Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun dediği gibi, “Ülke beka sorunuyla karşı karşıya.”
Bu aşamaya nasıl gelindiğini hepimiz biliyoruz. Yapılanlar, söylenenler… hepsi bütün dünyanın gözü önünde oldu.
Gazeteciler, yazarlar, akademisyenler… aklıselim herkes iktidarın Suriye meselesinde benimsediği politikalarla böyle bir felakete sürükleneceğimizi baştan beri yazdı, söyledi.
Aynen Gabriel Garcia Marquez’in ‘Kırmızı Pazartesi’ romanındaki gibi bir cinayetin işleneceğini kasabada herkes biliyordu ama kimse bir şey yapmıyordu. Ve sonunda katil herkesin bildiği o cinayeti işliyordu.
Türkiye’de de benzer bir cinayete tanıklık ettik. Fakat iktidar uyarılara kulak asmadı. “Yanlış yapıyorsunuz” diyen herkesi susturdu, dışladı. Düşman ilan etti.
Şimdi korkunç bir tabloyla karşı karşıyayız.
Bunca ‘yanlış’ peş peşe nasıl yapılır?
Tüm bunlar ‘iktidarın yanlışlarının sonucu’ diyerek geçiştiremeyiz.
Çünkü öyle işler yaptılar, öyle politikalar uyguladılar ki, iktidar kendi ülkesine zarar vermek isteseydi ancak böyle davranırdı.
Geldiğimiz noktada izah edilmesi gereken bir durum var.
Nasıl olur böyle bir şey? Bunca ‘yanlış’ peş peşe nasıl yapılır? Ülkeyi yönetenler, ülkenin çıkarının nerede olduğunu nasıl göremez?
Hadi diyelim ilk adımda göremediniz ikinci, üçüncü, dördüncü… yirminci adımda da mı göremediniz?
Politikalarınızın ülke aleyhine sonuçlar doğurduğu görülmeye başladığı halde niçin değiştirmediniz?
Üstelik kendi ‘yanlışlarınızın’ neticesinde ortaya çıkan tabloyu bahane ederek ülkeyi daha da büyük bir bataklığa sürüklemek istiyorsunuz.
Esas soru
“Türkiye’yi Suriye yapmak istiyorlar. Bu nedenle gerekirse savaşı bile göze almalıyız” diye akıl almaz bir bahaneyle ülkeyi ateşe atmaya çalışıyorsunuz.
Suriye’yi bu hale kim getirdi?
Savaşın en ateşli taraftarı, destekleyicisi siz değil miydiniz? Hatta müdahale etsin diye ABD’yi harekete geçirmek için çaba göstermediniz mi?
Suriye meselesini çözmek için yapılan uluslararası her toplantının sonuçsuz kalması için elinizden gelen her şeyi yaptınız.
Şimdi kalkmış “Suriye’yi bu hale getirenler” diye ipe sapa gelmez bahaneler uyduruyorsunuz.
Esas soru: Ülkeyi felakete sürükleyen bu politikaları kararlılıkla neden sürdürdünüz? Uyarıları, itirazları niçin dikkate almadınız?
Mesela gidişatı gören herkes “Savaşı körüklerseniz Suriye parçalanır. Parçalanırsa orada bir Kürt devleti kurulur” dedi, duymazdan geldiniz. Neden?
Üstelik tam tersine adeta Suriye parçalansın diye elinizden gelen her şeyi yaptınız.
Yeni koşullarda da PYD etkinlik kazandı.
Hem Kürtlerin bağımsızlığına zemin hazırlayan politikalar uyguladınız hem de PYD’yi bahane ederek ülkeyi yeni felaketlere sürüklemek istiyorsunuz. Niçin?
PYD Türkiye için tehlikeli bir oluşumsa onlara yapılan silah sevkiyatına niçin aracılık ettiniz?
Suriye’nin bölünmesini Kürtlerin devlet olmasını istemiyorsanız Suriye’nin bütünlüğünü koruyacak tek formül olarak görülen Esad’lı geçişe niçin karşısınız?
Kaldı ki Suriye’de Kürtlerin özgürlüklerini kazanmasından size ne? Niçin rahatsız oluyorsunuz? Irak Kürdistanı ile dost oluyorken Suriye Kürtlerini niye düşman görüyorsunuz?
Hem PYD’yi istemiyorsunuz hem de Suriye’nin bütünlüğünü koruyacak Esad formülüne karşısınız.
Nasıl oluyor bu? Hangi akıl, hangi mantık bu yaptıklarınızın basit bir hatadan ibaret olduğunu söyleyebilir?
Bu kadar cahil olamazsınız
Sadece dışarıda değil, yangını büyüten ‘yanlış’ politikaları içeride de inatla sürdürdünüz.
Mesela barış süreci.
Herkes, “Ortadoğu giderek karışıyor. Eğer barış sürecinde süratlice yol kat etmezseniz bu mesele içinden çıkılmaz bir hal alacak” diye adeta size yalvardı.
Fakat kimseyi dinlemediniz.
Demokratik hak ve özgürlükleri sağlayacak, barışı tesis edecek tek bir somut adım atmadınız.
PKK’nın şehirleri silah deposuna çevirmesini beklediniz.
O dönemde “PKK şehirlerde silah depoluyor” diye uyaranları ‘Barış sürecini bozmak istiyor’ diyerek linç ettiniz.
Sonunda olan oldu çatışmalar yeniden başladı.
Şimdi “PKK ile mücadele ediyoruz” diyerek yakıyorsunuz, yıkıyorsunuz, bodrum katlarında insanları katlediyorsunuz.
30 yıllık tecrübe bize gösteriyor ki çatışmalardan kazançlı çıkan yalnızca PKK.
Buna rağmen bu yaptıklarınızın PKK’ya yaradığını göremeyecek kadar cahil olamazsınız.
Tüm bu politikalarınızla Suriye’de PYD’yi, Türkiye’de PKK’yı büyütmek için özel bir gayretiniz var gibi. Diğer taraftan bunların güç kazanmasını bahane ederek ülkeyi yeni felaketlere sürüklüyorsunuz.
Türkiye kaybederken, siz hep kazanıyorsunuz
Tüm bu yaptıklarınızı ‘yanlış politika’ ile açıklayamayız. Çünkü hiçbir iktidar kendi ülkesine zarar verecek bu kadar yanlışı peş peşe yapamaz. Üstelik sonuçlarını gördüğü halde ‘yanlışta’ bu kadar ısrarcı olamaz.
Sizinkisi başka bir şey.
Durup durup arı kovanına çomak sokuyorsunuz. Sonra da ülkeye saldıran arılarla kavga ediyorsunuz. Bu arada insanlar ölüyor. Ülke yara alıyor.
Fakat ilginç bir durum var: Türkiye kaybederken, siz hep kazanıyorsunuz.
Türkiye adım adım beka sorunu yaşayan bir ülkeye dönüşürken siz zaferlerinize zafer katıyorsunuz. Nasıl oluyor böyle bir şey?
Nedense bütün hesapsızlığınız, öngörüsüzlüğünüz ülke çıkarı konu olduğunda tutuyor. Kendi çıkarınız mesele olduğunda siyasi deha kesiliyorsunuz.
Seçim kazanmaya, şeytana pabucu ters giydirecek türden siyasi hamleler yapmaya aklınız yetiyor da ülkenin çıkarlarının nerede olduğunu görmeye yetmiyor, öyle mi?
Hakikaten ne istiyorsunuz bu ülkeden? Ne alıp veremediğiniz var?
Bunca kötülüğü niçin yaptınız? Niçin yapıyorsunuz?
Levent Gültekin