Erdoğan, Rize’de kendi adı verilen ve değerli mahdumunun da “Mütevelli Heyet Üyesi” olduğu üniversitenin geliştirme vakfı toplantısında;
“Birisi de çıkıp bana diktatör diyecek. Onun vay haline” dedi!
Estağfurullah Sultanım diktatörlük kim, siz kim? Diktatör olan adam, önce “Dik” durmasını bilecek. Her kafası kızanın fırça attığı biri diktatör olabilir mi?
Olsa olsa “Eğiktatör” veya “Eziktatör” olabilir.
Mısırlı darbeci Sisi, “Haddini bil, kafamı bozma” diyor, Esad, “Ben onun ne olduğunu iyi bilirim, elimde kasetleri var, yakında anlatırım” diye devam ediyor. Amerika “saldırgandır” diyor, İsrail “Boş ver abi, konuşmağa değmez” diye ti ye alıyor!
Erdoğan’ın beslediği ve barındırdığı El-Kaide, EL Nusra bile onu takmıyor!
19 Mart 2013 tarihinde Halep’e bağlı Han El Asal’da 31 kişinin ölümüyle sonuçlanan “Sârin Gazlı” saldırıyı El Nusra’nın düzenlediği ispatlanmıştı.
30 Mayıs’ta Adana’da bir El-Kaide evine baskın yapan Türk Polisi, 2 Kilo Sârin Gazı ele geçirmişti. Bu gelişmeler üzerine BM Bağımsız Soruşturma Müfettişi
Carla Del Ponte, El Nusra örgütünü ve onu barındıranları suçlamıştı.
Erdoğan “Diktatör” olsa beslediği, barındırdığı, yaralılarını beş yıldızlı hastanelerde bedava tedavi ettirdiği, ceplerine para koyduğu, kamyon-kamyon mühimmat gönderdiği ve sınırlarımızı emanet ettiği bu adamlar, ondan habersiz iş çevirebilirler miydi?
Siz hiç Hitler’in-Mussolini’nin-Esad’ın-Saddam’ın-Kaddafi’nin ağladığını gördünüz mü? Adamlar ölürlerken bile ağlamadılar!
Ya bizim ki? Bizimki sürekli ağlıyor. O bırakıyor, Emine Hanım başlıyor.
Bülent abisi zaten hep gözü yaşlı, adı “ağlayan kaşara” çıkmış. Olur, olmaz her şeye salya-sümük ağlayan böyle yumuşak kalpli biri diktatör olabilir mi? Bizimkinin ABD’de ki hocası da (sümüklü hoca), bakanları da hep ağlar!
Hassas ruhlu, sulu gözlü devamlı ağlayan birinden diktatör değil, cacık bile olmaz. Süpürün deliğe.
UYANIK CENGİZ
Bu günleri de görecek miydik?
AKP’nin gönüllü destekçisi, gerilla kamplarının kucaklarda taşınan militanı, Türkiye’nin düşmanı olan içte ve dıştaki her çıyanın kadim dostu, Kürtçü-Bölücü örgütün kalemşoru, fersude hale gelmiş gazeteci Cengiz, AKP Hükümetinin dış politikasını ve Kürt politikasını yerden yere vuruyor.
Bununla da yetinmiyor ve Başbakan Erdoğan’ın “Beynimin Yarısı”(diğerini bulamadım) dediği gazeteci ve Başdanışman Yalçın Akdoğan’a da ağır bir fırça atıyor.
Değerli Okurlar;
Hemen, bakın Cengiz bile bunları artık desteklemiyor diye sevinmeyin.
Cengiz gibilerin esas derdi bunlarla değil, “Cumhuriyet” iledir. Nasıl AKP, kafasındaki “Federe İslam” devletine gitmek için demokrasiyi bir araç olarak görüyorsa, Cengiz ve onun gibiler de AKP’yi, Atatürk Cumhuriyetini yıkmak için araç olarak kullandılar.
İçerdeki, dışardaki Cengizlerin hepsi bir araya geldi ama şu ana kadar Cumhuriyeti yıkamadılar. Bunların hırçınlığı ve birbirlerine girmeleri bu yüzdendir. AKP İktidardan demokratik yoldan gönderilince sizler duyacaklarınıza ve göreceklerinize inanamayacaksınız. Hani, tüm küpleri üst üste koysalar, en alttakini çekseler, seyreyleyin siz gümbürtüyü, diye bir deyiş var ya, aynen onun gibi olacak.
Rifat Serdaroğlu