar vermediği sürece- beni zerre kadar ilgilendirmez ve bu, insanları yargılamak ya da suçlamak için hiçbir etik  gerekçe oluşturamaz. Herkesin kendine özgü cinsel fantazileri olması doğaldır. Herkes kendi cinselliğini ve fantazilerini yaşamakta özgürdür ve bu kimseyi ilgilendirmez. Ancak, kişisel cinsel yönelimler toplumsal boyuta taşınıyor ve bu bir propaganda, eylem veya sokak gösterilerine dönüşüyorsa o zaman bu olguyu mercek altına almak gerekir.

Son on yıl içinde dünyada ve ülkemizde özellikle  din adamları, dinsel vakıflar ve kuruluşlar başta olma üzere cinsel taciz ve tecavüzlerde skandal ve rezalet boyutlarına varan olaylarda inanılmaz bir artış gözlemlenmektedir.   Bunu görmezden gelmek mümkün değildir. Cinsellik veya psikoseksüel eğilimler toplumsal sorununun bir parçasıdır, toplumsal sorun cinselliğin bir parçası değildir.

Bu araştırma Türkiye Psikiyatri Derneği, American Psychiatric Asscociation, American Psychiatric Journal, Centre de Psychiatrie & Neurosciences, Wikipedia  gibi çeşitli Türkçe, İngilizce ve Fransızca kaynaklardan faydalanarak hazırlanmıştır.

pedofili4

PARAFİLİ VE CİNSEL YÖNELİM FARKLILIĞI

Parafili, cinsel sapıklık, sapkınlık veya cinsel sapma  aşırı ve anormal cinsel davranış ve eğilimler için kullanılan bir psikiyatri  terimidir.  Bu cinsel sapmalar heykel (agalmafili),   hayvan  (zoofili), ölü (nekrofili), çocuk (pedofili) gibi canlı cansız objelere yönelebilir. Cinsel sado-mazo sapmalar da bu kapsama girer. Eşcinsellik, lezbiyenlik, biseksüellik ile travestilik ise çağdaş psikiyatrinin öncülüğünü üstlenmiş olan Amerikan Psikiyatri Derneği’nce parafili kapsamından çıkartılmış olup çoğu psikiyatrist, psikolog ve psikoterapist tarafından artık bir hastalık, ya da, cinsel sapma olarak görülmüyor. [1]

Çağdaş psikiyatriye göre eşcinsellik ruhsal bir hastalık, sapkınlık, ya da, parafili değil sadece  doğal bir farklılıktır. Eşcinsellikte hastalık olarak görülen tek olgu çevrenin farklılığa olan tepkisinden dolayı, yani, başka bir deyişle “damgalama” nın getirdiği ikincil psikolojik dokuncalardan (hasar) dolayı ortaya çıkan ruhsal bozukluklardır. En sık görüleni, “duygu durum  bozukluğu” (mood disorder) ile “kişilik bozukluğu” dur. Son yıllarda damgalamanın azalmasıyla bu bozuklukların sıklığı da oldukça azalmıştır.

Eşcinsel yönelim cinselliğin gelişiminde, yani genelde çocuğun üç yaşlarında ortaya çıkıyor, biseksüellik de o yaşlarda hissediliyor. Kişilik gelişimi de o yaşlarda başlıyor ve toplumca kabul görmeyen cinsel yönelimlerin gizliliği patolojik durumlara yol açabiliyor.

Ancak,   günümüzde eşcinsellik  cinsel yönelim farklılığı olarak görülse de farklı cinsel yönelim, tercih, seçim ya da  sapmaların  “Onur Yürüyüşleri” ile onur duyulması gereken bir yönelim, yaşam biçimiymiş gibi topluma dayatılması, özendirilmesi konusunun tartışmaya açık olması gerektiği kanısındayım.

Bishops attend a canonisation mass in St. Peter's Square at the Vatican

AMERİKAN PSİKİYATRİ DERNEĞİ VE EŞCİNSEL EYLEMLERİN KISA TARİHÇESİ

Amerikan Psikiyatri Derneği (APA) 1844 yılında çeşitli klinik ve akıl hastanelerin  başhekim ve yöneticileri tarafından Philadelphia’da kuruldu. Derneğin o zamanki adı “Amerikan Tımarhaneleri Başhekimler Derneği” (Association of Medical Superintendents of American Institutions for the Insane) idi.

