Bizde malum kişi hep söyler: dünyada kriz olur, bize teğet geçer; Rus uçağını düşürürüz, merak etmeyin bu da geçer; Barzani bağımsızlık ilan eder, ölümlerden ölüm seçer… Konum ne olursa olsun, bize birşey olmaz yani!
Şimdi de Amerika ile vize krizi. Büyükelçiye Bass git, mütekabiliyet uygularızzzz…
Herkes salak ya, böyle denince inanılacak. Halbuki bizimki yalnızca tribünlere oynuyor, içeriye dönük şov yapıyor.
Haydi bizimki de Amerikalılara vize vermedi. Çooook üzülürler valla. 15 Temmuz’dan sonra AK Parti teşkilatından onlarca kişi Amerika ve Kanada’dan yüzlerce ev satın aldı. Amerikalı senatörler de Antalya’daki evlerine gelemeyecekleri için kahrolurlar herhalde.
Bizim üniversiteler Amerikalı öğrenci doluydu, vah vah vah, onlara ne olacak? Amerikalı turistler gelecek sezon Türkiye’ye akın edecekti, şimdi ne yapacaklar acaba?
Haa, bir de Türkiye artık Sig Saurer silahlardan almayacakmış. Yahu bu silah dediği şey bildiğimiz tabanca, üstelik aylar önce parasıyla satın almak istediği ama ön mesaj olarak Amerika’nın size vermiyoruz dediği nesne. Kendisi televizyonlara çıkıp paramızla alamıyoruz, böyle olur mu diye yakınıyordu ekranlarda. Herkesi tavuk hafızalı zannediyor herhalde.
Ağzının payını mı vereceksin? Geçen ay THY’nin Boeing ile yapmış olduğu 11 milyar dolarlık anlaşmayı iptal edersin. Daha ciddi birşey mi? İncirlik’i boşaltın dersin. Yemiyor tabii…
Neyse, işin özüne dönelim. Bu vize konusu çok uzun sürecek bir şey değil, eninde sonunda çözümlenecek.
Ama diplomasi ve dış ilişkiler satır aralarını okuma sanatı. Arkada çok daha ciddi sorunlar, anlaşmazlıklar olmasaydı bir yerel görevlisi tutuklandı diye hiçbir ülke bir diğerine böyle bir eylem uygulamaz, vizeleri askıya almazdı. Görevlinin tutuklanması bardağı taşıran damla bile değil, bardak çoktan taşmıştı, ortaya sürülen bir bahane oluşturdu, o kadar.
Ciddi olarak rahatsızlık duyulan olaylarda büyükelçi dışişleri bakanlığına çağırılır, daha fazlası gerekiyorsa bir nota verilir, ama tüm ülkeyi etkileyecek bir uygulamaya geçilmez. Eğer vizeler askıya alınmışsa bu çok ciddi bir mesaj.
Bu mesajın ne için verilmiş olduğu ikinci derecede önemli. Bu mesajın halk dilindeki karşılığı “bıktırdın, ayağını denk al”.
Bizimki yine bunu “Amerika’nın çıkarları ile bizim çıkarlarımız aykırı, dik durduk ondan” gibi ancak kuş beyinlilerin inanacağı açıklamalarla geçiştirecek. Gerçek ise çok farklı.
Bilhassa son 4 yıldır Türkiye’nin dış politikasının en iyi deyimle Şark kurnazlığı, bizim oranın diliyle göbek dansı temelinde olması, devamlı ikili, üçlü oynaması, bugün dost dediğini ertesi gün düşman ilan etmesi, uluslararası kuralları bizim anayasa zannedip takmaması Türkiye’yi ilk baştan şüpheli müttefik, sonra da uzak durulması gereken ülke durumuna düşürdü.
State Department’da ve Quai d’Orsay’de (Amerika ve Fransa dışişleri bakanlıkları) Türkiye’yi bizim ortalama vatandaşımızdan daha fazla tanıyan, Türkiye’yi gerçekten seven, bundan önceki dalgalı dönemlerde Türkiye için çok emek vermiş dostlar var. Her iki tarafın da artık söyledikleri hemen hemen aynı : eskiden Türkiye diye bir ülke vardı, sizler Türkiye’yi Erdoğan’a indirgediniz. Erdoğan ise güvenilmez, kural tanımaz, içe verdiği mesajlarla dışa verdiği mesajlar birbirinden çok farklı biri. Dolayısı ile de Türkiye’nin de güvenilmez ve kural tanımaz bir ülke olmasına yol açtınız.
Bu yalnızca Amerika’nın görüşü değil. Suriyeli mültecileri Ege sahillerinden Yunanistan’a yollayan, Avrupa Birliği ile pazarlığa oturup dediğimi yapmazsanız mültecileri yine yollarım diyen bir ülkeye Almanya, Fransa veya İngiltere de haydut ülke diyor.
Bütün bunlara rağmen Batı dünyası Türkiye’ye karşı değil, artık adı diğer diktatörlerle anılan Erdoğan’a karşı. Türkiye’nin Batı dünyasından kopmasının nedeni bu ülkelerin Türkiye’yi dışarıya itmesi değil, Erdoğan’ın kapıyı kapatması.
Erdoğan’ın bundan sonra kültürünü, dilini, yolunu yordamını bilmediği Batı ülkelerinde saygınlık kazanması imkansız. Öyle olunca da Türkiye’yi buralardan koparmaya, Orta-Doğu bataklığına götürmeye, yüzünü islam dünyasının karanlıklarına çevirmeye, cumhuriyet kazanımlarını teker teker feda etmeye tereddüt bile etmiyor.
Türkiye artık Batı dünyasından yavaş yavaş değil, koşa koşa kopuyor. Bu ise hiçbir konumda “kimseye muhtaç değiliz veya konu vatan olunca gerisi teferruat” gibi içi boş, saçma sapan açıklamalarla geçiştirecek bir durum da değil.
Rus uçağını düşürdük, güya aramız düzeldi ama bedelini hâlâ ödüyoruz. Putin köşede bekliyor, daha da ödetecek. Avrupa Birliği zaten bahane arıyor, onlar da yaka silkmiş durumda. Amerika’nın durumu belli. Kala kala ikinci, üçüncü dünya ülkeleri kalıyor.
Bu kez durum ciddi. Eğer bizimki kapalı kapılar arkasında özel ek tavizler vermezse bu kriz vizzzze gelip tırıs geçeceklerden değil. Bir sabah uyanınca bir bakmışsınız ki Türkiye küme düşmüş…
Bir deli kuyuya bir taş atar 40 akıllı çıkartamazmış. Oralara geldik sayılır, çünkü Erdoğan kendi tabanını kaybetmemek için dik durmak, diklenmek zorunda. Öyle görünüp başka yerlerde Türkiye’nin çıkarlarını feda etmezse de buyurun ikinci lig namazına.
İbrahim Çakıroğlu