7 Temmuz 1770’ de Ruslar Cebelitarık Boğazını dolaşıp gelmişler ve tarihe “Çeşme Baskını” diye geçen hadise ile Osmanlı’nın Ege ve Akdeniz Donanmasını ateşe verip yok etmişlerdi.
19 Ağustos 1821 de Yunanistan’a bağımsızlık kazandırmak için çıkartılan bir dizi katliamdan biri olan Mora isyanında 3 bin, akabinde tüm Yunanistan da 50 bin Osmanlı vatandaşı bir yıl içinde yok edilmişti. Öyle ki, Mora’da kadınlar kucaklarında bebekleriyle denize koşarken kasten vurulmuşlardı!.. Denize koşuyorlardı! Çünkü elbiseleri alınıp çırılçıplak soyundurulmuş, vücutlarını kapatmak için tek saklanacak yer olan denize koşuyorlardı…
Akabinde 20 Ekim 1827’ de Novarin liman baskını ile Osmanlı’nın açık deniz donanması da yok edilecekti.
1821 de başlayan isyan süreci 1829 Edirne Antlaşması ve 1832 İstanbul Antlaşmalarıyla Yunanistan’a bağımsızlık getirmişti. Aynı Edirne antlaşmasıyla, 1804’ de başlayan Sırp isyanı da yarı bağımsızlık elde etmişti… Osmanlı gün gün eriyordu…
Ve yine; Mısır kaynaklı devam eden isyanlar serisi sonucunda 1833’e gelindiğinde olaylar doruğa çıkacak ve Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yı durdurmak için Ruslardan yardım istenip, yapılan Hünkar İskelesi antlaşmasıyla Rus Donanması artık İstanbul’a demirlemesine sebep olunacaktı.
Mecburen Ruslarla anlaşmak zorunda kalan Sultan 2. Mahmut, arkasına İngiliz ve Fransızları alan İsyankar Mısır Valisini ancak Kütahya da durdurabilmişti. Lakin 14 Mayıs 1833’ deki Kütahya Antlaşması’yla da yine çok büyük imtiyazlar kaybediliyordu…
Ve yine; 30 Kasım 1853 de Rusların meşhur ‘’Sinop Baskını’’ ile Karadeniz donanmamız da yok edilecekti. Ve artık Payitahtı, İstanbul’u korumak için boğazlara mecburen Tabyalar yapılmaya başlayacaktı…
Sinop Baskını
Sultan Abdülhamid’in tahta çıktığı dönemde ise Balkanlar adeta bir barut fıçısıdır. Rusların ‘’Slav kardeşlerini koruma ve Ortodoksluğa yardım’’ sloganı ile açtıkları 1877-1878 (93 harbi) Savaşı sonucunda Osmanlı Devleti ağır bir mağlubiyete uğrayarak Romanya ve Bulgaristan’ı da kaybetmiş, aynı zamanda Edirne de düşman işgaline uğramıştır. Ruslar İstanbul’a Yeşilköy’e, doğuda da Erzurum’a kadar ilerlemiştir. Doğuda Kars, Ardahan ve Batum Rusların eline geçmiştir.
Bir yıl süren bu savaş sonucunda Yeşilköy deki Ayastefanos Kilisesinde 3 Mart 1878 tarihinde imzalanan bu antlaşmayla ( Ayastefanos), neredeyse tüm Balkanları kaybetmiştik. Makedonya’nın da Bulgaristan topraklarına katılmasını kabul etmemiz durumun vehametini göstermektedir. Daha acısı da Ruslar İstanbul’un kalbine Ayastefanos Zafer anıtı dikip Osmanlı’ya beyaz bayrak çektirecekti.
Akdeniz ticareti ve ekonomik açıdan büyük önem arz eden Kıbrıs’ı 4 haziran 1878 de bu defa İngilizler işgal edecek ve akabinde Mısır’ın da 15 Eylül 1882’ de İngilizler tarafından kesin işgal edilmesiyle Osmanlı ekonomik iflasa sürüklenecekti.
