Referandum Nisan ayında ya, şimdi hiç değilse Mayıs’a kadar ekonomiyi ayakta tutabilmek, bazı gerçekleri saklayabilmek lazım. Nasıl ki çok kişi sosyal medyada en yakşıklı, en güzel fotoğraflarını koyuyor, karşılaştığınızda “meğer bu muymuş” diyorsunuz, AK Partinin de yaptığı bu!
Türkiye’nin gittiği yolu gören yabancı yatırımcı frene bastı, yabancı bankalar da eskisi kadar kolay kredi vermez oldular. Halbuki bizim cari açık buralardan gelen paralarla kapanıyordu, artık kapanamaz oldu. Dile kolay, her ay neresinden baksanız 4 milyar dolara yakın döviz lazım. Bu yıl ödenmesi gereken dış borç 100 milyar dolar, bir kısmı yine borçlanılarak ödenecek, ama ne olursa olsun, bu konum döviz üzerinde baskı yarattı, dolar alıp başını gitmeye başladı. Dolar 4,10 seviyesine çıkarsa ülke resmen iflasta…
AK Parti bu sorunun nedenlerini inceleyip tedbir alma yerine yapay işlemleri tercih etti. Yabancı yatırımcı niye gelmiyor, yabancı banka niye kredi vermiyor belli : “denetimsiz bir hukuk sistemine geçiyorsunuz, bütçe rakamlarınıza güvenimiz yok” diyorlar. AK Partinin yaptığı ise, aslında bağımsız olması gereken Merkez Bankası’na “likiditeyi kısın” talimatı. Bizim bankaların Markez Bankası nezdinde TL borçlanması zorlaştırılınca, her akşam pozisyonlarını kapatmak zorunda olan bankalar mecburen kasalarındaki dövizleri bozdurmak zorunda kalıyorlar. Bu özel bankaları ellerindeki dövizleri piyasaya sürmeye mecbur ederek doları sunî teneffüsle hayatta tutmak anlamında.
İyi de bu 3-5 ay sürebilecek bir çare. İthalatlarımız, dışarıya ödenecek borçlarımız var. Eninde sonunda bu döviz bir yerden alınacak. Yani bugün bozdurulan döviz yarın tekrar satın alınacak, üstelik daha kötü şartlarda. Siz bir yayı sıkıştırırsanız elinizi kaldırdığınızda o yay olması gereken seviyenin üzerine çıkar, burada da çarçur edilen döviz rezervleri ile kalırsınız. Bankacılık sisteminin gereksiz yere zayıflatılması da yanınıza kâr kalır.
Türkiye’nin her yerinde tüccar ve sanayici kan ağlıyor. AK Partinin bulduğu çare beyaz eşyalarda filan Nisan sonuna kadar ÖTV’nin kaldırılması. Dikkat edin, Mayis veya Haziran sonu bile değil, göstere göstere hemen referandum sonrasına kadar. Amaç geçici fiyat indirimi ile tüketimi canladırıp istatistiklere makyaj yapmak. Ama bu da aynı etkiyi yaratacak, buzdolabı çamaşır makinası yılda birkaç kez alınan bir şey değil ki! Mart ayında buzdolabı alan Eylül’de hasat kaldırdıktan, Ekim’de tatil dönüşünden sonra bir tane daha almayacak. Bu kez de Eylül veya Ekim satışları daha düşük olacak. Ayrıca ÖTV’ye rağmen bütçe açık veriyordu, şimdi bu nedenle açık daha da büyüyecek. E-ee, makyaj malzemeleri bedava değil tabii. Sonra? Ya karşılıksız para basılacak, enflasyon artacak ve faturayı halk ödeyecek; ya da bir taraftan yeni vergiler bulunacak, faturayı yine halk ödeyecek.
Enflasyon oranları açıklandı. Ama bu arada bir şey gözden kaçtı. Hesaplanan enflasyon sepeti eski sepet değil, örneğin gıda maddelerinin oranları düşürüldü. Eksi metodla hesaplansa enflasyon iki haneli rakamlarda. Çaktırmadan sepeti değiştir, tek haneli rakama indiriver. Yersen! Ama bunun pazara, piyasaya etkisi yok. Sen markete gittiğinde, pazara uğradığında ne kadar ödediğini biliyor, görüyorsun. Enflasyon güya tek rakamlıymış. Bir düşün, sen geçen yıl 100 liraya mı fileni daha çok dolduruyordun, yoksa bugün 110 liraya mı?
Uluslararası “reyting” kuruluşlarının hepsi Türkiye’nin notunu düşürdü. Bizi kıskandıklarından, üst akıldan aldıkları emirlerle değil. Ekonominin gidişatına bakıp sonuç çıkartıyorlar. Bu teğet geçebilecek bir şey de değil. Türkiye’nin notu artık “yatırım yapılması riskli” ülkeler notunda. Öyle olunca da yalnız yabancı yatırımcı yatırım yapmıyor değil, bir de bankalar Türkiye’ye verdikleri kredilerin faiz oranlarını arttırıyorlar.
Daha anlaşılır şekilde söyleyeyim. Artık yanlızca şirketlerin bilançolarına güvenip kredi vermiyorlar. Örneğin üçüncü havaalanı projesinde yüklenimci firma kredi bulamadı, ihale şartları veya ortaya çıkan adaletsizlik filan göze alınmadan imdada koşuldu, bu dış krediye Hazine güvencesi verildi. Şimdi bu da yetmiyor, yabanci bankalar Hazine’ye de güvenmiyor… Ama Ak Parti demokrasisinde çareler tükenmez, bir Varlık Fonu yaratıverdiler. Adı Varlık Fonu ama aslı başka. Elde para edebilecek en değerli firmalar ve yerler bu fona devredildi, bu fon da bu varlıklarla dışarıdan kredi bulacak. Uzun lafın kısası, ekonomi o halde ki aile mücevherlerini, kızın çeyizliklerini rehin bırakıyoruz. Hele bir başkanlık gelsin, sonrası Allah kerim!
Ekonominin ateşi, milletin dili çıkmış. AK Partinin yaptığı ilk baştan termometreyi kırmak, sonra da dereceleri değiştirilmiş başka bir termometreyi ortaya çıkartıp “a-aa, bakın ateşiniz 37’ye düşmüş” demek. Halbuki bildiğimiz termometrede ateş neredeyse 39,5! Su vizite parasını bir ödeyin, pardon yeni anayasayı bir onaylayın, hasta sizlere ömür olmuş, nasıl olsa takan olmayacak.
Dedik ya, herşey makyaj. Ama makyajın mumu da akşam yüzünü silene kadar. Bu anayasa onaylansın, sonbaharda görecekleriniz en cesuru bile korkutacak… Ama yüzüğü bir kez takmış olacaksınız. Son pişmanlık, gerisini biliyorsunuz. Kendi düşen ağlamazmış…
İbrahim Çakıroğlu