OSMANLI’DA EŞCİNSEL-PEDERASTİK EDEBİYATIN GELİŞME NEDENLERİ
Bu bağlamda sorulması gereken soru şudur: Nasıl olur da yeniliğe, bilimselliğe ve özgürlüğe kapalı, muhafazakarlık ve taassubun egemen olduğu Osmanlı İmparatorluğunda böyle bir pederastik edebiyat ve kültür gelişmiştir? Bunun yanıtı çok basit ve yalındır.
Pederasti ve pedofiliyi açıkça kınayan, bu eylemleri mahkum edici şeri cezalar, açık bir ayet Kuran’da yoktur. Gerçi, zina edenlere 100 değnek vurulması açıkça yazar, fakat 4 şahit gerekmektedir; 4 şahit yoksa bu suçlamayı yapanlara 80 değnek vurulur (Nur Suresi: 2-4).
Ancak, Neml ve Araf surelerinde erkeklerle cinsel ilişki konusunda Lut halkına yapılmış uyarılar vardır:
Araf: 81 “Çünkü siz kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere gidiyorsunuz. Belki de siz haddi aşan bir kavimsiniz.”
Neml: 55 “Siz ille de kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşacak mısınız? Doğrusu siz beyinsizlikte devam ede gelen bir kavimsiniz!”
Dikkat edersek, burada “belki… haddi aşmak…. beyinsizlik” gibi sözler kınamadan ziyade alaycı söylemlerdir. Kuran’da eşcinsellere insanlar tarafından herhangi bir ceza verilmesi öngörülmemiştir. Ve eşcinselliğin revaçta olduğu Sodom ve Gomorra’da yaşayanlara verilen ceza insanlardan değil doğrudan Allah’tan gelir. Lut kavmi gökten inen “balçık taşlarla” yok edilir. (Hud: 82-83).
Neml ve Araf Surelerindeki ayetler “şehvetle erkeklere gidilmesinden” söz eder. Ancak, burada “erkek” sözcüğü ile kastedilen ergen erkektir. Oğlan çocukları “henüz sakalı ve bıyığı çıkmamış” olduğundan “erkek” kategorisi içinde değildir. Bu nedenle, oğlanlar ve ergen olmayan çocuklarla cinsel ilişki ahlaki ve dinsel bir suç olarak algılanmamıştır. Cennetteki “sedefleri içinde saklı inci” gibi gılmanların varlığı da bu anlayışın bir ürünüdür.
Öte yandan, İslam ve Osmanlı geleneğinde “henüz adet görmemiş” veya “hiç adet görmemiş” çocuk yaşta kızlarla evlenmek de ahlak ve hukuk dışı bir davranış olarak görülmediği gibi kız çocuklarıyla evlenmek çok olağandı ve bu konuda Kuran’da herhangi bir kısıtlama yoktur. Bilindiği gibi Hz. Ayşe, Hz. Muhammed ile nişanlandığında 6 yaşındaydı ve 9 yaşında onunla evlenmiştir. Zaten bu gelenek günümüzde “çocuk gelinler” olgusuyla muhafazakar ve cahil kesimlerde hâlâ sürmektedir.
Küçük kızlarla ilgili olarak Kuran’da sadece boşanma konusuna açıklık getirilmiştir. “Henüz adet görmemiş” veya “hiç adet görmemiş” kızlarla evlenenler onları boşadıkları andan itibaren 3 ay geçene kadar –hamile olup olmadıklarının iyice belirlemesi amacıyla- beklemek zorundadırlar. Bu süre boyunca kızlar koca evinde kalırlar:
“Talak Suresi 4. Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır.” (Diyanet İşl. Bşk. Çev.)“Âdetten kesilen kadınlarınızın iddet bekleme sürelerinde kuşkuya düşerseniz, onların iddetleri üç aydır. Hiç âdet görmemiş kadınların süreleri de böyledir.” (Yaşar Nuri Öztürk Çev.)
O halde, psikiyatrinin pederasti ve pedofili olarak tanımladığı eylemler, söz konusu ayetlerin kapsamı dışında kaldığından -gelenekler ve dinsel açıdan- o devirde bir suç veya ahlaki bir sapkınlık olarak görülmemiştir. İşte bu nedenlerle, eşcinsellikten çok, pedofili ve pederasti Osmanlı kültüründe yaygınlaşmış, sonuçta sapkın sevinin yüceltildiği bir edebiyat anlayışı gelişmiştir. İmparatorluğun en güçlü olduğu dönemlerinde (XIV-XVIII. yüzyıl) gelişen Divan Edebiyatı, Lale Devri ile zirveye ulaşmış, daha sonra yenilgiler, duraklama devri, arkasından da gerileme devrinin başlamasıyla yavaş yavaş ortadan kalkmıştır.
