Herkes şoktaydı. Henüz ondört yaşındaydı. Çok güzeldi, belki de artık çok yakışıklı denilebilirdi. Beyaz tenli, siyah saçlı, muzurca gülen gözleri, kalemle belirginleştirilmiş gibiydi.
Evet O çok yaramazdı. Annesinin yüzlerce hikayesi vardı onunla ilgili yürekleri ağıza getirecek. O gün Kocabaş Çayı’nin kenarındaki alanda motorsiklete biniyordu. Okuldan çıkan kızlara bakarak motorsikletini şaha kaldırdı ve düştü. Ayağa kalktı, kaskını çıkarttı, birkaç adım yürüyüp yere yığıldı.
Bana olanları Sabri Amca anlattı. Sabri Amca karşı kösemde naylon terlik-ayakkabı satan komşum. Yetmiş-yaslarında iki oğlu var ona torunlar vermiş. “İşte”, dedi, “Bu yüzden ben bindirmedim çocuklarımı motorsiklete. Evin girişinde sahanlıkta durur, üzerine de bir kilim örttük. Yetmişli yıllarda almıştım, hala durur.”
Hikayesi sıradan. Çocuklari, bir gün deponun kapısını maymuncukla açarak motorsikleti kaçırmış, çok telaşlanmış, onları bulup motorsikletle eve getirmiş. “Satamadım da”, dedi. “Çok yeniydi, değerini vermezlerdi. Tabii torunlara da vermiyorum. İşte korktuğum buydu. İyi ki hiç kullanmamışız. Yerinde duruyor işte…”
Üzücü bir günün içinde bir de bu hikayeyi dinlemiştim. Sabri Amca böyle bir acı yaşanmasın diye kendince doğru olan bedeli ödediğini düşünüyordu. Sonucunu almıştı.
Orda vazgeçilen motorsikletti. Bir canlının arkasından da böyle çıkartsamalar yapılabilir mi?
Aydan
1996
__________________________________________________________________________________________________________
Köşemde oturuyorum. Onların sıradan buldukları her yaşam dilimi icin onlara farklı gelebilecek, değişik çikartsamalar yapıyorum.
Çanakkale’nin Biga kasabasında eczacıyım ve anneyim. Etrafımdaki esnaf komşularım hepsi erkekti, simdi yarıya yakını kadın. Bir de çağa göre degişen reçeteler var. Küçük bir kasabanın dedikodularıyla da birleşince ortaya her seferinde yeniden tanıdığım hikayeler çıkıyor…