‘Dokunulmaz paralel: PKK’ başlıklı yazımızda ifade etmiştik: Açılım süreci en kritik evresine girdi… Siyasi iktidar hem PKK’yı hem de halkı idare etmek zorunda!.. Çünkü önümüzde fiilî başkanlık düzeninin ‘yasal’ zemine kavuşturulmasına yol açacak veya açmayacak olan bir genel seçim var…
Azdırılmış PKK tatmin edilmezse, sessizce götürülen sürecin elde patlaması söz konusu… 6-7 Ekim benzeri çıkabilecek olayların AKP’ye nasıl zarar vereceğini iyi bilen terör örgütü sürekli şantaj yaparak bu ‘verimli’ zaman kesitini avantaja çeviriyor…
Önceki gün terörist Bayık’la yapılan röportajda, “Oyalanırsanız ne olur?” diye soruluyor… Cevap şu: “6, 7, 8 Ekim’de ne olduysa benzer şeyler olabilir. Eğer gerçekten bu hükümet, bu devlet bunu istemiyorsa tek yolu vardır; derhal müzakereye oturmaktır. Şu anda hükümet belki de tarihinde sıkışmadığı kadar sıkışmıştır. Hem uluslararası alanda, hem de içerde sıkışmış bulunuyor.
Bu siyasette ısrar edilirse Türkiye’de ya darbe gelişir ya da bir iç savaş gelişir. Bütün bunları önlemenin yolu hemen hiç zaman kaybetmeden müzakerelere oturmaktır. Bu ancak bu hükümeti bu devleti kurtarabilir…”
Bu ‘darbe’ve ‘iç savaş’ söylemi uzun zamandır PKK yöneticilerinin dilinde var… Hükûmete daha hızlı davranmaları gerektiğine dair yaptıkları bütün uyarılarda bu mesajı veriyorlar… AKP hâlâ iktidardaysa, bunu kendilerine borçlu olduğunu ifade ederken, aynı zamanda tehdit ediyorlar:
1) Müzakere takvimini hızlandırın seçimden önce tamamlayın…
2) Aksi halde Oslo dâhil, mutabık kalınan bütün başlıkları kamuoyuna açıklarız…
3) Ekim’deki gibi ülkeyi yangın yerine çevirir, iktidarınızı sarsarız…
4) Ateşkesi bozarız. Ya iç savaş çıkar ya da darbe şartları gelişir, iktidarı kaybedersiniz…
Tayyip Erdoğan ve ‘birinci halka’ için iktidardan düşmek katlanılabilecek bir durum değil… Bunun arkasından nelerin gelebileceğini herkes gibi Tayyip Erdoğan ve PKK da biliyor… Erdoğan’ın hayatının geri kalan kısmını bir sahil kasabasında dinlenerek geçirme imkânı olmadığına göre iktidar da ‘olmazsa olmaz’ öneme sahip…
PKK yöneticileri bir yıldır boşuna ‘darbe korkutmacası’ yapmıyor!.. İktidarın kodlarını tamamen çözmüşler ve bunu masada her defasında fırsata çeviriyorlar… Burada siyasi iktidarın en büyük korkusu, terör örgütüne verilen sözler yerine getirilirken, halkta oluşacak reaksiyon ve bu reaksiyonun sandığa yansıma ihtimali… Dolayısıyla seçimleri aşıracak zamana yayma ve atılacak adımlarla ilgili halk nezdinde ‘şartları olgunlaştırma’ stratejisi izleniyor…
Terör örgütü ise bu ‘seçim taktiği’nin farkında ve hükûmeti bu noktada sıkıştırıyor… Takvim tam anlamıyla çakıştı… İşte şimdi depreşen ‘darbe ve iç savaş’ tehditleri boşuna değil…
Ülke karışırsa, bölünme tehlikesi son noktaya varır ve siyasetten ümit kesilirse darbe olur mu? Bunu bilme şansımız yok ama iç savaşla ilgili konunun artık tahmin boyutunun ötesine doğru ilerlediğini görebiliyoruz… Ekim’de ‘Vandalizm’kelimesiyle hafifleştirilen olaylar isyan ve iç savaş tatbikatıydı… Güç, hız ve çap ölçüldü… Hem de muhataba gözdağı verildi…
Apo ‘darbe’yi yaklaşık bir yıl önceden diline dolamış durumda… “Kobani düşerse Türkiye darbeye sürüklenir” dediğinde ise Ekim ayındaydık…
Aralık başında İmralı’ya giden HDP’liler aracılığıyla “Gerekli adımlar atılmazsa darbe mekaniği sonuç alabilir” mesajı verildi… Şimdi ise Kandil’in tamamı aynı ağzı kullanıyor…
Bu hem tehdit, hem de iş birliğini seçimlerden önce sonuca götürme çağrısı… Kamuoyuna ‘yüzyılın projesi’ diye sundukları projenin iktidar sahiplerini daralttığı yerde masa arkadaşları sesleniyor: Ya darbeyle gideceksin, ya iç savaşla!.. Ya da dediklerimi yapacaksın!..
Servet Avcı
25 Aralık 2014