1948 yılında Amerikan sigorta şirketlerinin isteği üzerine APA psikiyatrik istatistikler ve sınıflandırma  sistemini geliştirdi.  Bu konuda “Akıl Bozukluğunun Tanısal ve Sayımsal Kitabı”  (DSM -Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorder)    ilk kez 1952 yılında yayımlandı. Zira sigorta şirketleri akıl hastalığı nedeniyle tedavi görenlerin doktor, ilaç ve hastane masraflarını karşılarken o kişilerin gerçekten akıl hastası olup olmadığından emin olmak istiyorlardı.

DSM kitapları bu gereksinimi karşılamak üzere hazırlandı.   Bunu 1968 DSM-2, 1980 DSM-3, 1987 DSM-3R, 1994te DSM-4 kitapları izledi. Bu kitapların yıllık 1 milyon adet üzerinde baskısı ve satışı yapıldı. 2000 yılında DSM-4R ve 2013’te DSM-5 yayımlandı. [2]

1970 yılından itibaren ABD’de yaygınlaşan eşcinsel örgütler eşcinselliğin akıl hastalığı olarak görülmesine karşı çıkarak bunun parafili kapsamından çıkartılması için gösteriler düzenlemeye, APA ofislerini, toplantıları protesto ve sabote etmeye başladılar. San Fransisco’da 1971 yılında toplanan psikiyatri kongresini basan ve zor kullanarak kürsüyü ele geçiren “Eşcinsel Özgürlük Cephesi” (Gay Liberation Front) eylemcileri
“Psikiyatri enkarne olmuş  düşmandır.  Psikiyatri bize karşı  acımasız bir yok etme  savaşı yürütüyor. Bu eylemimizi size karşı bir savaş ilanı olarak kabul edebilirsiniz”
sözleriyle katılımcıları tehdit edip toplantıyı engellediler.

Psikiyatri karşıtı eylemlerin artması üzerine 1973te toplanan APA Yönetim Kurulu eşcinsellerin isteklerini oylamaya sundu. Bilim insanları ve psikiyatristlerden oluşan kurul %58 çoğunlukla eşcinselliği “akıl hastalığı”  kapsamından çıkartmayı kararlaştırdı. Sürdürülen psikiyatrik çalışma ve araştırmalardan sonra 1974’te eşcinsellik  “cinsel yönelim bozukluğu” olarak sınıflandırıldı.

Eşcinsel örgütlerin, eşcinsel siyasetçilerin, doktorların sayısı arttıkça ve kamuoyunda etkin bir lobi oluşturdukça APA eşcinsellik konusunda geri adım atmayı sürdürdü. APA’nın 1980de yayımladığı DSM-3 kitabında eşcinsellik  “ego-distonik (ego-uyumsuz) cinsel yönelim” kapsamına alındıysa da 1987 DSM-3R de  DSM kapsamından çıkartılarak “doğal cinselliğin bir değişkeni”, cinsel yönelim farklılığı, bireysel seçim, ya da tercih olarak kabul edildi.

2003te “Uluslararası Özgür Düşünce” (Mind Freedom International) eylemcileri 21 gün süren bir açlık grevi başlattı ve APA’yı ruhsal bozuklukların beyindeki kimyasal dengesizlikler nedeniyle oluştuğuna dair kamuoyundaki mevcut kanıyı desteklemek amacıyla doğrulanmamış medikal kanıtlar ileri sürdüğünü iddia ettiler .  APA karşılık olarak bir durum bildirgesi yayınladı ve taraflar kanıtlara ilişkin görüş alışverişinde bulundular.

2008 yılında APA yolsuzlukla suçlandı, finansal durumu ABD senatosunca mercek altına alındı. 62,5 milyon dolarlık bütçesinin yaklaşık %30unun ilaç firmalarının reklamlarıyla finanse edildiği görüldü. Böyle bir kuruluşun  bağımsız ve bilimsel olamayacağı ileri sürüldü. 2009-2010 yıllarında  federal yetkililerce incelemeye alınan  Corcept Therapeutics ilaç şirketinin kurucu ortağının soruşturma komisyonuna başkanlık eden    APA başkanı  Alan Schatzberg olduğu ve 1 milyon dolardan fazla şirket hissesine sahip olduğu açığa çıktı!

