Algı yönetimini çok iyi kullanarak yükselmiş, elit tabaka olarak gördüğü kesime kabul edilmeyişinin kompleksini hiç yenemeden içindeki kin ve hırsı büyütmüş, zeki bir yöneticiden çok kurnaz bir tüccarı andıran birisi var artık.
Entellektüel eksiğini kabalıkla, küstahlıkla, alay ve aşağılama yoluyla tamamlamaya çalışan, yalan söyleyen, söylediği yalanı unutan, yüzü hiç kızarmadan söylediklerinin tam tersini anında savunabilen, insanlara ve özellikle kadınlara karşı son derece saygısız, ölçüsüz, dar görüşlü, eğitimsiz, bilgisiz ve görgüsüz.
Trump Reis’den bahsediyorum, siz kimi sanmıştınız?
Devam edelim.
Hayatında Amerika görmemiş, seçim sistemini bile doğru anlatamayan, ancak her konuda “uzman”, gazeteci olmasa da bir şekilde “gasteci” olmuş sözde yazarların, kes yapıştır yöntemiyle uyguladıkları o muhteşem yorumlara bakıyorum ve hala şaşırabildiğime şaşırıyorum.
Öncelikle şunun altını çizelim. Amerika’nın dış politikası akşam yatmadan önce farklı sabah kalkınca farklı olmaz. Köklü, uzun vadeli ve bir çok uzmanın hesaplandığı seçenekler doğrultusunda incelenir. İkincisi ise Başkan adaylarının seçim öncesi vaatleri büyük sorumluluklar, gizli bilgiler ve devletin politikaları kendilerine açıklandığında farklı bir şekil alır. Yani bekara kadın boşamak kolaydır.
Bir de her şeyin, ama her şeyin altında inanılmaz komplo teorileriyle CIA, Amerika, Rusya, İsrail veya aklınıza ne geliyorsa, Türkiye’yi karıştıran ve kullanan ülkeler “gizli mihraklar” listesi var.
Olacak tabii.
Her ülke kendisi için doğru olanı yapar, yapmak zorundadır.
Adam olun da kullandırmayın!
Atatürk Türkiye’sini neden karıştıramadılar?
Charles De Gaulle zamanı Fransa’yı?
Castro’yu neden yerinden edemediler?
Günahım kadar sevmediğim İran mollaları bile daha dirayetli, kişilikli bir politika izliyorlar.
Hiç olmazsa ne oldukları belli.
Trump ve Clinton hikayesi ise ders alınması gereken bir konu
Televizyon konuşmaları ve karşılıklı tartışmalarda da çok net bir şekilde gece ile gündüz gibi bir ayrım vardı.
Bir yanda bilgi, görgü, tecrübe, birikim, devlet ağırlığı, öte yanda kurnaz kasaba tüccarı.
O halde Amerika Başkanı başta olmak üzere basının, sanatçıların, kadınların, gençlerin desteklediği Clinton nasıl kaybetti ve Trump Reis nasıl kazandı?
İnsanlar mağdur olana üzülür.
Trump Reis mağduru oynadı.
İyi de oynadı.
Bacılara filan da ihtiyacı yoktu çünkü zaten karşısında büyük güçler vardı.
Kültürler, inançlar, alışkanlıklar, hayat tarzları farklı olabilir ama insan her yerde insan. Güçlü yönleri, zayıf yönleri, mantığı, duygusu, coğrafyası, hayata bakışı farklı da olsa, ortak yönleri her zaman daha ağır basmakta.
Bu kadar büyük destek ve bu kadar başarılı sunuma karşın Trump’ın Clinton’a “madem bu söylediklerini yapaksın 16 senedir neredeydin, orada otururken neden yapmadın” yorumu dikkat çeken ilk soruydu.
Gerçekten de insanların Clinton’a karşı düşünceleri buydu. Onun imtiyazlı görüntüsü hoş karşılanmıyordu.
