Sevgili Kemal,
Kurultay bitti, ellerine sağlık, herkes memnun değil ama o kadar hata kadı kızında da olurmuş… Ama hep aynı telden çalmaya devam ediyorsun, yani benim anladığım Kurultay filan derken son kaybettiğin seçimlerin nedenlerini pek araştırmaya vaktin olmadi. Bari ben gözlemlerimi sana aktarayim, belki biraz oturup düşünürsün…
Bu yıl tatil Cumhurbaşkanı seçimi tarihi ile çakıştı, hem önce, hem sonra biraz “millet ne diyor acep” turu yapayim dedim… Gördükçe aklım, dinledikçe kafam karıştı doğrusu…
Havaalanında oyumu vermişim ya, içim rahat. Sorana da ahkam kesmekten geri kalmıyorum. “Katılım oranı %75 olursa Tayyip %52 alir; katılım %81’e çıkarsa durum dengeleniyor ; katılım %84’ü geçerse Tayyip’in seçilme imkanı yok” diye bol keseden atıyorum… 10 Ağustos’dan sonra da herkese soruyorum “sen oyunu verdin mi” diye… Akşamüstü Tanju Okan’ın eski parçalarını arıyorum. Didim’de, pasajın dibinde doğulu bir çocuk mağaza açmış. “O da kim, rap mı, arabesk mi” filan diyor ama önünde google, hemen buluyor. Herşey dahil 5 lira… Tabii benden aynı soru. Yüzüme daha acaip bakıyor, “ben oy vermedim” diyor. “Oy verecek adam yoktu ki ortalıkta. Verecek olsam Demirtaş’a verirdim, ama o zaman da bu adam ülkeyi böler diye korktum” diye ekliyor. Arkadan bir ses, ağabeyi herhalde : “ben buraya geldiğimde cebimde beş kuruş yoktu, şimdi karşıdaki mağaza da benim, ne diye Demirtaş’a verecekmişim ?”.
Davutlar’da tatil sitelerinin arasında dolaşıyorum, hani şu 1970’lerde yapılmış, sabahları sırasıyla simitçi, manav ve sucunun geldiği siteler. Deniz kenarında mütevazi bir “beach club”, masalar muşambalı, Türk kahvesinin yanında şişe su bedava… Yan masada askılı ve blucini olabilecek en yüksek yerinden makaslamis bir kizla bir türbanli oturmuşlar, biri bira digeri çay içiyor. Kak kah da kih kih… İkisinin de elinde akıllı telefon, birbirlerine birşeyler gösteriyorlar…
Sabah kahvaltımı balkonda yapıyorum, haşemali bir kadıncağız denize giriyor, yanında bikinili kızı ! Çıkışta aynı havluyu paylaşıyorlar. Komşulara soruyorum, bikinili iki yıl önce türbanlıymış…
Aydın’dan çıkıyorum, yol tarlalara… Dedem mezarından çıkıp Aydın’a bugün gelse kendini İstanbul’da zannederdi herhalde. Şehir çıkışında bulvarlar 3+3, 6 şerit. İki tarafta bayağı güzel binalar. Yeni otogari geçiyorum, valla her tarafta böyle havaalanı bile yok… Tarlada soruyorum kahyaya “ne oldu buralara yahu” diye. “Abi, bu inşaatların hepsini Kürtler yaptı, bizim buranın insanı bilirsin biraz rahattır, ama bu Kürtler hem çalışıyor, hem de adam çalıştırmasını biliyor; bizimkiler de bunu görüp pabucun pahali olduğunu anladılar, binalara mimarlar filan girdi” diyor… Madem laf lafi açıyor, tabii benden “oy verdin mi” sorusu. “Verdim, verdim, diyor, ama bu sefer Tayyip’e” ! Bende ağız bir kariş açık, ne de olsa kahyanin sülalesi yıllardır CHP’li… Biraz alaycı bir şekilde “senin işin olsun diye” diyor, “bak şu barajın bitmesi lazım, daha şimdiden yazın susuz kalmıyoruz, pamuklari sulayabiliyoruz, CHP baraja karşı, hele bir bitsin” ! Dönüp öteki tarafi gösteriyor, «bu adamlar Menderes’i düzledi, her bahar bir metre toprak kaybolmuyor, CHP bu düzlemeye de karşı çıkmıştı» diyor…