Tüm bu gelişmeler tıp ve bilim çevrelerinde tartışma, anlaşmazlık ve eleştirilere yol açtı. “Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsü” (National Institute of Mental Health) ve bir çok psikiyatrist ve ilgili kuruluş DSM kitaplarının güvenilir, bilimsel ve objektif olmadığını iddia etti. Bu arada  LGBT benzeri derneklerin dünya çapında etkinliği artmış, eşcinselliği savunma eylemleri  ve “Onur Yürüyüşleri” düzenlenmeye başlamıştı.

LGBTPrideIst

 

HİPOKRAT’IN DRAMI

İmdi ne diyelim? Burada kuşkusuz hemen şu sorular akla geliyor:

  • Ne zamandan beri psikiyatrik  ve bilimsel saptamalar ve kararlar eşcinseller veya bir takım derneklerin eylemleri, istekleri, tehditleri ve zoruyla değiştirilmeye başlandı?
  • Ne zamandan beri hangi hastalıkların hangi kategoriye girip girmeyeceği oy çokluğu ile belirleniyor?
  • Engizisyon Mahkemesi Yönetim Kurulu dünyanın düz olup olmadığını oylamaya koysaydı ve çoğunluk üye dünyanın düz olduğuna karar verseydi buna herkes inanmak zorunda mı kalacaktı?
  • O zaman Galile neden Engizisyon kararlarına karşı çıktı?
  • İlaç firmalarının elinde oyuncak olan  ve yolsuzluklara bulaşmış bir dernek ne kadar saygındır?
  • Görüşleri ve yayımladığı tıp ve tanı kitapları ne kadar güvenilirdir?
  • Hipokrat günümüzde yaşasaydı bu  paradoksal duruma acaba ne derdi?

Çünkü bakın Hipokrat 25 yüzyıl önce ne demiş:

“Her türlü kötülük ve adaletsizlikten uzak duracağım (…) Yaşantımı ve mesleğimi masumiyet ve temizlik içinde geçireceğim. (…) Hangi eve girersem gireyim, kendimi her tür yanlış ve ayartıcı davranıştan, ve özellikle kadınların ve oğlanların, özgür veya köle, baştan çıkarmasından koruyarak, oraya hastaların yararı için gideceğim.” [3]

İmdi ne diyelim? Kimsenin 25 yüzyıl önce yazılmış Hipokrat Yemini ’ni takmadığı gibi, eşcinsel, lezbiyen, biseksüel, travesti ve hatta pedofillere de artık kimsenin pek aldırdığı yok.  Hristiyan ve İslam dünyasında özellikle din adamlarının karıştığı cinsel taciz, tecavüz ve pedofiliye karşı  toplumda etkin ve caydırıcı bir uygulama, bir tepki de yok! Kilise, siyasal yetke ve İslamcı muhafazakar çevreler cinsel taciz ve tecavüz skandallarını  ört bas etme konusunda sanki gizli bir dayanışma içinde !

Eşcinsel veya pedofil papazlara  verilen cezalar devede kulak bile değil: para cezası veya başka bir bölgedeki kiliseye tayin! Onlara karşı artık kimsenin ağzını açacak hali de kalmadı, kamuoyu onları o haliyle kabullendi!  Zaten rahip ve rahibelerin eşcinsel, lezbiyen ve pedofilik olmaları Kilise tarihinin neredeyse başlangıcından beri herkesçe bilinen bir gerçek. Zavallı aileler panik içinde  çocuklarını papazlardan koruma derdinde. Ama kimin umurunda? [4]

pedofili

 

Aynı durumu Türkiye’de de görüyoruz: Dinsel kurum ve vakıflarda taciz, tecavüz olayları, sübyancılık, oğlancılık ve pedofili zirve yapmış durumda! Neredeyse her gün yeni bir rezalet patlak veriyor. Çocuk yaşta kızlarla evlenmeler tam gaz sürüyor. Bir avuç aydın dışında olan biten halkın umurunda değil!

Zira ahlak ve insanlık değerleri öyle bir aşınma ve yıkıma uğramış ki siyaset, dinsel çevreler ve bunların destekçisi medya  “İslam’da buna bademleme denir, bir kere yapmakla bir şey olmaz”  benzeri aymazca söylemlerle bu tür olayları görmezden gelme, önemsizleştirme çabası içinde!

