Ben namaz kılan, oruç tutan bir müslüman değilim, ama Kuran’ı Kerim’i anlayıp konuştuğum üç ayrı dilde de birçok kez okudum.
Kuran’ı anladım ama üniformada başörtüsüne aklım yetmedi doğrusu.
Benim derdim başını örtenin görevini hakkaniyetle yapmaması, inancına yakın olana müsamahakar davranması filan değil. Başı örtülü polis de görevini tam olarak yapabilir, başını örten vicdanını da örtmek zorunda değil.
Polis olmayı kafasına koyduğu zaman başının açık olmasını kabul etmiş olması da değil, yasa şimdi izin veriyorsa onu da yapabilir.
Anlamadığım şey şu: bir üniformalı başını niye örter? Verebilecekleri tek mantıklı cevap, dini inançlari nedeniyle, yani müslüman oldukları için, yani Kuran öyle dedi diye.
Peki, Kuran kıdemli hırsızın elinin kesilmesini de emrediyor. Kuran kölelik müessesini de kabullenmiş. Kuran kadınların miras haklarını erkeklerinkinin yarısı olarak belirlemiş. Başka bir deyimle Kuran hem ceza kanunu, hem de medeni kanunu da içeren bir kitap. Üstelik bunlar önemli hususlar, detaylar değil.
Kadınların örtünmesi, daha doğrusu Kuran diliyle ziynet yerlerini örtmesi ise mecburiyet olmasına mecburiyet de diğer uygulamaların yanında günahı o kadar büyük değil. Böyle bir durumda Kuran’ın önemli bir kısmını uygulamamayı kabul etmiş bir kadın niye üniforma altında başını bağlar? Böyle bir karar yalnızca dini inançlarla açıklanabilir mi?
Bu kadınlarımızın önce şuna cevap vermeleri lazım. Kuran’ın uygulamalarda kırmızı çizgisi nerede? “Kanunun izin vermediğini yapmıyorum, verdiğini de uyguluyorum“ mu? Öyleyse yarın kanun miras haklarıni yarıya indirirse, kadınin yeri evi derse ona da kabul mü? Yoksa “işime geleni yaparım, gelmeyeni yapmam“ mı? Buysa bu çelişki ne? Bir taraftan Kuran söyledi diye üniforma altında başını kapat, diğer taraftan Kuran söylemis olsa bile miras hakkının tamamını iste, git binlerce erkeğin arasına gir! Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!
Çelişkiler bu kadar da değil ki! Kuran yahudi ve hıristiyanlarla birlikte yaşamayı kabullenmiş, onlardan yalnızca dost edinmeyi yasakliyor (Maide 51). Ama tek tanrıya inanmayanlar için aynı şey değil, müslümanların bunlarla mücadele etmesi gerekiyor (Enfal 39). Yalnızca kadınların değil, tüm polisin durumu ne olacak? Karşısına bir tanrı tanımaz çıktığında Kuran’a mı uyacak, kanunlara mı? Kuran’a uyacaksa poliste işi ne, kanunlara uyacaksa Kuran’ın emirleri ne olacak? Üniformasında başını bağlayan bir kadın, polis yeminini ederken kanunlara göre hareket etmeye ant içtiğinde Kuran’ı ikinci plana koymayi kabul etmişken niye başörtüsüne gelince Kuran’ı öne sürer?
Bunun adı başka. Sadece dini inanç değil. Dini inancını dışarıya gösterme arzusu. Kuran emri diye değil, sembol. Aidiyet sembolü. Ben polisim yerine ben müslüman polisim mesajı.
Halbuki polisin vermesi gereken ilk mesaj “ben tarafsızım, devlet görevlisiyim“. Diğer mesaj, “dinin ne olursa olsun, ben Kuran’a göre değil, cumhuriyet kanunlarına göre hareket ederim“. O zaman üniformada başını örtmek Kuran ile cumhuriyet kanunlarını karşı karşıya getirmek olmuyor mu?
Kadınlar üniformada başlarını örtebileceklerse niye erkeklere sakal yasak? Olacak şey değil ya, diyelim ki bir yahudi vatandaşımız polis oldu. Kasketinin altında kippaya izin olacak mı? Bu üniformaya dini inanç mecburiyetlerini katmanın sınırı nerede?
Bir soru daha: bugünkü ortamda öncelik bu muydu? Erdoğan için evet. Gittikçe etrafının boşaldığını, çevresindekilerinin güvenilmez olduğunu gördü. Seçmenlerini tekrar etrafında toplayabilmesi lazım ama “benim başörtülü bacımaaa“ artık pek etki yapmıyor. Bunların Jeep’lileri, burs karşılığında başlarını örten, Nişantaşı, Bağdat Caddesi, Bodrum, Çeşme veya Çankaya’da boy gösterenler Fetocu çıktı, halbuki bu başörtüsü kendisi için bir altın madeniydi. İstediği, üniformaya başörtüsünü sokup itiraz geldiğinde tekrar mağdurları savunmak. Yani düpedüz manipülasyon, yani kadın polisleri kendi çıkarları için kullanmak.
Bir toplumunun huzuru, diğer şartların yanında, ancak dini inanç ve yaşamın cumhuriyet kanunlarının çizdiği sınırlar içinde kalmasıyla mümkün. Bir uzlaşma oluşmuşken bu sınırlar ile oynayanın yaptığı ise aslında huzurla oynamaktan başka bir şey değil.
Bir düşünseniz…
İbrahim Çakıroğlu