Hayatımın önemli bir kısmı iki ülkenin siyasal yaşamını izleyerek, gözleyerek geçti: Yurttaşı olduğum Türkiye Cumhuriyeti, vatanım; ve öğrenimimin önemli kesitlerinde okullarında bulunduğum Amerika Birleşik Devletleri.
Nüfus, coğrafya ve kültür açısından birbirine benzemeyen, tarih sahnesine bambaşka anlatılarla çıkan iki ülke…
Bu iki ülkenin, tüm farkılıklarlarına rağmen son zamanlarda aynı hastalıktan mustarip olmalarını nasıl açıklamak gerekir bilmiyorum. Belki de evrensel bir salgın söz konusudur ve öyleyse gidişat ya da “prognosis” daha da vahimdir.
Bu hastalığın adı “aklaaykırılık”, Frenkçesi ile “irrasyonalite”. Delilik, çılgınlık, manyaklık filan değil. Aklaaykırılık! Yani akla, bilime, sağduyuya tam ters düşen şeylerin bilinçli olarak ısrarla savunulması ve hatta devlet politikaları haline gelmesi.
ABD’de bu hastalık “alternatif-sağ” denilen faşizan mikrop yuvalarında epeydir beslenmekte ve özellikle Fox News tarafından kitlelere servis edilmekte idi ama, Trump’ın seçimi kazanmasıyla atak yaptı, fiiliyata geçti. Arkası gelecektir. Trump’a oy verenlerin bir kısmı dahil, Amerikalıların çoğu başlarına gelecek olanların farkında bile değilller. Sanıyorlar ki, kurumlarının güçlülüğü hastalığın ilerlemesine engel olacaktır. Boş hayal: Çağımızın despotları büyük zafere giden yolun kurumların zayıflatılıp çökertilmesinden geçtiğini biliyorlar. Trump da biliyor!
ABD’den aklaaykırılığın bir örneği, Trump’ın küresel iklim değişikliği konusundaki tutumu. Seçim kampanyasındaki vaatlerinden birisi ABD’yi binbir güçlükten sonra imzalanan Paris Antlaşması’ndan çıkartmak idi. Niçin? Efendim, küresel ısınma diye bir şey yokmuş, bilim bilmiyormuş ama onlar biliyorlarmış!
Asıl nedenin, Obama döneminde biraz dizginlenen tamahkar kömür ve petrol lobilerini memnun etmek olduğuna şüphe yok!. Akla aykırı, çünkü sonuçta insanlık ağır bir bedel ödeyecek. Ama kimin umrunda. “Apre nous le deluge”, benden sonrası tufan!
Bizdeki aklaaykırılık örnekleriyle fazla vakit kaybetmek istemiyorum. Zaten her gün içinde yaşıyorsunuz. Taze bir örnek olarak son zamanlarda çok ateşlenen dolar-faiz tartışmasında faizi düşürmek isteyenlerin tutumunu gösterebilirim. Kapitalist ekonomide paranın bir aklı (rasyonalite) vardır, para daha karlı olana yönelir; faiz yüksekse bankaya, düşükse dövize, altına, vb. gider. Hem faizi hem de doları aynı anda düşürmek bu anlamda akla aykırıdır.
Aklaaykırılık tarihin bu döneminde niçin çoğalıyor? Karl Polanyi 1944’te yayınlanan Büyük Dönüşüm adlı incelemesinde faşist evreye yaklaşan ülkelerin özelliklerini sayarken “aklaaykırı felsefelerin yaygınlaşmasından” da söz etmiş. Meraklıları için diğer özellikleri de sayayım: “ırkçı estetiğin yükselişi, antikapitalist demagojinin artması, partilere dayanan sistemin eleştirisi, ‘rejimin’ ya da adı her ne ise var olan demokratik düzenin yerden yere vurulması…”
Türkiye ve ABD’de yaşananların bunlara ne kadar uyduğu tartışılmaya değer. Biz, aklaaykırılığa karşı kendimizi savunma açısından, ABD’den gerideyiz, çünkü onların güvendiği sistem sübabları ya da denge kurumları bizde zaten zayıftı, olanları da yıpratıldı ve çökertildi. Trump’ın Beyaz Saray’a çıkmasıyla ABD’de de benzer bir süreç başlayacaktır, eminim.
Aklı başında Amerikalılar bu geleceğe bakarak saçlarını başlarını yoluyorlar. Seçilmiş Başkan Trump birlikte çalışacağı sağcı, ırkçı, demagogları açıkladıkça renkten renge giriyorlar. New Yorker dergisinin bir yazarı gelecek iktidara uygun düşen siyasal terimi bile bulmuş: “Kakistokrasi.” En yetersiz ve ilkesizlerin iktidarı demekmiş eski Yunanca’da. Webster’s sözlüğü “en kötü insanların yönetimi” olarak tanımlamış.
Aklaaykırılığın “ilanihaye” sürüp gitmesi mümkün değil, çünkü gerçek bir dünyada yaşıyoruz. Yer çekimine inanmasak bile, balkondan atladığımızda kafamızın patlamasına engel olamıyoruz. Aklın ve gerçeğin somut yaptırımları var. Arada vakit kaybediliyor, ağır faturalar ödeniyor, pek çok kişiye ve kuruma yazık oluyor ama, sonunda akıl kazanıyor.
Bunu bilmek teselli yerine geçer mi, bilmiyorum!
Haluk Şahin
http://www.abcgazetesi.com/aklaaykiriligin-zaferi-7457yy.htm