Ankara’nın güncel siyasetini yakın plandan izlemek uzmanlık alanlarımdan biri değildir. Hiçbir zaman “Ankara gazetecisi” olmadım, bundan pişman da değilim. Ben olaylara daha çok siyaset ile sosyolojinin kesiştiği köşeden bakmaya çalışır, yeni yönelimler gözler, yapısal dönüşümleri saptamaya çalışırım. İstanbul bu açıdan daha yüksek bir tepedir.
Ancak, son gelişmeler nedeniyle, Ankara siyaseti üzerine bir şeyler söylememin zorunlu hale geldiğini düşündüm. Bu “fazladan” yazı o düşüncenin ürünüdür.
“Son gelişmeler” derken dokunulmazlıklar konusundaki oylamayı kastediyorum. Biliyorsunuz Salı günü yapılan oylamada 330’un üzerinde ama 367’nin altında kabul oyu çıktı. Bu, referanduma gidilmesi demektir.
Ankara gazetecileri Cuma günkü ikinci oylamada da böyle bir sonuç çıkacağını tahmin ediyorlar. Yani ufukta bir referandum görünüyor.
Bence bu, çıkabilecek olan sonuçların en kötüsüdür. Ben, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına inanan bir sosyal demokrat olarak, asla oylanmaması gereken bu konunun 330’un altında kalarak red edilmesini uygun bulurum.
Ancak bu olası görünmüyor.
İkinci tercihim, oylamada 367 oyun aşılması, yeni dokunulmazlıkları kaldırma kararının Meclis’te alınmasıdır.
Ve, en kötü sonuç, oyların 330 ile 367 arasında kalması yani referanduma gidilmesi olur.
***
Neden mi?
Çünkü böyle bir referandum benzin dökülmüş zemine ateş atılması gibi olur.
Soyut bir ülkeden söz etmiyoruz. Asıl amacın, oylarının çoğunu Kürtlerden alan HDP milletvekillerini Meclis’ten atmak ve mümkünse hapse tıkmak olduğunu biliyoruz. Bu konuda halkın desteğini istemek üzere meydanlara ve ekranlara çıkacak siyasetçilerin, ne gibi etnik ve dinsel tahriklere başvurabileceğini de biliyoruz. Hele bazılarının ağzında, milliyetçiliğin şovenizme, onun da ırkçılığa dönüşebileceğini tahmin edebiliyoruz. Meçhulümüz olan şeyler değil bunlar!
Yapmadan edemezler, onların fıtrarında ve kültürlerinde var: Devletin imkanlarından da yararlanarak ağır tahrikçilik yapacak nefret söylemini doruğa çıkartacaklardır.
Türkiye işte bunu kaldırmaz!
PKK’nın tahrikleri ve gaddarlıkları şunca yıldır bu ülkede yaşayan insanları etnik planda karşı karşıya getirmeyi başaramadı. Terör örgütü bu fırsatı ganimet bilecektir.
Referanduma en çok onlar onlar sevineceklerdir. Etnik bölünmeye zemin hazırladığı için, bir; dağa çıkmayı tek seçenekmiş gibi gösterdiği için; iki.
Hele günümüz konjonktüründe, PKK’ya bu fırsatın verilmemesi yaşamsal önemdedir.
***
Dokunulmazlıkların kaldırılması girişiminin “adli” değil “siyasal” bir girişim olduğunu biliyoruz. Konu adli olsaydı, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını sağlayacak yollar vardı, hala var.
Amaç, HDP milletvekillerine yönelik tepkiler üzerinden milliyetçileri AKP’nin şemsiyesi altına çekmektir. Tabii, bir de bonus olarak “partili Cumhurbaşkanlığı” maddeleri oraya konabilirse, AKP için ortaya tadına doyulmaz bir ziyafet çıkar. Dinciliğin yanında etnik milliyetçiliğin alet olarak kullanıldığı böyle bir oylamada iktidar bloğunun yüzde 60’ı aşan “Evet” oyu kimseyi şaşırtmaz…
Ardından bir erken seçim, yeni Meclis, yeni Anayasa. Bingo: Nurtopu gibi Türkiye’ye özgü bir başkanlık rejiminiz olmuştur!
Sözü şuraya getireceğim: Eğer Meclis’te “Hayır” oyu çıkmasını garanti edemiyorlarsa, CHP’lilerin yapacağı en iyi şey yalandan değil sahiden “Evet” oyu kullanıp önerinin 367 oyu geçmesini sağlamak olmalıdır!
Referandumda nasıl olsa geçecek olanı şu aşamada Meclis’ten geçirmek akıllıcadır, en azından ek tahribatı önler. Artık siyasal İslamcılıktan çok Türk-İslam sentezi mukaddesatçılık özelliği öne çıkan iktidarı, HDP milletvekilleri konusundaki açmazla karşı karşıya bırakmak en doğrusu olur.
Türkiye’yi gerçekten sevenler de bunu anlayacaktır, çünkü şu gergin ülke böyle bir referandumu kaldırmaz!
Haluk Şahin