(Önceki yazı: https://turkiye.net/spor/atlantik )
Din elden gidince, Uruguay ın içine düştüğü felaket (!).
Atatürk ile aynı dönemde Uruguay da iktidarda olan, hatta iktidarda iken iki yılını İsviçre de geçiren Jose Battle y Ordonez in yaptıklarından çok çekmişler. Battle önce din ve devlet işlerini kesin bir şekilde ayırmış ve klisenin tüm yetkilerini sıfırlamış.
Uruguay da Noel, Christmas yok, var ama adı Family Holidays. Eastern week yok, paskalya yok, Turizm haftası var. Binalarda caddelerde aziz peter caddesi, aziz jozef apartımanı yok, yasak. Sütçü imam sokağı hiç yok. Kilise çok az herkez inancını özelinde yaşamakta serbest. Deus, Jesus arabaların arkalarında haç filan yok…
Tabii dinin elden gitmesi başka bir felaketi yanında getirmiş: ülkede yolsuzluk çok azalmış. Başkan İsviçre de çok iyi incelediği hukuk sistemini almış Uruguay a getirip uygulamış. Şimdilerde ise Uruguay Güney Amerika nın en kalkınmış, en eğitimli, hayat standardının en yüksek olduğu ülkesi. Yaşanası bir yer.
1942 den beri işleyen sağlık ve kaza sigortası, işsizlik sigortası, evlilik dışı çocuklara diğer çocuklarla aynı haklar…
Uruguay
Hani geziyoruz, değişik şeyler görüp yaşıyoruz ya, benim en çok sevdiğim gezdiğim ülkenin insanları, yaşamı, ekonomisi ile ilgili karşılaştırmalar yapmak, iyisini kötüsünü anlamaya çalışmak. Tabii bunlar sadece kendi görüşlerim çokta önemli olduğunu düşünmüyorum. Doğduğum memleketin daha iyi olmasını arzu ediyorum.
Tarım ve hayvancılığın gerektiği gibi planlı bir şekilde art düşüncesi olmayan uzman dünya piyasalarını, dünyadaki gelişmeleri bilen insanlar tarafından, bilimsel çerçevede yapılması bir ülkeye, hele Türkiye gibi bir ülkeye, refahı en kolay getirecek formüldür. Refah gelir, insanların ekonomik durumları düzelirse, terrör, eğitimsizlik, dincilerin ( dindarlar demedim) etkisi azalır.
Yolsuzluk olmadan, çalmadan, hak yemeden, hakkını yedirmeden mutlu bir hayat olabileceği anlaşılır. En önemlisi bir çuval kömür, beş kilo makarna için kul olmayıp insanımızın özgür bir birey olma imkanı doğar.
Benim hiç bir ümidim kalmadı ama yinede bu devlet 5 cente muhtaçken bana döviz gönderip yurt dışında okuma imkanı sağladığından, ülke yaşayanlarının istisnasız mutlu, huzurlu, refah içinde olmalarını arzu ediyorum. İnanın böyle ülkeler var..
Hiç ümidimin kalmamasının nedeni: Bu iktdarın şeçmeni, ve tabiiki iktidar, bu konuda faydalanacağı insanları kıskanıp, her konuda olduğu gibi bir kenara atmasıdır, bunun en somut örneğini diplomaside kaliteli diplomatların yerine gelen imamların başımızı nasıl içinden çıkamayacağımız dertlere soktuğudur. “Mon Cher” leri istemiyorsunuz değil mi? Onların hatası iyi eğitimli olması idi… Onlar gittiler.. hadi bakalım bademler halletsin Rusya krizini..
Devletle ilgili her sektörde konuyu bilmeyen imamların sözü geçerli, oldukça ikinci sınıf bir ortadoğu ülkesi olarak kalacağımız artık kesinleşti.
Bugünkü iktidar ve seçmeni iyi eğitim görmüş, dünya vatandaşı standardında olan herkesi kıskanıp düşman ilan etmiştir. Cahil olsun, iş bilmesin, hata yapsın, ülkeye çok pahalıya mal olsun, ama bizden olsun, namazında niyazında olsun, badem olsun zihniyeti ile hiç bir kurum çağı yakalayamayacak.
Bir uzmanın, konusunda dünya çapında becerisi olması hiç önemli değildir. Oruç tutuyor mu? hanımı kapalı mı? daha önemli kriterlerdir. Hele eleman kadınsa kriterler çok daha ağırdır, kapalı olacak, el sıkmayacak, evli olacak, gülmeyecek… liste uzar gider.
Onun için enseyi karartın… ümit yok.
Ama yinede !
Mesela hayvancılık konusunda, Türkiye de ve yurt dışındaki Tarım bakanlığı temsilciliklerimizde ingilizce bilen kaç eleman çalışıyor? İngilizce bilmekten kastım: Enternasyonal TOEFEL sınavından, ingilizce eğitim veren, yurt dışındaki üniversiteye giriş için yeterli puanı almış olmayı kastediyorum.
