1 Beyoğlu, Yaşam ve Ölüm

Beyoğlu, Yaşam ve Ölüm

0

Beyoğlu’ nu iyi bilirim. Hani geçtiğimiz cuma günü kapılarını tedbir olarak kapama sebeplerinin istihbaratını MIT den aldıkları bir terör saldırısı olduğunu sonradan duyuran Alman Lisesi’ nde okudum. 1990 yılında trafiğe kapanana kadar önceleri okul servisimde İsmail Abi’ nin yanındaki koltukta, sonrasında da Şişli otobüsünde geçerdim İstiklal Caddesi’ nden. Her ne kadar kartpostallarda kalmış olan elit İstanbul ahalisini görmeye yetişememiş olsam da, her zaman iyi bir enerji vermiştir bana, yedi den yetmişe toplumun her kesiminden insanla 7/24 dolup taşan haliyle Cadde. Herkes kendinden bir şey bulur İstiklal’ de, şehrin en iyi okulları, Mevlevihanesinden Kliselerine bir çok ibadethane, önemli konsolosluklar, onlarca sinema ve tiyatro sahnesi, balıkpazarı, tarihi çiçek pasajı, kitapçılar, cafeler, son yıllarda tartışma konusu olmuş sokaklara taşan barlar ve meyhaneler…

Cumartesi günü önünde bomba patlayan ana cadde ile Balo Sokak kavşağını da iyi bilirim; Demirören AVM yapılmadan önce Saray Sineması’ nda tek bilete çift seans sinema izlemişliğimiz vardır, okulu kırdığımız günlerde; o köşede buluşurduk. Sahi ne oldu dün orada? Kim öldü, kim yaralandı? 5 ölü 37 yaralı diyorlar, gerçek mi?

Beygele, türkçe karşılığı her ne kadar ‘simit’ olsa da, gurme dediğimiz özel lezzetleri keşfetmek isteyen insanları bir araya getiren bir internet sitesi İsrail’ de. Geçtiğimiz hafta çoğunluğu birbirini önceden tanımayan 14 kişilik bir gurup İstanbul’ a geldi bu oluşumla. 19 Mart sabahı kahvaltıda muhtemelen bal kaymak ve katmer yiyeceklerdi Beyoğlu’ nda, demli çay ile – öğlen de büyük ihtimalle Zübeyir’ de Ocakbaşı…

beyoglunda olenler

Nereden bilebilirlerdi ecelin kendilerini İstiklal Caddesi’ nde kıstıracağını… Yakınları İstanbul’ un bir İsrailli için bu günlerde çok güvenli olmayabileceğini söylemişlerdi, ancak onlar İsrail sokaklarında son 6 ayda gerçekleşen yüzlerce bıçaklama saldırısını canlı atlatmış olduklarından, bu saldırılarda ölen 40 kişi ile aynı kaderi İstanbul’ da paylaşacaklarını, terör maduru olacaklarını düşünememişlerdi.

Taksim saldırısının, öncesi ve sonrasında yaşananları düşündükçe, gerçekte kimin öldüğü, kimin yaralandığı ile ilgili kafamın içinde cevapsız onlarca soru uçuşuyor..

Haftalar öncesinden IŞID li bir takım intihar timlerinin ülkemizde hazırlık yaptığı söyleniyordu. Yabancı istihbarat ve konsolosluklar vatandaşlarını uyarıyordu, tedbir alıyordu, valilik ise ‘bu duyumlara aldırış etmeyin’ demekle yetiniyordu.
Ankara’ dan sonra sıranın İstanbul’ da olduğu konuşuluyor, sosyal medyada tarih ve lokasyonlu uyarılar yayılıyor, buna karşın ‘dedikoduların önlenmesi için’ twitter ve facebook’ a giriş yavaşlatılıyordu..

Bir çok veli geçtiğimiz cuma günü çocuklarını okullara yollamadı, cumartesi günü ise tanıdığım kim var kim yok AVM siz, müzesiz, sinemasız, Beyoğlu’ suz, Kadıköy’ süz program yapıyordu…

Ve cumartesi sabahı korkulan oldu, saat 10.55 te patlayan bomba ile bu akşam itibariyle IŞID bağlantılı olduğu söylenen Mehmet Öztürk ile birlikte insanlık da bir defa daha öldü..

Ne 40 yaşındaki Yonathan Suher, ne 60 yaşındaki Simha Dimri, ne 69 yaşındaki Avraham Goldman, ne de hükümetleri birbirinin ezeli düşmanı olan İranlı Ali Rıza Khalman ölmediler bu patlamada. Onlar sevenlerinin zihinlerinde, hatıralarında yaşamaya devam edecekler. İsrailli ile İranlı’ nın terör saldırısında aynı kaderi paylaşmasındaki ilahi mesajı bile okuyamayacak kadar körleşmiş kalpler öldürdü insanlığı bir kez daha cumartesi öğlen..