Bu kadar zengin bir çeşit ve estetiğe sahip eşcinsel-pederastik bir edebiyat Batıda yoktur. Bu kültürümüzün zenginliğidir. Bu nedenle, hiç kimse İslam ve Osmanlı kültürüne özgü bu edebiyat türünü Batı’dan aldığımızı öne sürmeye kalkışmasın.
DİVAN EDEBİYATINDAN ŞİİR ÖRNEKLERİ:
Divan Edebiyatından pederastik temalı bazı şiir örnekleri Türkçe çevirisiyle aşağıda sunulmaktadır:
“İzn alıp cuma namazına deyu mâderden
Bir gün uğrulayalım çerhi sitemperverden
Dolaşıp iskeleye doğru nihan yollardan
Gidelim servi revânım yürü Sadabâd’a.”
(Cuma namazına diye izin alıp anneden
Bir gün uğurlayalım sitemkar yüzleri
İskeleye doğru dolaşıp ıssız yollardan
Gidelim servi boylum yürü Sadabad’a)
Nedim
“Ben olsam bir de mutrib, bir de tarfi cûybâr olsa
Hoş bir de farzâ bir cüvâni şîvekâr olsa.”
(Ben olsam bir de çalgıcılar, bir ırmak kenarında olsak
Bir de işveli bir oğlan olsa yanımızda ne hoş olur )
Nedim
“Hammâmına bârid idim Göynük’ün ammâ
Hammâmcısını gördüm hammâmına ısındım.”
(Göynük’ün hamamına pek soğuktum ama
Hamamcısını görünce hamamına ısındım.)
Hamdullah Hamdi
“Bâisi güftâr olur bana senin nutkı lebin
Sanasın Îsâyı Meryemdir ki mevtâ söyletir.”
(Senin konuşan dudakların benim güftem olur;
Sanırsın Meryem oğlu İsadır ölüleri söyleten)
Nevî
“Hüsne mağrûr oldun ey ruhları al
Seni bu güzellik çok nazlandırdı
Fahreyleme zîrâ çarhı köhne
Nice mahbûbları sakallandırdı.”
(Güzelliğinle gururlandın ey alyanaklı
Seni bu güzellik çok nazlandırdı
Pek övünme, çünkü köhne felek
Nice erkek sevgiliyi sakallandırdı!)
Merzifonlu Eyyûb Sabrî
“Desti dellâki görüp ol zülfi anberfâmda
Başuma kaynar sular koydu duşa hammâmda.
Babanın cânı yürek yağı çekerler kanı
Ana beş beş doğura senin gibi oğlanı.”
(Amber kokulu zülfünde tellâkın elini gördüğümde
Hamamda başıma kaynar sular döküldü
Babanın cânı yürek yağı çekerler kanını
Analar beşer beşer doğura senin gibi oğlanı.)
Behişti
“Temâşâ eyledim hammâmı herkes âlem üstünde
O denlü girme çıkma var ki âdem âdem üstünde.”
(Hamamı seyrettim herkes âlem yapmakta
O denli girme çıkma var ki adam adam üstünde!)
Veysî
EŞCİNSELLER, LEZBİYENLER, ZENNELER , KÖÇEKLER VE KUTSAL KİTAPLAR
Kuran’da zoofiliye karşı bir ceza yoktur. Eşcinsel ve lezbiyenlere dayak atılması veya başka bir ceza verilmesi hakkında bir ayet, veya, Tevrat’ta olduğu gibi eşcinselliği “iğrençlik” olarak tanımlayan, ağır bir şekilde kınayan ve ölüme mahkum eden sert bir ceza da Kuran’da yoktur. Tevrat’ta şöyle der:
“Kadınla yatar gibi bir erkekle yatmayacaksın. Bu iğrençtir. Ve hiç bir hayvanla kendini murdar etmek için yatmayacaksın; ve bir kadın hayvanla yatmak için onun önünde durmayacak; sapıklıktır.(…) Bir erkek başka bir erkekle yatarsa, ikisi de iğrençlik etmiş olur. Kesinlikle öldürüleceklerdir.” (Tevrat, Levililer 18: 22-23; 20: 13)
Yahudi şeriatında bu cezalar taşlanarak (recm) veya yakılarak infaz edilir. Tevrat’ta erkeğin kadın, kadının erkek elbiseleri giymesi bile mekruhtur. (Tevrat, Tesniye 22: 5) İncil’de ise eşcinsel ve lezbiyenlerin insan yargısıyla değil ancak, doğrudan tanrısal yargıyla cezalandırılmaları söz konusudur:
“İşte böylece Tanrı onları utanç verici tutkulara teslim etti. Kadınlar bile doğal ilişki yerine doğal olmayanı yeğlediler. Aynı şekilde erkekler de kadınla doğal ilişkiyi bırakıp birbirleri için şehvetle yanıp tutuştular. Erkekler erkeklerle utanç verici ilişkilere girdiler. (…) Böyle davrananların ölümü hak ettiğine ilişkin Tanrı buyruğunu bildikleri halde, bunları yalnız yapmakla kalmaz, yapanları da onaylarlar.” (İncil, Romalılar 1:25-32)
Bu bağlamda Tevrat ve İncil’deki katı kurallara karşın İslamiyet çok daha hoş görülüdür. Örneğin, Ortaoyununda kadın tipleri “zenne” adı verilen kadın kılığına girmiş erkek oyuncular tarafından canlandırılır. Zira, İslam şeriatı kadını sanat dünyasından dışlayınca kadın rolünü erkekler üstlenmek zorunda kalmıştır! “Köçek” ise kadın elbisesi giyen erkektir. Köçek ve zenne tiplemelerini travestizm ve transvertizmin kamufle edilmiş ilk prototipleri olarak kabul etmek mümkündür.