Yüzyılların Şark-İslam aşiret kültüründen gelen arabesk-dinci yığınlar Atatürk devrimleri ile bastırılmış feodal cinsel alışkanlıklarını, içgüdülerini, dürtülerini dizginleyemiyor. İktidarın siyasal çıkarlarına göre kurgulanmış bir başıbozukluk, ahlaksızlık, vurdumduymazlık ve aymazlık  bulamacında çocuk yaşta kızlarla evliliğe onay veren, kadınları, genç kızları katleden, tecavüzcüleri hoş gören  bir  anlayış ülkeye egemen olmuş durumda!

EVRENSEL VE İNSANCIL ETİK DEĞERLER TEHDİT ALTINDA !

Kuşkusuz tüm eşcinselleri suçlamak ya da hepsini aynı torbaya doldurmak gibi amacım yok. Ne var ki şu soruyu sormak durumundayız:

Eşcinsellik, pedofiliye giden yolun başlangıcı olabilir mi? Zira eşcinsellik  -cinsel yönelim farklılığı olarak görülse bile-  eşcinsel yönelim, tercih, ya da  sapmaların  düzenlenen “Onur Yürüyüşleri” ile onur duyulması gereken bir yaşam biçimiymiş gibi topluma sunulması, dayatılması, özendirilmesi kabul edilemez! Zamanla pedofilik ve diğer parafilik sapmaların da DSM kapsamından çıkartılarak onlarında da cinsel eğilim değişkenliği olarak görülmeyeceği ne malum?  O zaman herkesin akıl sağlığı yerinde olmuş olacağından psikiyatri bilimine de gereksinim kalmayacaktır!

Bakın, salt ülkemizde değil, evrensel ve insancıl etik  değerlere karşı çok yoğun ve inanılmaz boyutlara ulaşan küresel bir meydan okuma ve tehditten söz ediyorum.  Etik değerlerin aşındırılarak çağdaş toplumların nihilizme sürüklenmesi, ahlaksızlaştırılması  adeta siyaset ve din  tarafından destekleniyor! LGBT bu meydan okumanın enstrümanlarından sadece biri. Sanırım şimdi sıra pedofilinin aklanmasına geliyor!

Bu bağlamda, Toronto Üniversitesi Psikiyatri Bölümü üyesi eşcinsel Prof. James Cantor taciz ve zorlama olmadığı takdirde pedofilinin cinsel sapkınlık olarak görülmemesi gerektiğini savunuyor!  Demek ki, bu durumda çocuğa oyuncak, çikolata ve para vererek cinsel ilişkiye girmekte bir sakınca yok! Papazların ve din adamlarının  yaptığı da  zaten bu değil mi?

Ülkemizde 2016 Mart ayında İslamcı bir vakıfta tecavüze uğrayan 8-10 yaşlarında 45 erkek çocuğun ailelerine onar bin lira vererek skandal ört bas edilmeye çalışılmadı mı?  Hükümet çevreleri, Diyanet İşleri,  Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı  söz konusu vakıfa sahip çıkmadılar mı? Çocuklar suçlanıp çocukların cezalandırılacağı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı tarafından TV kameraları önünde söylenmedi mi? Bir çok kişi bunu “dil sürçmesi” sandıysa da bu dil sürçmesi değildi baylar bayanlar: Zira şeriatın gözünde asıl suçlu olan tecavüze uğrayandır! Zira bir şekilde saldırganı tahrik etmiştir!

pedofili2

İmdi, sanırım pedofiller ve tecavüzcüler de eşcinseller gibi örgütlenip onur yürüyüşleri,  sokak eylemleri ve açlık grevleri düzenlemeye başlarlarsa onlar da amaçlarına ulaşabilir! Hatta Amerikan Psikiyatri Derneği’nin yönetim kurulu bu bilimsel baskılara dayanamayarak gözyaşları içinde –bu kere oy birliğiyle- pedofili ve tecavüzü “doğal cinselliğin bir değişkeni” olarak kabul edebilir!  LGBT dernekleri, Katolik kilisesi ve İslamcı vakıflar bu konuda işbirliği yaparak güçlü bir baskı grubu oluşturabilirler!

