Helal olsun hepimize, hep beraber bu ülkenin içine ettik, şimdi de hepimizde bir korku, bir pısırıklık, bir kabüllenme…
Sözüm herkese: AK Partilisine, CHP’lisine, diğer muhalefet partililerine, parti tutmayanlara. Gencine yaşlısına, askerine siviline, diplomalısına diplomasızına.
Bu ülkenin bu hale gelmesinden hepimiz sorumluyuz. Biri eskiden, diğeri şimdi hakkını gerektiği gibi aramadığından, sarı öküzün verilmesine karşı çıkmadığından, köşesine çekilip sesini kesmeyi yeğlediğinden.
AK Partili dostum. Bugün iktidardasınız ama yarından sonra önemi kalmayacak. Senin geleceğin de bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak cümle ile pamuk ipliğine bağlı olacak. Pancar çiftçisi, fındık üreticisinin feryatlarını duymuyor musun? Benzine her 15 günde gelen zamları görmüyor musun? Ülke biraz daha dibe battıktan sonra yakandaki rozet, gönlündeki parti seni kurtarmaktan çok uzak kalacak.
Tamam, bir kısmınız Erdoğan’ın politikasından memnun. Bir başka kısım Erdoğan ne yaparsa yapsın amin diyecek cinsten. Ama hepiniz böyle değilsiniz; dertleştiğim, konuştuğum, görüştüğüm AK Partililerden biliyorum. Hoşnutsuzluklarını belli etseler, çatlak ses çıkartsalar başlarına geleceklerden çekiniyor. Ama bir türlü “bu kadarı da fazla ama” diyemiyorlar.
Muhalefetteki dostum. “Seçimler hileli, kılıfı bile hazırlandı, ne yapsak fayda etmez”. “Bu adam gidecek de yerine kim gelecek?” “Cahil halkı peşine takmış, artık çok geç”. Bunlar tepkisizliğini arkasına sakladığın bahane, rahatını bozmamak için öne sürdüğün gerekçeler.
Etrafıma bakıyorum, çocuklarını Kanada’ya, İngiltere’ye güya okumaya gönderenler. Hepsindeki ümit “inşallah oralarda bir iş bulur da kalır”. Yunanistan’da, Portekiz’de ev alıp oturma izni ayarlamaya çalışanlar… Kaçıp kurtulunmuyor. Kaçıp utançla yaşanıyor. Ona da yaşamak denirse çünkü bu gönüllü mültecilik pasaportta durduğu gibi durmuyor, gidenlerin çoğunluğu bin pişman. Komsunun tavuğu kaz, karısı kız görünürmüş hikayesi.
Korku her tarafı sarmış. Ama unutmayalım, korkan her gün, cesur kişi bir kez ölür.
Ölmeye, kendini feda etmeye, kahramanları oynamaya gerek yok aslında. Yapılabilecek o kadar çok şey var ki!
Örneğin Hürriyet gazetesine el konulmasını kabul mü etmiyorsun? Almaktan vazgeç, o gazeteyi internet sitesinde de tıklama. Bir ay içinde tıklamalar milyonlarca düşsün, görün o zaman paniği! Gazetelerin reklam gelirleri tıklamalarla orantılı, sen tıkladıkça dolaylı olarak destek vermiş oluyorsun. Televizyonda CNN’i açma, izlenme oranı dibe vurunca parayı basanı karabasanlar bassın!
Olup bitenlerden, mahalle baskısından, ekonomik durumdan, eğitim seviyesinden memnun değil misin? Bunu yalnızca sosyal medyada, zaten senin gibi düşünenler arasında dile getirme. Markete, berbere gittiğinde, taksiye bindiğinde, kahveye uğradığında, pazara çıktığında da ifade et. Bu kar topu gibi bir şey; biri küçücük bir kartopunu yuvarlamaya başlıyor, gün sonunda kardan adam gövdesi boyutlarına erişiyor.
Yanında, çevrende, otobüste onaylamadığın bir olay mı var? “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”dan vazgeç, tepki göster. Mağdura yardımcı ol, el uzat. Gerekirse yanındakinden yardım iste. Meydanı boş bulan yerli ve milli nesil kendini dev aynasında görüyor, bu gibi eylemlerini arttırıyor. Bugün başkasına olan tacizde sesini çıkartmayanın yarın benzer şey başına geldiğinde şikayet etmeye hakkı yok.
Mahallenin, kurtarılmış bölgelerin dışına da çık. Boy göster, boy! Kendi ülkenden, kendi hürriyetinden bu kadar kolay vazgeçme. “Artık oralara gitmiyoruz”. O kadar çok duyduğum bir laf ki! Görmüyor musun, sen gitmiyorsun ama onlar adım adım senin mahallene geliyor. Geri çekilmek çare değil.
Yalnızca yakınmakla, kendi yakın çevrende şikayetle yetinme. Biraz daha cesur ol, cesur! Sen sesini biraz daha yüksek çıkarsan emin ol ki korku cephe değiştirecek.
Unutma ki biri ülkeyi satıyorsa bunda o tabii ki suçlu, ama sesini çıkarmadan pısıp köşesine çekilen de onun suç ortağı…
İbrahim Çakıroğlu