Rıza Sarraf diye başlayan, Hakan Atilla diye biten dava var ya, bizim medyalarda yalan yanlış haberler uçuştu. Şimdi karar Nisan ortasında açıklanacak; o zamana kadar alt yapı hazırlanıp karardan sonra yine bol bol içi boş laflarla konu geçiştirilecek.
İlk palavra neydi? ABD’nin uyguladığı ambargo bizi ilgilendirmez. Bunu söylüyorsan ya cahilsin, ya da kötü niyetli. Pardon, bir olasılık daha var: kötü niyetli kara cahilsin.
Birincisi, bu ABD’nin uyguladığı ambargo değil, ABD’nin önerisi ile Birleşmiş Milletler tarafından alınmış bir karar. Buraya sen de üyesin, kararlarına uymak zorundasın.
Haydi bunu geçelim. Bu ambargo sana bir kısıtlama, bir yasak getirmiş mi? Ambargoya rağmen Türkiye’nin İran’dan istediği kadar petrol, istediği kadar doğalgaz alması serbest. Almış da zaten. Petrolü alan Tüpraş, doğalgazı alan Botaş bu ürünlerin karşılığını Halk Bankası’nda İran adına açılmış hesaba yatırmış. Yasaklama sana değil, İran’a. İran bu parayı ancak Türkiye’den alacağı ürünlerin ödemesinde kullanabiliyor. Kafanı biraz çalıştırsan aslında bu ambargonun senin yararına olduğunu anlayacaksın ama işine gelmiyor tabii. İran bu parayı ne yapacak, turşusunu mu kuracak? İthalatını mecburen Türkiye’ye yönlendirecek, biraz daha gıda, biraz daha yedek parça, biraz daha beyaz eşya alacak… Seninkilerin yaptığı rüşvetleri cepleyip Türkiye’yi satmak, sen hâlâ alkışlıyorsun.
Sarraf’ın yaptığı, Halk Bankası’nın suç ortağı olduğu işlem ne? İlk baştan altınları, daha sonra gıda ürünlerini hayali ihracat olarak gösterip parayı Halk Bankası’dan alıp, komisyonunu düştükten sonra gerisini İran’a vermek. Ambargo delinmesi denilen bu. Er işi değil, düpedüz sahtekarlık.
İşlenen ikinci tema ne? Suçsuz Hakan Atilla mahkum oldu, bu Amerika’nın kumpası!
İnsaf yahu! Hakan Atilla İran ambargosunu delmek dışında ABD bankalarını dolandırmak, bu dolandırıcılığa iştirak, ABD’yi aldatmaya iştirak ve kara para aktarmaya iştirak kalemlerinden mahkum olmuş. Nasıl olmasın? Sarraf saçmalayıp bir gram buğday üretimi olmayan Dubai’den buğday ihraç ettim diye sahte belge getirmiş, Atilla bunu düzeltelim diye başka sahte belge istemiş. Sarraf küçücük gemiye geminin toplam kapasitesinden fazla yük taşıdığını belirten sahte konşimento getirmiş, Atilla bu sahte belgenin yerine yeni bir sahte belge istemiş. ABD heyeti gelip ikazda bulunmuş, Atilla bilinçli olarak yanlış bilgi vermiş. Ve buna benzer daha yığınlarca işlem.
Haa, bu adam rüşvet almamış, bütün bunları yukarıdan aldığı talimatlar çerçevesinde yapmış, o ayrı şey. Doğru cümle “rüşvetleri alanlar, bağışları vakıflarına yönlendirenler serbestken en az suçlu adam mahkum oldu” ise diyecek yok. Ama suçsuz biri mahkum olmadı. Hakan Atilla’nın yaptıkları bizim kanunlara göre bile suç.
Gelelim şimdi işin esas kısmına. Nisan ortasında Hakan Atilla’nın kaç yıla mahkum olduğu açıklanacak. Az buz ceza değil, 30 yıla kadar gidebilir. Yarısı ile kurtulsa bile yine hayatı kaymış olacak. 15 yıl sonra Erdoğan hâlâ cumhurbaşkanı olmayacak herhalde. Sen olsan ne yaparsın? Paşa paşa Nisanı bekler, başını eğip 15 yılı kabul mü edersin, yoksa savcılıkla anlaşma yapıp 5-6 yılla kurtulmayı mı denersin?