Öncelikle her türlüsünü lanetleyemeyen insanlar katlettiler insanlığı. IŞID terörü ile PKK terörünü farklı kıldıkları için. Teröristin geri bağlantısından politik rant kazanma kaygısı ile..

Yaralananların İsrailli oldukları duyulduktan sonra ‘umarım geberirler’ diyenler katletti insanlığı, sonrasında ölenlerin İsrailli oldukları açıklandığında ‘oh olsun piçlere, ailelerine baş sağlığı dilemiyorm’ diyenler..

Teröristin kopmuş kafasının tramvay rayındaki resmini paylaşanlar da katletti insanlığı.

Ya yaralananlar, 37 kişi mi sadece?
İki buçuk yaşındaki Asya ile ablası yedi yaşındaki Elçin mi en küçük yaralılar gerçekten?
Peki, böyle vahşi bir dünyaya çocuk doğuracağı için endişelenen hamile annelerin rahmindeki bebeler ne hissediyor acaba?
Ya da yarın annelerinin okula yollamayacağını nasıl anlatacağını bilemediği yuva çocukları?
Onların yaraları nasıl ve ne zaman sarılacak? Yaşadıkları korku ve öfkenin şiddete dönüşmemesi nasıl sağlanacak?
Terör böyle birşey işte, arkasından ölü bir terörist, zihinlerde yaşayacak ölümsüz anneler, babalar, çocuklar ve koskoca yaralı bir toplum bırakıyor.

Terörle yaşamaya alışmış toplumlar maalesef bu olguyla ister istemez başedebiliyor. Bizler ise bu güzel ülkede her ne kadar senelerdir ülkenin doğusunda teröre yüzlerce şehit vermiş olsak da, halen şehir terörizmine, canlı bombalara, patlayan otobüslere, sistematik bıçaklama saldırılarına alışık değiliz. Bu günlerde çok moda bu söylem; biri çıkıyor buna alışacaz diyor – öbürü hayır alışmayacaz diyor. Umarım alışmak zorunda kalmayalım, ülkemizde ve dünyada barış dolu günler görelim ama o gün gelene kadar bu lanet olgu karşısında bile insan olamazmıyız, insan hayatını herşeyden üstün tutamazmıyız?

  • Politik görüşlerimizi bir kenara bıraksak ve insanlığın belası her türlü terörizmi aynı şiddetli tavırla lanetlesek?
  • Kendimizden başka her ülkenin bize düşman olduğu kompleksinden kurtulsak?
  • Sürekli bizi yabancı bazı güçlerin yönettiği ve ülkedeki tüm aksiliklerin onların yüzünden olduğuna inanmasak?
  • Ölenin arkasından rahmet veya küfür etmek için milliyetine, dinine bakmasak?
  • Hayatını kaybeden insanın ismini medyada açıklarken önce ailesine haber vermenin gerektiğini öğrensek?
  • Kopmuş ceset parçasını sosyal medyada paylaşmanın bir çok insanda tamir edilemez korku ve paranoya yaratabileceğini kavrasak?
  • Refah seviyesi göstergesi olarak dünyanın bir yerinde halen bazı insanların ülkelerinin uçak sayısı, bina yüksekliği, köprü uzunluğu, yolunun asfaltı ile ilgilenmek yerine, emekli maaşı ile değişik ülkelerden güzellikler tatmak için seyahat etmek istemesinin çok insani olduğunu görsek ve aynı şeyi kendi emeklilerimizin de bir gün yapabilmelerini dilesek?
  • Sınırları ötesinde bir ülkede olan bir terör saldırısından sonra minnacık bir ülkenin bir hava köprüsü kurarak tüm yaralı ve vefat etmiş vatandaşlarının bedenlerinin her parçasını toplayıp 24 saat içinde evlerine ulaştırmasına şapka çıkarsak?

İsrailli mağdurların ülkemizde geçirdikleri zorlu gün boyunca onların yanlarından ayrılmayıp, kendilerinin insani, tıbbi, dini ihtiyaçlarını karşılamak için Şişli Etfal’ den Samatya’ ya – Okmeydanı SSK’ dan – Adli Tıp Morgu’ na seferber olmuş Musevi Cemaati üyelerinin aynı özveriyi yaralı Portekizli turist ve halkımızdan diğer mağdurlar için gösterdiklerini bilmek beni gururlandırıyor. Böyle acı olayları ülkemizde yaşamamak ve alışmamak dileğiyle..

Melih Kohen
21 Mart 2016

yorum

Yorumlar kapalı.