Sayın Cumhurbaşk… pardon, şimdi kendi kendinizi Başkomutanlığa terfi ettirmişsiniz ya, o zaman Sayın Başkomutanım.
Galiba sizin şu “allah bizi okumuşların gazabından korusun“ diyenler haklı, iki üç gündür Aspirin 1000, ikişer doz bile yetmedi, kafam yerinde değil. Ben bana Descartes’ı okutan bir okuldan mezunum, hani şu rasyonaliteyi ilke edinmiş adam. Bir de bu okulda Tevfik Fikret müdürlük yapmış. O da herşeyi sorgulayın diyor. Uzatmayayım, ikisini yanyana getirince bana öğretilen şey: kafanı çalıştır, önüne konulan herşeyi yeme…
Aklımın ermediği şeyleri özetleyivereyim: FETÖ’cülerin darbesi ellerinde patladı, valla da iyi oldu, billa da iyi oldu. Verdiğimiz şehitlerin kanları bir işe yarayacak, hiç değilse Türkiye bu adamlardan temizlenecek. Buraya kadar işler yolunda. Ama size bakıyorum, değişen birşey yok, yine mağdurlara yattınız, yine zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkıyorsunuz.
Yok, yok, bunları buralara getirenler sizler değil miydiniz gibi sorulara girmiyorum. Biriniz aldatılmışsınız, diğeriniz ahmakmış. Ara sıcak olarak bile yenmez ama yemiş görünelim.
Dün evde tutmakta zorlandığınız yüzde elli vardı, bugün bakıyorum, bayrak, tek ülke, sevgili vatandaşlarım, üstümüze iyilik, herkese bir kol açmalar… Tadı tuzu yok ama bunu da geçelim.
17-25 Aralık bir darbe girişimiydi dediniz, bir yere kadar haklısınız. FETÖ bununla sizi devirmek istedi. Ama darbeci, marbeci, bu adamların servis ettikleri bilgiler sahte miydi? Sizin Bilal’in sıfırlayamadığı, en son an gidip damat Berat Albayrak’ın avukatı Ömer Faruk Akbulut’a verdiği milyonlarla Şehrizar Konaklarindan aldırdığınız evler hâlâ orada. Rıza Sarraf Amerika’da bülbül gibi ötüyor, iyi de notlar tutmuş, kime ne kadar rüşvet, artık belgelendi sayılır. Darbe girişimi oldu diye şimdi bunlar unutulacak, otomatik affa mı uğrayacak?
Sizin bir diploma sorununuz vardı. Şimdi bu diploma birdenbire 4 yıllık yüksek eğitim diploması halinde onaylanmış gibi mi olacak? FETÖ’cüler darbeci, sihirbaz değil ki…
Fetocular sizin iktidar döneminin okumuş-yazmış bürokrat kadronuzu oluşturuyordu. Şimdi bu adamlar ayıklanacak. Elinizde kala kala imam-hatipli belediyecilerle jöleli gibi çakma diplomalılar kalıyor. Belki onu da anlatmamışlardir, bu jöleli ekonomist filan değil haa, diploması fransız filolojisinden, ekonomik terimler yalnızca ihtisas sahası, yani ekonomiden anlamaz, ama ağzı laf yapar. Şimdi bu kadroları bu tip adamlarla doldurmaya soyundunuz, meclisi belediye otobüsleri koruyor filan. Sonuç: bu tüm Türkiye’yi kucaklama laflarıniz hikaye, yine sizden olanlarla kadrolaşma, eski tas eski hamam yani.
Fetocular okullar, vakıflar, yurtlar kurup, burslar verip beyin yıkıyorlardi. Tamam da sizin Bilal oğlanın TÜRGEV’i ayni model değil mi? Üstelik sizin vakıfta Suudiler tarafından yapılmış 100 milyon dolarcık bir bağış yok muydu? Bana Suudilerin bu bağışı laik, demokrat, özgürlükçü bir eğitim için verdiklerini filan anlatmayın, kılçık boğazıma kaçar, bu kadarını yiyemem artık.
Neyse, kısa kesip işin özüne geleyim. Bu Fetocular orduya, polise, yargıya, iç ve dışislerine, maliyeye, yani aklınıza ne gelirse oralara sızmışlar, yerleşmişler, en etkin yerlere gelmişler, giremedikleri tek yer AKP! Descartes “akıl var, mantık var“, Tevfik Fikret de “bunu yememek için bana ihtiyacın yok herhalde“ diye dürtüyorlar.
Peki siz ne yapıyorsunuz? Hâlâ “davaya zarar gelmesin, bunları ayıklamaya kalkışırsam teşkilat çöker, mecliste çoğunluğum nerelere kadar iner, bilmiyorum“ diye hiçbir şey! Hatırlayın, 1 Aralık seçimleri için yeni milletvekilleri listesi yapılırken Davutoğlu’nun size getirdiği isimlerden birçok kişinin adını silmiş, yerlerine kendi adamlarınızı yazmıştınız. 16 Haziran sabahı acil sorgulanacak 5.000 kişi listesi hemen elinizdeydi. Ben telefon rehberini önüme alıp biraz mantıklı bir liste yapmaya kalkışsam dört günde hazırlayamam. Daha hiçbir yerde doğru dürüst sorgulama başlamadı bile, işten el çektirilecek onbinlerce kişinin listesi hazır. Demek ki kimin kim olduğunu biliyordunuz, veya haydi size iltimas geçelim, süpheniz vardı. AKP’nin içindekileri de bal gibi biliyorsunuz. Biliyorsunuz da gerekeni yapmak işinize gelmiyor!
“Suriye’den iki roket sallarım“ diyen Hakan Fidan hâlâ orada. “Mevzuata boş verin, gerekirse kanun çıkartır mevzuata uydururuz“ diyen Efkan Ala hâlâ içişleri bakanı. Niye bunlara dokunulamıyor? Üstelik ikisi de bu darbe girişiminde tamamen çuvallamış haldeyken? Acaba ikisinin de siz yalnızca cumhurbaşkanıyken yapılan kirli işleri bilmeleri, ellerinde kamyon dolusu belge olmasından mı? Sayin Başkomutanım, bu adamlar bu bilgi ve belgeleri herhalde yatak odalarındaki gardolapta saklamadılar, güvenli yerlere, pardon, güvendikleri, yine pardon, sizin ulaşamayacağınız başka ülkelerde zaten sizi takmayan başka kisilere iletmişlerdir. Bunların elinde maskara olmamak için başkalarına kukla mı olacaksınız? Dere geçilirken at değiştirilmezmiş! O deyim düzgün atlar için geçerli, topal atlar için değil. Geçeceğiniz varsa bile bir sendeler, akıntıyı bıraktım, Türkiye’yi atın altında bırakırsınız. Sizin yaptığınız dereyi geçmek filan değil, köprüden geçene kadar ayıya dayı demek. Yani şu bize öğrettiğiniz klasik takiye metodu…
Sonra da bize vatan, millet, Sakarya edebiyatı. Size bakan da sütten çıkmış ak kaşık zannedecek. Kusura bakmayın, bunu ben almayayım. Haydi kendimi geçtim, ama Descartes’ın mantık, Tevfik Fikret’in sorgula prensipleri ile açıktan dalga geçmek olur.
Dayanabildiğiniz kadar dayanın, ama fazla da ümit bağlamayın derim. Bu soruları eninde sonunda halkın belirli bir kısmı da soracak. Çekirge iki kez sıçradı ama herhalde gerisini Bilal bile bilir.
İbrahim Çakıroğlu, 26 Temmuz 2016