Soruların çalındığı sınavların benim için hiç bir geçerliliği yok. Birde CV lerine işkembeden yazdıkları ” iyi derecede ingilizce” bilirim. Toefel sınavına gir, getir neticeyi, bilelim. İyi derecede ingilizce… Hs*tr nasıl deniyordu ingilizcede?
Otuz yıl boyunca gıda maddelerinin ihracatı, ithalatı ve üretimi ile iç içe oldum. Dünya piyasalarını takip ederek beş (5) ayrı ülkede, birşeyler yapabildim. Dolayısıyla, bazı işlerin hele tarım ve hayvancılık konusundaki işlerin aslında ne kolay düzelebileceğini çok rahat görebiliyorum.
-Her gittiğim, yaşadığım ülkede tarım konusunda neler yapıyorlar? Diye insanlarla konuşup anlamaya çalışıyorum.
-Şu sıralar bulunduğum Uruguay ne yapmış? Bu küçük ülke hayvancılıkta nasıl lider olmuş? Soruma cevap arıyorum.
Bugün şansıma daha taze emekli olmuş Uruguay tarım ve hayvancılık bakanlığında hayvancılık bölümünde müsteşarlıktan emekli olmuş Claudio ile öğlen, bir balıkçı köyünde, bira, deniz yosunu tavası, kalamar, eşliğinde uzun bir sohbet ( Ziraat mühendisi ve çok güzel ingilizce konuşuyor, ayrıca gitar çalıp bestede yapıyor ama, konuyu dağıtmayalım) yaptık. Çok ilginçti, kafamdaki bir çok soruya cevap veriverdi.
Paylaşmak istedim:
1960 yıllarında önce uzmanlar havadan çekilen fotoğraflar, toprağın yapısı, iklime göre en çok geliri getirecek, şartlara uygun,hangi tarıma müsait olduğunu, hayvancılık yapılacaksa hangi cins hayvanın daha çok verim vereceğini, daha pek çok detayı uzmanlara çıkartıp, ülkenin tarım ve hayvancılık haritasını çok detaylı bir şekilde oluşturmuşlar.
Kimmiş bu uzmanlar diye sormayın? Profillerini söylersem olmaz, belkide bir kaç tanesi içki içiyor, bir kaç tanesinin kulağında küpe vardı, hele o kadın uzman, belki çok iyi at binip, örtmediği saçlarını rüzgarda savurup gidiyordu… Yani sevilen, bizden diyeceğimiz, Tüpütak tipi uzmanlar değildi.
Uruguay tarım ve hayvancılık bakanlığında 2000 kişi çalışıyor, bu sayının sadece 1000 i hayvancılık konusu ile yani 15 milyon büyükbaş, 20 milyon civarı küçük baş hayvan ile ilgili. Türkiye deki tarım ve hayvancılığın gelişmesi önündeki en büyük engel olan Türkiye deki Tarım bakanlğında çalışan çoook uzman, çook partili çalışan sayısını, bütçesini güncelleyip ilave edeceğim. Ama en aşağı 1000 özel otomobil, şöför vardır..
Arazinin büyük bir kısmını hayvancılık verimine göre 0 (kum) ile 100 arası sınıflandırmışlar. Yüz ortalama verim kabul edilmiş, ama kuzeyde bu verim katsayısı 260 lara kadar çıkmış. Uruguay da ilk hayvancılık avrupadan getirdikleri inek ve boğalarla 16. Yüzyılda başlamış. Getirip doğaya saldıkları dana ve inekler, Uruguay ı çok sevmiş 20 yıl içinde sayıları müthiş artmış. Şimdilerde Hereford cinsi hayvanların verimi çok olduğundan, revaçta ırk İngiltere orijinli Hereford.
15 milyon hektar hayvancılığa ayrılmış, hektar başına ortalama bir dana veya inek besleyecek şekilde düşünmüşler. Tabii toprağın kalitesi vs.. Bir kaç etken daha belirleyici olmuş. Bir hektar 10 dönüm olunca, ineklerin mutluluğunu düşünün. (Bugün içim cızz ederek yandığını öğrendiğim) Çerkeş’teki tesislerimizde 100 ineğe 200-300 metrekare açık alan düşüyordu. Uruguay da bir ineğe 10 bin metrekare düşüyor.
Ortalama 15 milyon büyük baş, 20 milyon küçük baş hayvanları var, 3 milyon nüfuslu Uruguayın.Sadece büyükbaş hayvan varlığı nüfus başına 6000 usd ilave gelir ediyor, din sevmez Uruguaylıların başına. Merak edene kaliteli canlı dananın kilosu 2 usdl civarında, etin kilosu ise toptan 3 dolar civarı. Tabii derisinden, kemiğine, hatta nefesine kadar hayvanların herşeyini değerlendiriyorlar.
