Bir elin alkışlaması için ikinci bir ele ihtiyaç duyması gibi bir durum bu.. Biz iki kadın, birimiz 80 diğerimiz 43, geçen hafta Kars yollarındaydık. İki kadın ortaya iki heyecan koyup; iki hayal kurup tek yürek olduk. Yani anlayacağınız; iki kadınlık bir projeydi bu.
Kendimize 80 yaşında olanımızın babası General iken; Kars’ta doğmuş olması sebebiyle; bu şehirden bir köy okulu seçtik. Kars Milli Eğitim Şube Müdürlüğü’nden aldığımız sonsuz yardımlar ve orada bizim bu projemizi takiple görevlendirildiği halde; görev hissini bize hiç hissettirmeden bizden fazla koşturup; çabalayan Nedim Ertürkoğlu’ndan iki gün içinde okulun ve öğrencilerinin tüm bilgilerini almıştık. İsimleri, sınıfları, mont, ayakkabı numaraları. Okulun adı; Yalınkaya İlköğretim Okulu. 80 yaşındaki Sevgi hanım ile 43 yaşındaki sonradan torun olan Dilara düştü yollara. Önce okulu belirledik, aklımız seçmediklerimizde kaldı.. Hep öyle olmaz mı?
Şakır şakır yağmur altında internetten bulduğum Yeşildirek’teki firmaya gidip; çocukların giysilerini teker teker seçtik. Hepsinin kolilenerek, kargo ile Milli Eğitim Müdürlüğü’ne yollanmasını sağladık. Biz de uçak biletlerimizi aldık ve yine yola düştük. Bu defa yolumuz çok uzaktaydı; 1600 km uzakta.
İlk geceyi Kars Öğretmen Evi’nde geçirdik, ertesi sabah köye gittik. Bizi Okulun yeni müdüresi Şükriye hanım karşıladı ama çocuklar kucakladı…
Dünyaya geliş nedeninizi hiç hissettiniz mi? Benim tam olarak hissettiğim duygu buydu. Varoluşumun borcunu hayata ödemek. Yazarlığım nedeniyle, okullara imza gününe gitmeye alışığım ve çocuklarla zaman geçirmenin keyfini çıkarmaya da alışığım. Çocuklar tarafından kucaklanmaya alışığım. Ama hiçbir sarılış beni bu okuldaki çocukların yüzlerindeki ifade kadar, sarılışlarındaki ateş kadar sıcak gelmedi, ısıtmadı.
Bir gece önce çıkan fırtına nedeniyle elektrikleri kesik olan bir okul. Sınıfları henüz yakacak gelmediği için soğuk olan bir okul. Sadece anaokulu sınıfı evlerden gelen tahta ve tezeklerle ısıtılabilmiş bir okul. Tuvaletlerinin kapıları kırık. Duvarlarında eski Atatürk fotoğrafları, fotokopisi çekilmiş siyah beyaz Atatürküm. Yine de NE MUTLU TÜRKÜM diyen.
Bir öğrenci heyecanla sordu: Hepsinden mi vereceksiniz? Evet hepsinden? İnanmadı ısrarla emin olmak istedi: Ama, hepsinden mi? Herkese, hepsinden mi?
Bir çocuğun ayağındaki yırtık keten babetler takılıyor gözüme… Pembe. Onları çıkartıyorlar, sıcacık tutacak botları giydirmek istiyorlar. İstemiyor. Dilara hanım bir el atın, bunları istemiyor diyorlar. Derdi sonradan anlaşılıyor.. Ben pembe isterim. İlle de pembe. Onca bot arasından bir tane pembe bot buluyoruz, o da iki numara büyük… Başka istemem diyor, ille de pembe.. Hayır bu ayağına olmaz desem; ağlayacak. Gözyaşı kirpiklerine takılmış bile. Ayakkabılarını çıkarttırıp pembe botları giydiriyorum…. Sarılıyor boynuma… Dokunma çocuk, dokunma yüreğime… Dokunma, benimkiler de kirpiklerimden sallanıyor aşağıya, senin gözündeki yağmurlar gibi… Zaten hep hazırım çocuklar için ağlamaya.
Adı; Yiğitcan… Ayağında bantlı plastik yazlık sandaletler. Sandaletlerin içine giyilen incecik gri çoraplar.. Gözünde kocaman gözlükler. Meraklı gözler. Adının yarısı CAN.. Oğlumun ADAŞI. İstemeyi bilmeyen çocuk. Kenarda verilecek hakkını tevekkülle bekleyen çocuk. Önlüğü olmayan çocuk.
Bir kız çocuğu gelip karşıma dikiliyor. “Benim kardeşim vardı bir tanesi öldü diyor. Bazılarına hiçbir şey sormaya gerek kalmıyor. Çocuk dediğin yüreğindeki batan dikeni, bazen hiç tanımadığı birine daha kolay gösteriyor… İkiz kardeşlerinden birisi ölmüş…. Senin adın ne diyorum : Sevda…. Ama kardeşiminki; Derya. Öbürküsü öldü… Adınızla yaşayın Sevda ile Derya.. Bu vatana millete hayırlı olun.
Bedirhan. Bir önlüksüz çocuk daha. Yine de mutlu gülümsüyor bana. 4. Sınıf. 12 kişilik sınıfın bir öğrencisi. Babası inşaat işinde, İstanbul’da. İki kardeş.. Botlarını denememiş. Olur nasıl olsa diyor. Hayır diyorum öyle olmaz, çıkar bakayım ayağını, giy, dene, küçük gelirse hemen değiştirelim.. Çıkarıyor ayakkabısını, o zaman anlıyorum neden denemek istemediğini…. Bir kurşun da Bedirhan’dan geliyor kalbime… Taaaaaaaaaaa ruhumun en derinine kadar.
Hepsi Atatürk’ün çocukları. Dillerinde İstiklal Marşı.
Bazen ağlamadan yazmaya devam edebilmek için duruyorum. Bazen de önümü artık göremediğim için, masamdan kalkıp gidiyor, sonra gelip oturup devam ediyorum.
Çocuklar; cennetten dünyamıza aynı haklarla yollanıyorlar. Ve bizler, yaşam koşullarımızın içinden onlara bu hakların hepsini veremiyoruz.
80 yaşındaki Sevgi hanımın 80 çocuğu oldu bir anda..
Dilara Akıncı