15 Ekim 1875’deki Ramazan Kararnamesiyle ekonomik iflasını ilan edecek olan Osmanlı, 1879-1881 Muharrem Kararnameleriyle de Düyun-ı Umumiye’yi kabul edip neredeyse tüm gelirlerini kaybedecekti.
Bu dönemde Osmanlı açısından jeopolitik öneme haiz bir çok bölge kaybedilmiştir. Osmanlı’nın Ana Vatanı sayılan Balkanlar da Bulgaristan Prensliği kurulurken, 1300 yılından beri elimizde olan Mekadonya kaybedilmiş, Bosna Hersek Avusturya Macaristan imparatorluğuna bırakılmış, Girit Teselya ve Romanya elden çıkmıştır. Ve yine Kars ve Ardahan’ın da uzun bir dönem Rusların elinde kaldığını unutmamak gerekir.
16. yy.dan itibaren Halifelik sevdasına düşen Osmanlı, Yemen’den getirdiği Ebu Suud Efendiyi Şeyhülislam yaparak Arapcıl fetvalar ile yönetme dönemine geçerek, asli unsuru Türkmenleri küstürüp, sistemden tasfiye etme yoluna giderek 200 Türkmen Boyunun Kürtleşmesine sebep olup büyük bir açmaza düşmüştü… Dirlik ve düzen bozulmuş, ilk 300 yılındaki başarıyı getiren devlet sistemi çökmüş ve maalesef Rönesans bu dönem İngiltere’ye kaptırılmıştır. Rönesans’ı İngiltere’ye kaptıran Osmanlı’nın bir daha iki yakası bir araya gelemeyecektir…
Sonraki dönem Ruslara sürekli yenilip ekonomik iflasa da sürüklenen Osmanlı, l. Dünya savaşına Almanların yanında değil de, donanım bakımından daha üstün olan İngiltere, Fransa ve İtalya’nın yanında girseydi, yada tarafsız kalıp boğazları Almanlara hiç açmasaydı büyük felaket yaşanmayacak, Sevr imzalanmayacak, cenazeyi ‘’kelle koltuktaki’’ Tuğgeneral Mustafa Kemal Paşa’nın kaldırması gerekmeyecekti…
Almanya da eğitim görüp Alman hayranı olan, liyakat yerine sarayın damadı olmasının avantajını kullanıp Osmanlı ordusunun en tepesine oturan Enver Paşa’nın tek başına yaptığı gizli anlaşmalar, son dönemde İmparatorluğun felaketine yol açmıştı.
Millet olarak yok olma tehlikesiyle baş başa kalıp İstiklal Harbine girdiğimiz dönemde; bir Çuvaş Türkü olan Lenin’in, Mustafa Kemal Paşa’yla özel dostluğu sayesinde, Rusların desteğini alarak büyük işgalden sıyrılıp, enkazdan bir Türk Devleti çıkartmayı başarmıştık.
Sonuç
Bugün Rusya Federasyonu içerisinde Özerk, Yarı Özerk ve Muhtariyetli olmak üzere tam 23 Türk boyunun ya da Cumhuriyetinin olması, ve yine Avrasyanın tarihi coğrafyamız olması hesabiyle, geleceğimiz Avrasya birliğinden geçmektedir.
Ruslarla yapılacak stratejik bir yapılanma ile hem bölgesel sorunları kolayca çözebiliriz, hem de Kuzey Buz Denizi’ne komşu tarihi Atalarımız olan Sakaların Anavatanı, Yakutistan’dan Urallardaki Başkurtlara, yine Tataristan’a, Güney Sibirya’daki Hakaslardan, Karaçaylara, Gökoğuzlara, Çeçenlere, Çuvaşlara, Altaylardaki Tuvalara kadar Azerbaycan’dan Kazakistan’a kadar zengin köklerimize ulaştığımızda, bereketli Avrasya yine bize göz kırpacak, gerçek bir barış, dostluk ve işbirliği coğrafyası oluşturabiliriz.
Artık uyanalım ve görelim, geleceğimiz Avrasya Birliğindedir.
Bahtiyar Aydın, 10 Kasım 2016 – İstanbul