O halde, Yahudilik’ten farklı olarak Hristiyanlık ve İslamlık’ta eşcinsellik insanlar tarafından cezalandırılması gereken davranışlar kapsamında değildir. Bunlara verilecek ceza insandan değil, Lut olayında (Sodom-Gomorra) olduğu gibi tanrısal yargılamayla gerçekleşecektir. İmdi o zaman soralım: Hilafetin başındaki Osmanlı Sultanları nasıl oluyor da İslamda kınanan ve tanrısal gazapla cezalandırılan eşcinselliği saraylarında serbest bırakıyorlar?
SONUÇ
Sigmund Freud (1856-1939) eşcinsellik, pederasti ve pedofili gibi cinsel anomalilerin nevroz ve psikonevrozlarda daha sık görüldüğünü saptamıştır. O halde, huri ve gılmanlarla dolu bir cennete gitmeye hak kazanan Osmanlı sultanları içinde nevroz veya psikoz hastaları çoğunlukta mı olacaktır? Yoksa bu tür görüşlere inananlar, ya da, bu tür inançları ortaya atanlar mı nevrotik veya psikotik itkiler taşımaktadırlar?
“Derinlik Psikolojisi” kuramcılarından Prof. Alfred Adler (1870-1937) “Eşcinsellik Sorunu” adlı yapıtında bu sorunsalı “erkek egemen toplum”un kaçınılmaz bir sonucu olarak görür. Bunda erkeğin kadın cinselliği karşısında duyduğu aşağılık kompleksinin de etkisi vardır.
Kadını bu dünyada salt bir seks ve doğurma aracı olarak görüp onu kara çarşafların altına gizleyerek cinselliği yok saymaya karşılık, öbür dünyada abartılı bir seks patlamasını müminlere armağan olarak sunmaya kalkışmak psikotik bir çelişkidir. Ancak, Adler kuramına göre bu bir çelişki olmayıp, bir önceki yasakçı durumun “telafi edilmesi” veya dengelenmesidir.
Cennetteki ne insan, ne de cin eli değmemiş, ceylan gözlü, beyaz tenli sürekli bakire kalan huriler, inci gibi tenleri olan gümüş bilezikli oğlanlar, şahnişli köşkler, divanlar, yeşil yastıklar, ipek giysiler, altın tepsiler, kadehler, sınırsız et yeme ve şarap içme serbestisi gibi salt cinsel, kösnük ve maddi zevkleri tatmin etmeye yönelik vaatlerin, ilahi bir armağandan ziyade, cahil insanları güdülemeye yönelik taktikler olması akla daha yakın gözüküyor.
Klinik tetkiklerde, haram kılınan şeylerin, yiyeceklerin, içeceklerin ve cinselliğin gerçek yaşam olarak sunulan cennette tamamen serbest olacağını ve buna inanmayanların kafir olduklarını iddia eden zihniyetlerin, Mehdi ve Mesih özentilerinin, bilinçaltında bastırılmış derin cinsel saplantıları, psiko-seksüel bozuklukları olduğu, şizoidi veya paranoya gibi çok hasta kişilikliklere sahip oldukları saptanmıştır. Kitlelerin bunlara inanarak vecd ve hezeyan halinde bu hayali inançların peşinden sürüklenmeleri ancak psikiyatri ve psikopatoloji ile açıklanabilir.
Bireyleri tek tek tedavi etmek mümkündür, ama toplumun tümü hastalıklı inançlar içinde bocalıyorsa bu nasıl tedavi edilebilir?
Erol İrdelmen
Yazının birinci bölümü:
https://turkiye.net/kultur-sanat/osmanlida-escinsellik-ve-kurandaki-yeri-bolum-1/