Abartmıyorum! Bakın bunun arkası gelir. Biraz daha sabır… LGBT’de bir tek P harfi eksik. Bu harf de eklenirse şaşırmayın.  Arkası gelecek: Bu gidişle günün birinde zoofiller, nekrofiller, sado-mazolar ve agalmafilikler de yollara düşebilir!

Zira, ahlak ve etik ilkeleri umursamayan, adalet, onur, erdem, dürüstlük gibi değerleri yitiren toplumlar yolsuzluk, sahtekarlık ve hırsızlıkları da görmezden gelir, onlara daha kolay katlanır, göz yumar,  hoşgörü gösterir, unutur. 17-25 Aralık yolsuzluk olayları için söylenen “çalıyorlar ama çalışıyorlar” söylemi bunun en somut kanıtlarından biridir.

Daha dün, 4 Nisan 2016 günü patlak veren “Panama Belgeleri” skandalının    dünya çapında bir kara para aklama ve yolsuzluklar zinciri olduğu görülmektedir. Siyaset, iş, finans, din  ve futbol dünyasından  kişinin karıştığı anlaşılan bu skandal sonucunda da değişen bir şey olmayacaktır. Çünkü o görevlerde her kim olursa olsun, onlar da o işi yapacak, ceplerini dolduracaklardı.

Panama yolsuzluğuna karışan İzlanda Başbakanı’nın halkının gösterdiği protesto sonucunda istifa etmesi o kadar önemli değildir:  Zira, halkın gösterdiği tepkinin asıl nedeni o yolsuzluğu kendisini yapamamış olması, o yolsuzluktan bir kazancı veya faydalanma olanağı bulamamış olmasındandır. Gerçekler acımasız olunca, yorumlar da acımasız olur. Siyaset, iş, finans dünyası ve dinin de istediği böyle bir ortamdır.

Bana düşen son söz  “hepinize kolay gelsin” demektir: Kolay gelsin dünya ! Kolay gelsin Yeni Türkiye! Anca gidersiniz!

 

Erol İrdelmen

 

_________________________________________________

[1] Psikiyatri    akıl ve sinir hastalıklarını,  psikoloji (ruhbilim, tinbilim) ve psikoterapi  ruhsal bozuklukları inceler ve tedavilerine yardımcı olur. Psikiyatristin tıp doktoru olması gerekirken psikolog ve psikoterapist için bu koşul aranmaz. Psikiyatri terimi  ilk olarak1808 yılında Alman tıp doktoru Johann Christian Reil tarafından kullanılmıştır

[2] Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Örgütü’nün  yayımladığı “Hastalıkların Uluslararası Sınıflandırılması”  (ICD- International Classification of Diseases ) kitabı ile Amerikan Psikiyatri Derneği’nin (American Psychiatric Association, APA) yayımladığı “Akıl Bozukluğunun Tanısal ve Sayımsal Kitabı”  (DSM -Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorder)  cinsel sapmaları kategorilere ayırarak sınıflandırır, istatiksel bilgi verir. APA dünya çapında  en geniş ve en etkin psikiyatri derneği olup  36.000den fazla üyesi vardır. APA’nın yayımladığı Akıl Bozukluğunun Tanısal ve Sayımsal (DSM)  kitapları, dergiler ve bültenler dünya çapında  psikiyatristler tarafından rehber ve danışma kitabı olarak kabul edilir.

[3] Hipokrat Yemini ’nin özgün Yunanca metinden doktor ve filozof Émile Maximilien Paul Littré tarafından 1839 yılında yapılan Fransızca çevirisinden alıntıdır. Zaman içinde özgün metnin ülkelere göre ve günün koşullarına göre değiştirilmiş ve değişik çevirileri yapılmış, kadınlar ve oğlanlarla ilgili sözler çıkarılmıştır.

[4] Yönetmen Tom MacCarthy’in “Spotlight” filmi 2016 Akademi ödülünü kazandı. Gerçek olaylardan yola çıkan film 90 papaz ve piskoposun karıştığı cinsel taciz ve pedofili skandallarını Başpiskopos ve Kardinallerin örtbas etmek için ne gibi yollara başvurduklarını, nasıl görmezden geldiklerini anlatarak bu potansiyel tehdide dikkat çekiyor.

 

yorum

Yorumlar kapalı.