Sonra birinci dünya savaşı, ikinci dünya savaşı, Kore harbinde orduların, ülkelerin en büyük et tedarikçileri olmuşlar. Bingo.. Kasaları dolmuş.
Hayvancılık yapanların vergilendirme sistemide ilk defa duyduğum çok cesaretlendirici bir örnek: Hektar başına minimum 85 kg et üretilmiş gibi vergi alıyorlar. Verim arttıkça vergi azalıyor, verim ne kadar yüksekse o kadar az vergi ödüyorlar. Töbe töbe sisteme bak… üretimi, çalışmayı ödüllendiriyor.
Et tüketimleri adam başı 100 kg dan fazla, kaliteli hayvansal proteinin etkisi ile, klisenin etkisi azalmış demeyim. Türkiye de adam başı et tüketimini güncelleyeceğim.. Ama 10-15 kilo civarna inmiştir, ama kömürde pişmiş makarnamız o kadar güzelki ete ne gerek var diyeceksiniz.
Peki.
Et yiyen, sağlıklı beslenen sağlıklı düşünen bir neslin, getireceğini, götüreceğini iyi düşünmek lazım.. ;-))))
Tarımda komşularından daha başarılar, mesela Monsanto Paraguay a rüşveti verip genetiği ile oynanmış soya üretimi için bir hayvancılık yapılabilecek, veya ormanlık arazilere genetiği ile oynanmış soya dikmişler. Bu baskıya Uruguay daha iyi direnmiş ama, Monsanto bu işi kıvırır gibi geldi. Zaten izini olan arazilere de şu an genetiği ile oynanmış zaten soya ekiliyor.
Mujica çok iyi şeyler yapmış, en önemlisi yolsuzluk yapmamış, yaptırmamış, seveni çok, sevmeyeni de var.
Yolsuzluğun rüşvetin en az olduğu ülkelerden biri, dinin elden gitmesi, kilise sayısının çok azalmış olması ile ilgili olamaz. Komşu Brezilya ise kiliseler, tarikatlar mezhepler ülkesi, sadece Salvador da 367 tane klise vardi, hergüne bir kilise. Brezilya ise yolsuzlukta şampiyon… anlamadım ! Bu işte bir terslik var? Bu konuda Türkiye ile ilgili yorum yapmayacağım.
Bu güzel insanların, ortak özelliği devlet kuvvetli bir Uruguaylı kimliği oluşturmuşlar, önce dünya vatandaşıyız, insanız, ama Uruguayı çok seviyoruz diyebiliyorlar. Devlet İtalyan asıllı Uruguaylıları, Litvanya veya ermeni asıllı Uruguaylılara düşman etmemiş. Mujica çıkıpta afedersiniz bana “Ermeni dediler” deyip, ülke vatandaşı olan bir azınlığı açıkça aşağılasa, politik hayatı bir günde biter.
Dağda bayırda “Ne mutlu Uruguaylıyım diyene” diye bir yazı görmedim, ama mutlu olduklarından eminim.
Ülkenin nüfusu, İtalya dan, İspanya dan gelen göçmenlerin çoğunlukta olduğu Avrupalılar, İsrail haricinde ortadoğu’dan gelenlerin hepsi El Turco.. Ekonomide “afedersiniz” ermenilerin yeri çok önemli. Kalpakian, Abrahamian… hepsi önemli işler yapıyorlar. Montevideo da soykırım anıtı güzel bir yerde, insanlara tarihi hatırlatıyor. Türklere sempati ile bakmalarını sağlıyor.
Uruguay da her aile 6 kök marihuana dikebiliyor, altı kökten 3 kilo marihuana alan bile var. Mujica bu işi serbest bırakmış, herhalde kaçakçılarla mücadele etmek istemış. Serbest bırakmış. Tartışmalı bir konu…
Son zamanlarda Hintli bir firmayada 15 milyon hektar araziyi demir cevheri çıkarmak için tahsis etmişler. En verimli hayvancılık arazilerinin heba olacağı konusu gündemde. Doğru yolu, aklın yolunu bulacaklarını düşünüyorum.
Mujica ihtiyarlıyor mu ne? Veya Türkiye ye gidip gelip yoldan mı çıktı?
Bu güzel ülkede kadınlar 1907 den beri oy kullanıyor, bizde 1923, Belçika da 1957 den beri oy hakkı var. Sendikalar, sivil toplum kuruluşları çok etkin.
Suriye den çok göçmen almaya karar vermişler. Sayı belli “7” yani yedi, seven, siete…
Selam olsun ! Muslera dan dolayı çoğu Galatasaraylı Uruguaylılara…
Ekrem İnözü