Hakan Atilla’nın yapacağı anlaşmada hiç değilse talimatları kimlerden aldığını söylemesi, belgelemesi lazım. Ne de olsa bir ara “yeter artık, işin suyu çıktı” demiş, birileri kendisine “devaaaam, durmak yok, çaresini bul ve devam et” talimatını vermiş.
Bunu da bırakalım. Bu davadan sonra Hakan Atilla’nın bu suçları tek başına işlemediği ABD mahkemeleri nezdinde kesinlik kazandı. Zafer Çağlayan, Egemen Bağış, Muammer Güler ve Süleyman Arslan bu iş için rüşvet almış. Rüşvet kısmı ABD’yi ilgilendirmiyor, bir Türkün başka bir Türke Türkiye’de verdiği rüşvetler ABD mahkemeleri yetki alanı dışında. Ama bu rüşvetler aynı zamanda işlenen suça iştirakın delili.
ABD savcıları bundan sonra bu kişilere karşı soruşturma açmak zorunda. Trump, FBI veya CIA istedi diye değil, bunlar karşı çıksa bile, heryer Türkiye değil, savcılık buna mecbur. Şimdilik tek ümitleri, ABD hukuk sisteminde gıyabında yargılanmanın çok çok ender olması. Yani bu zibidiler Amerika’ya gitmedikleri sürece davaları başlamayacak. Ama ABD bunlara karşı tutuklama kararı çıkartır (Çağlayan için çıkartıldı) ve bunu kırmızı bültenle İnterpol’e bildirirse (ki yapacak) bu kodamanlar Avrupa’ya da gidemez olacaklar…
Hemen “haa, bu kadar mıymış” diye ümitlenmeyin. Hakan Atilla davasından sonra Halk Bankası’nın da suçlu olduğu belgelendi. Ya Halk Bankası’na doğrudan korkunç bir ceza kesilecek, ya da bu bankaya karşı bir dava açılacak.
Bundan önce dünya devleri HSBC, BNP Paribas gibi bankalar bile, yapılan işlemlerin bizimkinin boyutlarında olmamasına, resmi evraklarda sahtecilik içermemesine rağmen kendilerine kesilen cezayı son kuruşuna kadar ödediler.
Bakmayın, Reis içeride mangalda kül bırakmıyor, ama ABD’de yaptığı başka. Halk Bankası’na ceza kesilmesine razı ama dava açılmasını, rezaletlerin tekrar kamu oyu önüne çıkmasını hiç istemiyor. Eski New York Doğu Bölgesi savcı başyardımcısı, yeni lobici Andrew Hruska’yı işe alıp kendisine şimdiden milyonlarca dolar ödedi. Anlaşma, Atilla davasının rengi belli olduktan sonra 21 Kasım 2017’de, Türkiye ABD Büyükelçisi Serdar Kılıç tarafından imzalandı. Görev “ABD ile Türkiye arasındaki bir hukuk sorununun anlaşma yolu ile çözümlenmesi amacı ile ABD Adalet Bakanlığı’na bir teklif hazırlanması ve sunulması”.
Size anlattığı hikayelere bakmayın, Reis’in paçaları fena halde tutuşmuş durumda. Bu teklif denilen şeyin de ne olduğunu söyleyeyim. Halk Bankası’na karşı dava açılmaması, kesilecek cezanın miktarının kamu oyuna açıklanmaması, Türkiye’nin ödeyeceği cezanın gizlilik çerçevesinde kalması.
Yani Reis bu cezayı ödeyecek ama ödediğini senden saklayacak, soran olursa “dik durduk, kazandık” diyecek…
Ne yapayım kardeşim, bu Reis’i sen seçtin, sen katlanacaksın… Elimden gelen yalnızca sana bilgileri aktarmak; sen gönüllü olarak hâlâ vereceksen o da alır tabii.
İbrahim Çakıroğlu