Ekonomi, bazen sakin, süt limanı, bazen de dalgalı veya fırtınalı bir deniz gibi kendi kuralları olan, bu kurallara uymaya reddedenlere karşı insafsız davranan, acıma veya gözyaşı dinlemeyen bir şey.
Türk ekonomisi ise bu denizde yol alan, hepimizin içinde olduğu bir gemi. Kaptanı, ikinci kaptanı, çımacısı, makine dairesi, yemek salonu olan bir yolcu gemisi… Kamaralarımızın sınıfının pek önemi yok, hepimiz aynı gemideyiz, gemi batarsa hepimiz batacağız.
Bizim kaptan ilk on yıl sakin denizlerde seyretmiş, her şeyin üstesinden gelebileceğini zannediyor. Halbuki hava değişti, deniz yüksek dalgalı, daha ötesi korkunç bir fırtına. Bir koya sığınsa hepimiz kurtulacağız ama hayır; önünde 2019 seçimleri var, geminin o limana acil olarak varması lazım; rotayı değiştirmeyi reddediyor. Tam tersine, dalgaları yandan alma pahasına tam yol emri vermiş.
O görmek istemiyor ama gemi hop kalkıp hop iniyor. Dalgaları siz de görüyorsunuz, dolar 4’ü, euro 5’i, benzin 6’yı geçti! Bir yılda TL avroya karşı % 32 kaybetmiş, kaptan hâlâ milli gelirimiz % 7,4 arttı manevrasında.
Benzine; motorine her ay iki kez zam, çarşı pazar el yakıyor, enflasyon şaha kalkmakta, kaptan hâlâ faizler düşsün, rotaya devam deme cehaletinde.
Ama size söylemediği bir şey var: şu andaki dalgalar bir şey değil, kaptanın çizdiği rota üstünde gerçekten fırtına var ve kaptan bu fırtınanın içine depoda fazla bir yakıt kalmamışken giriyor. Oradaki ümit 2019 seçim limanına kadar durumu idare edebilmek ama işin içinde fırtınanın ortasında motorların durması da var.
Türkiye’nin arkasını kaptana dayamış şirketleri arasındaki Ülker borçlarını yapılandırdı, Doğuş Holding yapılandırmak istiyor. Hürriyet’i, CNN’i kaptanın emri ile satın alan Demirören’in de yakında başka çaresi kalmayacak, o da aynı yolu deneyecek. Borç yapılandırma “beyler, ben bu borçları ödeyemiyorum, şunun vadesini uzatıp yıllık ödemeleri düşürelim” demek. Bunlara kredi musluklarını sonuna kadar açan bankalar ise bizim yerli ve milli bankalar. Yukarıdan emir gelince, nasıl kredi verdilerse şimdi de bu borçları yayacaklar.
Söz konusu rakamlar milyarlarca dolar. Bu kadar kaynak piyasadan çekilmiş, bankaların gerçek ihtiyaç sahiplerine kredi verme olanakları sınırlanmış olacak. Kredi arzı azalınca faizler yukarı, enflasyon daha da yukarı kısır döngüsü hızlanacak.
Ayrıca kaptan ekonomide bütçe açıklarını saklayıp ileri yıllara taşıyarak büyüme modelini seçti. Ne de olsa “çalıyorlar ama yapıyorlar” sözündeki “yapıyorlar” ortadan kalkarsa yalnızca “çalıyorlar” kalacak, bunun da önüne geçmek lazım. Nasıl olacak? Kolayı var; yol köprü gibi görünen, prim yapan altyapıları yap-işlet-devret metodu ile yandaşlara yaptırmak. Bütçeye o yıl konulan bir harcama yok, potansiyel açık saklanmış durumda. Yandaşların bu girişimlerinde ise kendilerine gerçeklerden epey uzak bir geçiş, yani minimum bir gelir garantisi verilmiş. Sonuç : bu yollar veya köprüler bitip kullanıma açıldıktan sonra yıllar boyunca bu firmalara bütçeden milyarlar ödenecek. Ben o yıl harcamaları ile bütçemi dengelesem bile bu nedenle yine açık vereceğim!
Başka saatli bombalar da var. Örneğin üçüncü İstanbul havaalanı ihalesi açıldığında ihaleyi kazanan kendi finansmanını kendisi bulacaktı. Bulamadılar, hemen bu firmanın alacağı kredilere devlet güvencesi getirildi. Kredi döviz kredisi, bu firmanın gelecekteki gelirlerinin bir kısmı ise TL. Dolar almış başını gidiyor, bu kredi kolay kolay ödenemeyecek, alacaklılar devletin kapısını çalacak. Kullanılabilir döviz rezervlerinin bir bölümüne mecburen el sallanılacak.
Türkiye yapısal olarak cari açığını sıcak para ile finanse eden bir ülke. Sıcak para dediğin ise para kazandığı sürece ülkende kalan bir kaynak. Paritenin bu kadar hızlı erimesi karşısında yeni para gelmesini bıraktım, ülkedeki de yavaş yavaş çıkacak. Döviz azalınca TL daha da değer kaybedecek.
Borçlanma? Eski şartlarda artık imkansız, “ülke riski” çok arttı. Kredi verecek olan yüksek faiz istiyor. Alırsan mecburen sen de bunu maliyet fiyatına, başkasına verdiğin kredinin faizine yansıtacaksın. Al sana enflasyonu körükleyecek bir faktör daha. Hazine bile artık rekor faizlerle borçlanıyor, faizleri nasıl indirsin!
Bekleyen tehlikelerden bir başkası: Türkiye’nin dış borçları. Çoğu özel sektöre ait, vadesi geldiğinde el mecbur, ödenecek. İyi güzel de bu firmaların hepsinin ihracatı, yeterli döviz geliri yok ki! Kazanç TL, borç döviz olunca makas açılacak, bazıları için eldeki varlıkların bir kısmını elden çıkartıp ayakta kalmaya çalışmaktan başka çare kalmayacak. Ekonomi kaçınılmaz olarak biraz daha çalkalanacak.
Bizim ekonominin lokomotifi inşaat sektörü idi. Etrafınıza kendiniz bakın, satılamayan daire veya iş yeri yığınlarca. Biraz merak edip geçen yıl istenen fiyatlar neymiş, bugün ne isteniyor, araştırıverin. Yıllık enflasyona rağmen çoğunda bu yılın fiyatları geçen yılkilerden daha düşük, yine de satılamıyor. Burada da yolun sonuna gelindi.
Kaptan hâlâ yüksekten atıyor… İstanbul kanalı, nükleer santraller geliyormuş! Olmayacak, olamayacak, elde para yok. Dış kredi hiç yok. 2019’a kadar millete uyusun da büyüsün ninnileri, ondan sonra uyansalar da önemi kalmayacak nasıl olsa…
Gemi su alıyor, su! Fırtınaya götürülüyoruz yahu! Kaptanın derdi kendini kurtarmak, bizimle kumar oynuyor.
Hâlâ rotayı güvenli bir limana çevirme imkanı varken bazılarımız da tutturmuş, tam yol kaptan, durmak yok diye çığlıklarda. Bakalım filikada yer kalmayınca ne yapacaklar?
İbrahim Çakıroğlu