Bu yazı tamamen bir hayal ürünü, aman kimse öküz altında buzağı aramasın.
Tarebistan diye bir ülke varmış, bir gün biri otobüs idaresinde çalışırken Allah yürü kulum demiş, o da hem yürümüş, hem yürütmüş; otobüs idaresi ne, daha üstüne çıkmış, orası da yetmemiş, daha da üstüne yükselmiş; en sonunda da Tarebistan’in en yüksek makamına oturuvermiş.
Buralara gelene kadar epey şey öğrenmiş: bal tutan parmağını yalarmış. Bu Tarebistan’da da balı yalayan yaptığınla kalır, kimse hesap sormaz, soramazmış. E-ee, öyle olunca da bu zat işin kolayına kaçmış, bir dostuna bir ihale verdiğinde kendisini görmesini istermiş.
5-6 kişiyi toplamış, size hem Tarebistan’dan hem de dış ülkelerden ihaleler aldıracağım, ama tarifesi var tabii, yeşil dolarları söküleceksiniz demiş. Kaz gelecek yerden tavuk, mangır gelecek yerden yamuk esirgenmezmiş.
Gel zaman, git zaman, bu paralar kasalara sığacak, gayrimenkule yatırılacak miktarları fersah fersah geçmiş. Tarebistan’da bankaya koysa olmayacak, birileri görür, Allah korusun nazar değermiş. Müstakbel vezirini çağırmış, git sen bunun yolunu bul demiş. O da gidip vergi cennetlerinde birkaç şirket açmış, o şirketlere ait başka şirketler kurdurmuş, onlara da başka şirketler satın aldırmış. Yani para sahibi şirketleri inceleyenlerin esas sahipleri bulmasını epey zorlaştırmış. Sonra da gidip Avusturya’da hesaplar açtırıp paracıkları istiflemeye başlamış.
Müstakbel vezir anahtar kişi durumuna gelince, dua etmeden önce eşek sağlam kazığa bağlanırmış ya, bizim zat kızını ona vermiş, akraba olmuşlar.
Paralar daha da kabarınca o bankalar biraz işkillenmiş, üstelik Avusturya banka kanunları değişmiş, oralarda durulması riskli hale gelmiş… Demokrasilerde çare tükenmez, Avusturya Allah’ın emri değil ya, paracıklar hemen Malezya, Singapur ve Katar’da başka hesaplara dağıtılıvermiş.
Ama para denilen şey kasada durduğu gibi durmuyor tabii. Singapur bankacılık kanununun bu ülkedeki hesaplar hakkında hiçbir yer veya ülkeye bilgi verilmesini yasaklamış, verene çok ağır cezalar getirmiş olması nedeniyle burada 1,5 milyar dolar sayılıp koskoca bir bina satın alınmış ama, Allah devamını getirsin, yine de hesaplar çok kabarık kalmış.
Çok para, çok dert… Tarebistan sultanını sevmeyen, çekemeyen, nasıl benden daha zengin olur diye kıskanan başka bir ülkenin başındaki yarı deli bu hesapların detaylarına ulaşmış; madem bu sultanı halkı çok seviyor, ona daima duacı, bari ben de bunu başka türlü kullanayım diye aklından geçirmiş.
Şu senin ülkende tarımı öldür, bizde daha iyisi var demiş, Tarebistan’da tohum, et, buğday ithal edilir olmuş. Gel benden uçurtma al demiş, emrin olur denip 11 milyarlık sipariş verilmiş. Yandaki ülkede bir operasyon yapıyoruz, oralarda eski dostlarını düşman, düşmanlarını dost yap demiş, amennasını almış. Senin aran nasıl olsa denizle iyi değil, sizin oralarda kayacık, adacık gibi şeyler var, bunları yan komşuya bırak demiş, bunu da elde etmiş.
Sizin anlayacağınız, bu kamyon dolusu paralar Tarebistan sultanına bir ayak bağı olmuş, şimdi boynuna ilmikli bağ olmasından korkar hale gelmiş.
Üstelik kendisine çıtlatmışlar; sultanlıktan ayrılırsa gerekli bilgiler Tarebistan’a verilecek, bu paraların Tarebistan’a iadesi sağlanacakmış… Olacak iş mi bu, o kadar çalış, yırtın, sonra geri alsınlar. Ama yukarı tükürse bıyık, aşağı tükürse sakal, sultan kara kara düşünür, kırk katırla kırk satır arasında neyi seçeceğini bilmez olmuş. Ah, şu Batı dünyası ile ilişkileri tamamen bir koparabilsem diye dua eder hale gelmiş.
Amaaan haa, ciddiye almayın bunları. Dedim ya, bu yazının tümü tamamen hayal ürünü; siz istediğiniz gibi happy end veya mutlu sonu ekleyiverin, sultan ersin muradına, biz çıkalım kerevetine.
İbrahim Çakıroğlu