Sıfır sorun diye yola çıkıp tüm komşu ülkelerle kavgalı olmaya alışmaya başlamıştık, burada düşman edindiklerimiz yetmedi, şimdi bir de Avrupa ülkeleri ile dalaşmaya başladık. Helal olsun yani bu hükümete!
Davos’daki “one minute” gösterisi AK Partili seçmenlerin hoşuna gitmiş, milliyetçi duygularını okşamıştı ya, şimdi yine aynı taktik uygulanıyor. Nasıl olsa seçmen balık hafızalı, Mavi Marmara’nın nasıl sonuçlandığını hatırlamıyor bile. Birkaç bin ek evet oyu için Erdoğan, yurtdışındaki Türklerin geleceklerini zora sokmaktan çekinmiyor.
Daha Hollanda skandalı kaç günlük iş? Şimdiden Fransa’daki etkileri : Chartres çevresindeki bir yerin belediye meclisi üyesi, yabancıların yoğun olarak yaşadığı bir kaç yerde Fas, Tunus ve Cezayirlilere “başka supermarket, kahve veya dönerci mi yok, Türk işyerlerine gitmeyin” diyor. Supermarket sahibini korku basmış, “abi, bizim müşterilerin çoğunluğu bunlar, yalnız Ramazan ayında bize uğramasalar iflas ederiz valla” diye yakınıyor. Strasbourg’da bir elektrikçi, yeni bir binanın komple elektrik işleri için anlaşma yapmis, Nisan sonunda başlayacakmış. “Dün bir mail ile kontratımızın fesh edildiğini bildirdiler; işe başlamamıştık ama kontrat imzalanmıştı. Tazminat hakkımız filan var mı“ diye soruyor.
Bilhassa son iki yıldır Bati Avrupa ülkelerinde Türkiye’ye ve dolayısı ile de kendi ülkelerinde yaşayan Türklere karşı bir alerji birikmeye başlamıştı, bu Hollanda skandalı üstüne tuz biber oldu, tepkilerin dışa vurmasına yol açtı.
Nasıl olmasın? Rotterdam’da bindirilmiş kıtalar olarak desteğe gelen topluluk hep aynı kalıptan çıkma. Aklı başında bir tepki, karşı tarafın anlayabileceği bir açıklama filan yok. Ellerde bizim kutsal bayrağımız, “ya allah, ya bismillah, allahuekber” naraları! Bulundukları ülkeye tam entegre(!) olmuş kişiler yani… Sürü mantığı. Ama aynı kişiler örneğin oturma kartlarını yenilemek için ilgili mercilere gittiklerinde, hakları olan bu kartı almak için bile ceketlerini ilikleyip herşeyi alttan alanlar.
Referandumdan sonra ortalık belki yatışır, ama yurtdışındaki Türklere yaratılan sorunlar belli ki biraz daha kalıcı olacak.
Çünkü bu hükümet yarayı kaşımakta, provokasyonlara devam etmekte kararlı. Dışişleri bakanımız ne diyor? “Kendilerine gelsinler, ayda 15.000 mülteci yollarız, günlerini görürler”! Dikkat edin, “göç anlaşmasını askıya alırız” gibi birşey bile değil, “adamları yollarız”! Diplomaside bu çüşün ötesi… “Ben Türk hükümeti olarak uluslararası kural, anlaşma veya uygulamaları takmam, başınıza bela olurum”! Kurtlar Vadisi bile daha nüanslı, bu tam bir haydut devlet söylemi. Kaddafi en güçlü olduğu dönemlerde bile bu şekilde ipe sapa gelmez şekilde konuşmuyordu.
En ılımlı AB ülkesi, en yakın Türk dostu yabancı bile böyle mafya ağızları karşısında desteğini geri çeker. Bunu dışişleri bilmiyor mu? Bal gibi biliyor ama Türkiye’de yaratılan iç düşmanlar evetleri yeterli seviyeye çıkartamadı, hükümetin istediği şimdi dışarıda düşmanlar yaratıp milli refleks ile halkı etrafına toplamak.
Bunu yaparken de üstelik kendi koyduğu yurtdışında ve yurtdışı temsilciliklerimizde siyasi propaganda yapılamaz yasağını çiğneyerek. Devlet olanaklarının partiler seçim kampanyalarında kullanılma yasağını görmezden gelip evet kampanyası için bakanları devlet uçakları ile Avrupa’ya gönderip diğer masraflarını da üstlenerek. Almanya ve Hollanda’da toplantı düzenleyemeyince eli boş dönmüş olmamak için Fransa’da, Metz şehrinde kapalı mekanda taraftarlarına konuşarak. Burada bile doğruyu söyleyemediler. Metz Fransa’da küçük bir şehir. Fransa Çavuşoğlu’nun Paris, Strasbourg, Nantes, Bordeaux veya Lyon gibi konsolosluklarımızın bulunduğu şehirlerde toplantı yapmasına izin vermedi, Çavuşoğlu da Metz toplantısına fit olup bunu başarıymış gibi takdim ediverdi…
Yurtdışındaki vatandaşlarımız geldikleri yerlere anne ve babalarının yıllar boyu verdikleri çaba, yaptıkları fedakarlık ve çektikleri dertlerle gelebilmişler. Kendilerine sorsanız, çoğunluğu bindirilmiş kıtaların meydanlarda tekbir getirmesini hiç onaylamıyor. Kendilerine Erdoğancı etiketinin yapıştırılmasından hiç hoşnut değiller. Yarın bu ülkelerden dışlanmayı hiç istemiyorlar. Ama bu bizim hükümetin umurunda bile değil.
Hükümetin diyorum ama aslında Erdoğan’ın. Baksanıza, Yıldırım aile bakanı Kaya’yı “ben sana gitme demedim mi” diye azarladı. Cevap “ama ben cumhurbaşkanımızın talimatı ile hareket ettim”!
Hükümet bir telden, cumhurbaşkanı başka telden… Böyle bir konumda da bakanların bir kısmının göbek dansı yapması, bir diğerinin panayır güreşçiliğine soyunması kaçınılmaz oluyor tabiatı ile.
Eh, ne de olsa imam yellenirse cemaat başka şey yaparmış.
İbrahim Çakıroğlu