Söke çıkışında susamışım. Novada Outlet’e giriyorum. Buraya ilk gelişim ama bir taraftan tanıyorum ben buraları. Tamam, hatırladım… Amerika’daki Shopping Mall’arın aynısı. Yok, yok, biraz daha iyisi galiba… Starbucks köşede ama biraz ilerideki bizim kahveciyi tercih ediyorum. Gırgırına “expresso” istiyorum, kız “single mı, double mı efendim” diyor. Ne zamandan beri Söke expresso gördü yahu ? Etraf çarşaflı dolu, ama hepsi Arapça konuşuyor. Servis yapan kızı çağırıyorum, şort ve dövmeli. Söke’nin köylerindenmiş. “En iyi müşterilerimiz; bizimkiler çay içmeye, bunlar da dükkanlari boşaltmaya geliyor” diyor. “Eee, senin yaşın oy vermeye yeterli” diye güya esprili soru… “Benim yaşım yeterli ama adayların akıllari yetersiz” diyor… Yani oy vermemiş…
Eh, oralara kadar gitmişken Böcek köyüne uğramadan olmaz. Topu topu 50-60 hane, tepelerde bir yer. Muhtar, “abi, gel sana camiyi göstereyim, yeniledik” diyor. Giriyoruz, her taraf gıcır gıcır. Bir düğmeye basıyor, duvarlarda bazi karolar aydınlaniyor, ne olduğunu kendisinin de anlamadığı Arapça birşeyler… Muhtar göz kırpıyor, eli başka düğmede. Yan duvarda koskoca bir Türk bayrağı aydınlanıyor ! “Ee muhtar, bu köyden kime oy çıktı ?”. “Valla abi, bu adamlar çalmasaydı herhalde onlara çıkardı ama Elmektin, Ekmeledin, neyse işte o aldı” diyor…
Tarih 10 Ağustos, alkol yasağı var… Akşam orta halli bir balıkçıdayız. Alkol yasak ama herkesin önündeki bardak su koyunca beyazlaşıyor ! Benim başım kel mi, levreğin yanında ben de alıyorum tabii. “Oy verdin mi?” Garson “buraları etkilemez” diye kısa kesip atıyor…
Karaburun’da iki kahve, iki çay, bir büyük şişe suya 5 lira vermişim, kaç Euro eder diye hesaplamaya çalışıyorum… Dönüşte, aşağı yol başında manzarası şahane bir yer, tam “serpme kahvaltılık”. Akşam gelseydim o da olurdu, levreğin tanesi 15 lira ! Çeşme’de, Dalyan’da bu fiyata selam vermiyorlar… Garson tıfıl bir çocuk, “patrona söyle, bir geliversin” diyorum… Şortlu bir adam koşturuyor “buyrun efendim, bir kusurumuz mu oldu” diyor”. “Yok yaa, buranin oylar nasıldı, onu öğrenmek istedim”… Cevap: “biz Ekmel’e verdik, ama gelecek yıl inşallah AKP devrilmez” ! Gözleme ağzimdan düştü, düşecek… Turşu, perhiz filan diye geveliyorum… “Beyefendi, diyor, buralar daha imara açılmadı, ama Allah aşkina şu etrafa bir bakın, yolu yaptılar, yanına bir konaklama tesisi bile yapamiyoruz. Yol kenarlarinda tarım filan da yok. Bizim belediye herşeye karşı. Büyükşehir’e bağlanınca değişecek herhalde”. Gösterdiği yerlere bakiyorum, deniz kenari filan degil haa, otoyol epey üstten geçiyor, manzara şahane, ama gerçekten etrafta ne ağaç, ne de benzinci var… Bana yandaki yeri boyayan adamı gösteriyor. “Bu adam yukaridaki yerin sahibi. Böyle giderse ancak torunları boyacılıktan kurtulur” !
Koçarlı’dan geçerken köy kahvesi kalabalik. Oturup bir gazoz söylüyorum. Yandaki masada pamuk muhabbeti. Hazine arazilerinin satışından bahsediyorlar. Hemen maydanoz oluyorum. Orada da Ekmel epey oy almış, ama “şu adamlar bari şu hazine arazileri sorununu halletmeden gitmese”. CHP hazine arazilerinin satışına da sıcak bakmıyormuş, halbuki adamlar bu arazileri 50 yıldır kiralayıp kullanıyormuş…
Dedim ya, gördükçe aklım, dinledikçe kafam karıştı…
Tamam, ülkeye Fransiz kalmışlığım tabii ki var ama acaba bu yalnızca ben miyim diye de düşünmeden edemedim…
İbrahim Çakıroğlu
Fransa
Yorumlar2 yorum
ne yani, iyi bir yazi mi bu simdi ? Halkin gozu sadece talanda, imar gelsin, barajlar yapilsin, herkes cepleri para dolu olsun. Karaburun imar gelmemis haliyle cok kotuyken bir de imar gelmis haliyle nasil olur acaba ?
siteden bir onceki yaziyi da eklemek istedim cevap niyetine, moderatir birlestirebilir belki. O zaman neden bu yaziya ters dustugum daha iyi anlasilabilir.
https://turkiye.net/yelpaze/konuk/asabi-tatil-yazisi/