Baştan söyleyeyim:
Kanı kırmızı değildir…
Zeki hayvandır, yuvarlak gözleri, geniş anlı, sarkık çenesi ile görünce zaten siz “Aaa bu ahtapot” dersiniz…
Kemiksiz oluşu ona inanılmaz bir hareket yeteneği sağlar… Gözünün büyüklüğünde bir delikten geçebilir…
“Başarması imkansız gözüküyordu, nasıl da yine başardı?” diye şaşırırsınız…
Durumunu iyi görmediğinde, en büyük savunma sistemi; bir anda ortalığı göz gözü görmez hale getirmesidir…
Bunu yaparken, okur-yazar değildir ama mürekkebi iyi kullanır…
Düşmanı bir anda kendini, püskürttüğü mürekkep bulutunun içinde bulur, panikler, korkuya kapılır, kaçmak ister “Ne belaya çattık” diyerek sonunda tüyer…
Duruma göre renk değiştirir…
O an ne olmak istiyorsa, o ortamın rengini alır…
“Nereden nereye, sanki bu o değil” dersiniz bu sefer…
Bu onun için büyük bir avantajdır, sebebi ise yaradılışındaki renk değiştirme yeteneğidir… Sarı olur, mavi olur, turuncu olur, kırmızı olur, yeşil olur…
Çok ayaklıdır…
Bu ayaklarla olağanüstü işler yapabilir… Bazıları ile ne bulursa yerken, öbür ayakları ile başka haltlar çevirebilir…
Ve bir gün paralel ayaklarından bazıları kıstırılıp yakalanırsa, onları orada rahatlıkla bırakıp yaşamına devam edebilir…
Siz “Ayaklarından oldu” derken, yeni ayaklar edinir…
Dahası; çok aç kalırsa kendi ayakların birkaç tanesini yiyebilir…
Ve bir şey olmamış gibi varlığını sürdürür…
Bu bakımdan bakıp da boşuna “Kopma oldu”, “ayakları gitti”, “elini kolunu kaybetti”, “bölündü” falan demeyin…
Geldik en büyük avantajına…
Deryada balıklar arasındadır…
Balık aklı sayesinde tıkınıp durur ahtapot…
Bekir Coşkun