Tarih 11 Haziran 2015, yani seçimlerden 4 gün sonra. Birçok kişide umutlar yeşermiş, bilhassa Güney-Doğu illerimizde «hayat en sonunda normalleşecek, PKK silahlı eylemlerden vazgeçecek» inanç ve sevinci doğmuşken, birçok yerde «aman, kara bulutlar daha dağılmadı; koalisyon olmayacak, TL büyük değer kaybedecek ve PKK olayları tekrar başlayacak» diye yazmışım…
Ben müneccim değilim, kristal kürem de yok, suyun başını tutanlar da bana özel bilgiler aktarmıyorlar. Tek şey, perşembenin gelişinin çarşambadan belli olması.
Olaylara bakalım. Suruç ve bu bahane ile PKK’ya ağır darbeler vurulması. PKK’nın böyle bir eylem karşısında tepkisiz kalması imkansızdı… «Çözüm süreci» nedeniyle tekrardan organize olmasına, KCK’yi şehirlerde yerleştirmesine, çeşitli yerlerde silah ve mühimmat depolamasına izin verilen terör örgütünün tetiklenmesi kolay karardı.
PKK bugünkü konumuna erişebildiyse bunu son yıllardaki hükümet kararlarına borçlu. Polise operasyonu, askere kırsala çıkmayı yasaklayan, hatta silahlı çatışma kararını askerden alıp valilere verenler hep bu son yillar hükümetleri…
KCK yolda gezen eşkiya değil. Artık yerel idarelerde, belediyelerde çalışan, maaşı devlet tarafından ödenen kişiler. Sınavlardaki hilelere, usulsüz işe alinmalara göz kapayanlar yine son yıllar hükümetleri…
Bugün içinde bulunduğumuz konum ne? HDP, PKK’nin veya KCK’nin gölgesinden kendini sıyıramıyor diye kendilerini tekrar parlementonun dışına itmek mi? «Kürtler eşittir PKK» yanlışına düşüp suçlu suçsuz bakmadan kürt avına çıkmak mı? «HDP yapması gerekeni yapmıyor, alması gereken pozisyonu almıyor» diye HDP’ye öfke kusmak mı? Bıkıp «şehit görmekten, çocuklarımızı feda etmekten usandık; ne olacaksa olsun» demek mi?
Bu olayları başlatanların hedefi de zaten bu değil mi? O zaman onların ekmeğine yağ sürmüş olmayacak mıyız?
PKK bitmez bir süreç, yenilmez bir organizasyon değil. 40 yıllık bir bela, ama onlar da artık silahlarla fazla birşey elde edemeyeceklerini anlamış durumda. Unutmayalım ki biz bir çektiysek Güney-Doğu halkı beş çekti bu beladan. Türkiye kürtlerinin büyük bir çoğunluğunun isteği ne özerklik, ne bağımsızlık. Hayatın normalleşmesi. Gördükleri baskı nedeni ile bunları söyleyemiyorlar, KCK’nin eylemlerinden rahatsızlık duymalarına rağmen buna engel olacak girişimleri yapmıyor, yapamıyorlar.
Kararlı ve sürekli bir mücadele ile iki yilda PKK ve KCK ortadan kaldırılamaz ama belleri kırılabilir, yeter ki hükümet buna izin yani, kendilerinden alınan yetkileri tekrar askere, jandarmaya ve polise versin…
PKK’nin, KCK’nin beli kırıldıktan sonra da Kürtler hayatın normalleşmesi isteklerini biraz daha yüksek sesle söylemeye başlarlar.
Başka bir deyimle bugün kaybedilmiş birşey yok. Ama bizler bu işleri tetikleyenlerin düşündükleri gibi hareket edersek, planladıkları manipülasyonu boş çikartamazsak, işte o zaman yandı gülüm keten helva…
Gereken şey yalnızca aklı selim ve sükunet. Normal hayatın devam etmesi… Hiç değilse 2 Kasım’a kadar sabretmek… Keskin sirke olup kabımıza zarar vermemek…
İbrahim Çakiroğlu, 11 Eylül 2015