Geçen hafta Türkiye’ye yön veren görüşlerin artık hiçbir değeri/ideali/umdeyi temsil etmediklerini anlatmaya çalıştım. Sırayla:
1) AKP,
2) Cemaat,
3) Sosyal-demokrat (CHP),
4) Liberal-demokrat ve
5) Kürt(çü)leri
irdeledim.
Amacım, Türkiye’nin bütün katmanlarında yaşanan değer kaybı erozyonunu işlemekti! Her ülkede siyasetin yönlendirdiği değerler ve hedefler Türkiye’de fena halde irtifa kaybetti. Artık, tasavvur ettiğimiz, hayalini kurduğumuz bir Türkiye kalmadı.Zira artık ortada umde falan kalmadı.
***
1)AKP hala Türkiye’nin sosyolojisini en iyi okuyan parti ama İslamın değerlerine en fazla ihanet eden parti de AKP!
AKP hakkında milletin kendisine en yakın (iç-grup) bulduğu ve fakir/fukaranın en fazla hizmet aldığı parti algılaması devam ediyor ama AKP bu kesimin dünyayı algılama/yorumlama/yaşama rehberine (İslam’a) çok ama çok büyük darbeler indirdi.
AKP “Hakça Düzeni” tam kuruyordu ki; RTE’nin ustalık döneminde AKP İslam’ın en büyük umdelerinden birisi olan “başkasının malında/ırzında gözü olmamak” ilkesini ayaklar altına aldı. Dinimizin açıkça dışladığı ve büyük günah saydığı hırsızlık/yolsuzluk türü kavramlar AKP ile birlikte anılır oldu.
***
2)Cemaat benim gözümde muhafazakârlığın en çağdaş yüzünü ifade ediyordu. Said-i Nursi’den devir aldığı gelenek ile müspet bilimlerin teorilerini/denklemlerini/kanunlarını da ayet seviyesinde görüyorlardı. Bunun için Kuran kadar müspet bilimleri de önemsiyorlardı.
Ancak, Cemaat kisvesi altında, sözüm ona İslam’ı kendilerine rehber edinmiş bazı insan müsvetteleri TSK mensuplarına kötülük yapmak adına dinimizin şiddetle ret ettiği her türlü hileyi, desiseyi, sahtekârlığı, düzenbazlığı yapmaktan çekinmediler. Kuran’ın en büyük günah saydığı herzeleri yediler.
Amaçları askeri vesayet yerine kendi sivil vesayetlerini yerleştirmek!
Cemaat’in müttefiki AKP’ye de kalleşçe kumpas kurduğu (dinlemeler) da ortaya çıkınca Türkiye’de samimi inanırlar şoka girdiler.
İslamcı görüşlerin yolsuzluklar (AKP) ve hile/desiseye (Cemaat) gark olduğu kimsenin inkâr edemeyeceği bir seviyeye yükselince İslam’ın vaz ettiği umdeler Türkiye’de yerle yeksan oldu.
***
3)Dünya genelinde sağ “büyümeyi”, sol “dağıtımı” temsil eder.
Birisi ekonomik büyümeyi hedefler, diğeri büyüyen pastanın nasıl dağıtıldığını sorgular.
Sağ hali vakti yerinde olanlara, sol ödeme güçlüğü çekenlere hitap eder.
Büyüme dağıtımı göz ardı eder, dağıtım büyümeyi!
Bunun için demokrasilerde sağ ve sol sıra ile iktidar olur, birbirini dengeler.
CHP’nin elinde kilit kelime “gelir dağılımı” olması gerekirken CHP’nin sağlık, eğitim, konut, istihdam, transfer ödemeleri, vergilendirme v.b. gibi alt sınıfları yukarılara taşıyacak alanlarda hangi politikaları/hedefleri/umdeleri temsil ettiği artık bilinmiyor. (Hak yemeyeyim, bir ara işsizlere maaş bağlamak ve ödemeleri kadınlara yapma fikrini ortaya atmıştı ve büyük heyecan uyandırmıştı.)