İnsanların değer yargılarının değiştiğini, doğru olanı yapmak, başkalarını düşünmek, bizden sonrakilere daha düzgün yarınlar bırakmak gibi fikirlerin tüm dünyada eskisi gibi kabul görmediği gerçeğini de unutmamak gerekiyor.
Zaman ve teknolojiyle beraber değişen davranışlarda bencillik ön sırada gelmekte. “Önce ben” zihniyeti, “bu kadın vergileri yükseltecek, cebinizdeki paradan olacaksınız” şeklinde bir tehditi son derece ciddiye alındı. Çünkü çoğunluk hemen her zaman ve her yerde önce kendi cebinin derdinde. Bunun dışında düzgün ve entellektüel bir cümle yapısı yerine “adam aynı bizim gibi konuşuyor” fikri artık çoğunluk olan zümreye daha sıcak geliyor.
İnsanlar kendileri gibi düşünen, kendileri gibi davranan kişilerle konuşur, onlardan alış-veriş yaparlar. Satıcılıkta, pazarlamada ilk öğrettiğimiz budur. Bu yüzden eğitimlerde insan profillerini iyi incelemenin ve ona göre hareket etmenin önemini anlatırız. “Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz” lafının geliştirilmiş versiyonunu öğretmeye çalışırız.
Eyyyy okur, anladın mı?
İşte ancak bu profilleri incelediğinizde artık eski değer yargılarının azınlıkta kaldığını, Cennet’den tapu dağıtacağını vaat eden insanlara nasıl bu kadar itibar edildiği gerçeğini görebiliriz.
Bu yüzden de “hesap soracağız” diye ortaya çıkan siyasi zihniyeti dinlerken, bir anda karun gibi zengin olanlar değil de iki çuval kömür ve biraz makarna alanlar daha çok korkarlar, “eyvah bunlar bizden hesap soracaklar” diye.
Tembelliğe, cahilliğe ve rahata alışmış insanların maddiyata verdikleri önem maneviyattan çok daha fazla. Olağanlıktan bıkmış ve bir değişime ihtiyaç duyan insanlara Cennet’i vaat ettiğinizde gösterilen ilgi, doğru olanı yapmak, okumak, öğrenmek, bilgi, kültür, eğitim, çevrecilik, doğa, insanlık, hayvan sevgisi veya bunların hepsinin toplamından çok daha fazla cazip geliyor.
Bizler bir fıçının içinde yaşayan, eliyle su içen çocuğu görünce diğer tek sahip olduğu eşyası olan maşrapasını da kaldırıp atan Diyojen gibi felsefe okurken, hiç kitap okumayan, “bana özetini anlatıyorlar” diyebilen, kuyrukta beklemeyen, gülümsemeyen, selam vermeyen, herkesin kendilerine hizmet etmesini isteyen, istediğini zorla da olsa bir şekilde alan, “devir artık bizim devrimiz” diyerek kolaya kaçan, köşe dönmeye çalışan bir çoğunluğun ortasındayız.
Bu zihniyet “feda” nedir anlamaz.
Vatan, millet laftadır, demokrasi araçtır.
Kıssadan hisse.
Belli bir birikime sahip olanlar örgütlenerek oyunu kurallarına göre oynamazlarsa bu düzen böyle devam eder.
Seçimler bitti, şimdi ne olur?
Amerika içinde neler olabiliri anlatmak bir başka yazı konusu ancak Türkiye bu şartları değerlendirip doğru hareket ederse kazançlı çıkabilir. Demokratların küresel güç etkisiyle orta doğu ve Türkiye’de uygun gördükleri politika yerine, Türkiye’yi yönetenlerin, Türkiye’nin faydasına olabilecek çalışmaları yapabilmeleri mümkün.
Türkiye’yi yöneten zihniyette bu zeka pırıltısını görmesem de, mümkün.
Tekrar süper güç olma sevdasında olan Rusya, komşular ile ilişkiler, Amerika’nın ihtiyaçları, projeler ve dengelere dikkat ederek yapılabilecek çok şey var.
Kaya Boztepe, 12 Kasım 2016