Her bayram sessiz çığlıklarla gelir. Ve bir bayram arifesi daha! Ah yüreğim! Bayram arifesi üşüyen yüreğim. Yarım kalanlara rağmen, yaralarımızı sarmamız gerek biliyorum. Annemin bayram sabahı beni uyandırışı kalmış anılarımın arasında bir yerlerde. Her zaman haklı olan annem gelip geçiyor gözümün önünden renkli şekerlerle, ben çocukluğumda bayramlık elbisemle. Elden bir şey gelmiyor, “Anılar beni bırakın, üstüme gelmeyin!” dediğim anlardır. “Bir bir uzaklaşıyor sevdiğim insanlar. Hiç dönmemek üzere.” Kendimce senaryolar yazarım. Hayatların her anının bayram olduğu yaşamları kurgulamaya çalışırım.
Bayram! Sevinç, neşe ve huzurla dolu olmaktır.
Ne vakit bayramın kokusunu alsam burnumun direği sızlar. İçimdeki derinliğin duvarları, anılarımın en ağır olanlarını sandıklardan çıkarmak için yarışır birbiriyle. Çabuk geçmesi için dua ederim. “Ya da uyutsalar beni özel günlerde.” diyen annelerden birisiyim. Sanki gidenler bayram öncesinde ziyaretimde. Bu nasıl bir histir, anlamıyorum. Merak etmeyin hafifler, iki güne kalmaz.
Hüzün için mi vardır bu bayramlar? Bayram yazıları hep hüzünlüdür.
Tüm yaşanmışlıklar birikmiş, bayram sabahında beni dürter. Artık acılar da bayram sabahları gibi monotonlaştılar. Bayram insanla ilgili bir kelime, diğer canlılarında bayramı var mıdır? Bilinmez.
Bayram olgusuna bakmak lazım.
İnsana özgüdür. Tek başına yalnız yaşayan, tek kişilik hücrelerde mahpus olan, hastane odasında kimsesiz yatan, sokakta yaşayan, bir kimse için bayram olgusundan söz edilemez. Aslında toplumsal sevinçtir bayramlar. “Neler Oluyor insanlara?” demeden, gözyaşı ve korku ortamında anlık gülüşleri yakaladıysak ne mutlu bizlere. Geçici ve paylaşılmayan sevinç ve mutluluk bayram adını alamaz. Ölmek için doğdukları topraklarda yer bulamayanların ölüm sandallarında, azgın sularda kıyıya vuruşları, hangi yürekte bayram yapar? Çocukların babalarının tabutunun arkasından boş bakışları, patlayan bombalarla atılan ölüm çığlıkları, bomba sonucu kayıp ettikleri organların yerine elde etikleri medikal organlara sevinişleri, kapkara saniyelerin yaşandığı anlar bir kenara itilemez. İnsan olarak baktığımda “Buraya dilenciler giremez.” yazısını gördüğümde yüreğim sızlar. “Açım ” diyenlerin önünden geçerken bayram kutlamak mı? Bayram sevinci değildir ve bayram olamaz.
Anaların babaların, gözbebeği gibi büyüttükleri kız çocuklarının kadınların, çaresizlikleri ve cinayetleri haberlerde sırasını bozmadan dökülürken “Bayram mı?” dedi birisi? Toplumla paylaşmanın adıdır bayram. Dünyanın dört bir köşesini düşünüyorum da; kaçanların uçanların lezzetle yenildiği coğrafyalarda, buzdan evlerde oturan insanların da bayramları var mıdır?
Açlık ve yoksulluk sınırında yaşayanların ve potansiyel olarak her kötülüğe açık bulunanların, dünyevi dertlerinin altında kalanların çıkış yolu bulamayanların, iş ve sağlık güvencesi olmayanların, evsizlerin bayramı, bayramları olamaz. “Bayramınız kutlu olsun” demek ağır gelir, kaybettiği evladının fotoğraflarıyla evinin her yerini donatanlara.
Kedi, köpeklerin ve kuşların bir parça kurumuş ekmeği, bir damla suya kavuşmaları, mülteci kamplarındaki gün ışığı sevinçleri, anlık bayram olsa gerek.
En önemlisi, “Sevgi Köprüsü” kurmak yüreklerde
Biraz huzur,
Biraz sessizlik.
Her bireyin günlük hayatında kendilerini sevindirecek ve mutlu edecek şeylere sahip olması mümkündür. Huzurevinde son arkadaşlıkları kuran yürekler, cezaevlerinde pişmanlıklarına sarılıp keşke diyenler, bayram sabahlarını yalnız geçiren “Bayram benim neyime?” diyenler ve çok uzaklarda ekmek parası için ailesinden, vatanından uzak olanlar bayramınız kutlu olsun!
Ne güzeldir; İnsan olmak, Şefkat eli olup uzanabilmek, gözden akan yaşı silebilmek, insanca davranabilmek… Dilerim birlik ve beraberlik içinde, dostluk, barış, güven ve sevgi dolu güzel bayramlarımız olsun.
Nezahat Göçmen