Bugün itibari ile CHP nedir?
CHP artık sadece RTE’den nefret edenlerin partisidir!
CHP’ye gönül ve/veya oy verenlerin tek umdesi RTE’den kurtulmaktır!
***
4)Bir liberal-demokrat tabii ki piyasa ekonomisini, bireyin üstünlüğünü, bireyin girişimciliğin savunur. Ancak Liberallerin en bariz umdesi 1947’de İsviçre’nin Mont-Pelerin kasabasında, F.A. von Hayek girişimi ile karara bağlandığı üzere:
“Özgür toplumu yaşatabilmek için en önemli hedef hukukun üstünlüğünü sağlamaktır.”
Liberal demokrasi=özgür toplum=hukukun üstünlüğü!
Bir liberal belki de AKP’nin ekonomi yönetimini, sosyal politikalarını beğenebilir, Kürt meselesi karşısındaki tavrına bel bağlayabilir.
Ancak, bir “liberal”, sırf “askeri vesayeti bitirmek” uğruna; AKP–Cemaat işbirliğinin hukuka hile, desise, ihanet, sahtekârlık, üçkâğıtçılık karıştırmasına göz yumuyorsa, insanların 4-5 yıl hapiste sürünmesine “ohh!” çekiyorsa, o kişi değil liberal, insan bile değildir.
***
5)Kürt siyasiler Türkiye Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na koyduğu çekinceleri kaldırsın istiyorlar ama hala PKK/HDP’nin “özerklik” anlayışı biçimsel bir tanım kazanmış değil. Fiilen hayata geçmiş özerkliğe hukuki meşruiyet kazandırmak istiyorlar ama ne talep ettikleri belli değil.
Özerklik Şartı “nasıl bir özerklik?” sorusuna hali ile cevap vermiyor.
Kürtler özerklikten ne anlıyorlar?
Örneğin:
Kürdistan Özerk Hükümeti’nin finans politikası ne olacaktır?
Hükümet özerk bölgeyi yönetmek için parayı nereden bulacaktır?
Gençleri yarınlara hazırlayacak Eğitim hizmeti ne şekilde planlanacaktır?
Bu soruların cevapları halen ortada yok.
(Kürtlerin önüne geçen hafta konulan ve çözüme hukuki meşruiyet kazandıracağını iddia eden “paket”i Salı günü tartışacağım.)
***
Sanki kimse farkında değil ama Türkiye ideal yoksunu/hedefleri, değerleri olmayan/tüm umdelerini yitirmiş bir toplum haline geldi.
İslamcıların en büyük günahkâr, sosyal demokratların sadece RTE’ye duyulan nefrete kilitlenmiş bir görüş, liberallerin bir tek kişisel çıkarlarını düşünen düşkün bir güruh, Kürtlerin salt “ne olduğunu bilmesek de illa ki özerklik isteriz” umdesine sahip insanlar olduğu bir toplum haline geldik.
Ortada sadece bir tek hedef/umde/ideal kaldı.
Menfaatleri azami seviyeye çıkarmak!
(Yanlış anlaşılmasın insanlar menfaatlerini gözetmesinler demiyorum. Bu tavır insanın fıtratında var. Ben sadece menfaat peşinde koşan bir toplum haline gelmemizden şikâyetçiyim.)
İnsanlarımız iktidar partisine oy verirken yalnız temel ihtiyaçlarını düşünüyorlar, muhalefete oy verenler ise nefretten besleniyorlar.
Geleceğini planlamayan toplumlar, sadece içinde bulundukları günü yaşayan insanlar ikinci sınıf ülke ve vatandaş olmaya mahkûmdurlar.
Toplumun artık bu zavallı durumunu iplememesi beni çok üzüyor.
Cüneyt Ülsever
29 Haziran 2014
http://www.yurtgazetesi.com.tr/tum-degerlerini-yitiren-turkiye-son-soz-makale,8264.html