Mustafa Mutlu –
Balyoz, kuşkusuz Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli davalarından biri… Bu davayla ilgili temyiz duruşmaları da iki haftadır Yargıtay‘da devam ediyor.
300 civarında emekli ve muvazzaf subayın yargılandığı duruşmalarda sanık avukatları, inanılmaz savunmalar yapıyor…
Özel yetkili mahkemedeki yargılama skandallarını tek tek anlatıyorlar…
O mahkemenin delil kabul ettiği belgelerin sahteliğini bir kez daha kanıtlıyorlar…
Onca subayın hiç işlemedikleri bir suç yüzünden “esir” tutulduklarını belgeliyorlar…
Kaldı ki Birleşmiş Milletler bile daha bu hafta, özel yetkili mahkemede yapılan yargılamanın hukuk kurallarına aykırı olduğunu açıkladı ve Türkiye‘yi İnsan hakları Evrensel Bildirgesi‘ne uymaya davet etti..
Hâl böyleyken…
Ankara‘nın göbeğindeki Yargıtay binasında yapılan bu tarihi oturumları sadece birkaç gazeteci ile sanık yakınları izliyor.
Salonda Genelkurmay’dan tek gözlemci bile yok…
Neden?
Genelkurmay bunu, “Devam eden dava süreçlerine müdahil olunduğu izlenimini veren her türlü yaklaşımdan özenle kaçınmamız gerekir” diye açıklıyor…
Peki…
Ya bir zamanlar Genelkurmay karargâhından çıkmayan o anlı şanlı gazeteciler, yazarlar ve Ankara temsilcileri nerede?
Onlar neden izlemezler; gazete binalarına en fazla 500 metre mesafedeki bu duruşmaları?
Siyasi partiler neden temsilci göndermez?
Hukuk fakülteleri, neden bu çok önemli fırsatı bir “adalet laboratuvarı” olarak kullanmaz?
Bu sorularımın yanıtını biliyorum elbette…
Hepsi korkuyor!
Tıpkı bu duruşmaları İstanbul‘da izlemeyen meslektaşları gibi oraya giderlerse, “darbe iddiaları”yla ilişkilendirileceklerini düşünüyorlar!
Hepsini vicdanlarına havale ediyorum…
Yuh!
Radyo Televizyon Üst Kurulu, Kaçkar TV’ye, bir belgeselde sigara içen Atatürk görüntüsü nedeniyle para cezası vermiş…
Kurul’un CHP’li, MHP’li ve BDP’li üyeleri bu cezanın geri çekilmesini istemiş ama AKP‘li üyeler para cezasını kesinleştirmiş…
Bu ceza, gerçeklerin olduğu gibi aktarılması demek olan “belgesel” mantığına aykırı…
Churchill‘in ve Che‘nin ellerinde puro olan ve artık klasikleşmiş o meşhur fotoğraflarını anımsayın…
Bu fotoğraflara müdahale edilebilir mi?
Atatürk‘ün elindeki sigaraya bile mozaik konulmasını isteyen zihniyet, yakında hava durumlarında sıkça gördüğümüz Amsterdam yazısının ilk iki harfine mozaik koymayan televizyonları da cezalandırırsa… Sakın şaşırmayın!
Bu uygulamanın adı “denetim” falan değil, “Bekçi Murtazalık”tır…
Gerçi bunlar Bekçi Murtaza‘yı da bilmezler ya… Neyse!
Kıl!
Komedyen Şafak Sezer, Gezi Direnişi‘ne katılmış ve hatta arkadaşlarıyla birlikte Barbaros Bulvarı‘nı trafiğe kapatmıştı…
Sonra da başına geleceklerden korkmuş olmalı ki, bir davette Başbakan‘ın yanına giderek özür dilemiş ve elini öpmek istemişti…
Ben de bunun üzerine bir yazı yazarak kendisine “sanatçı duruşu”nu anlatmıştım… Gezi Direnişi‘ne kendi isteğiyle gittiğini, bu tavrının “sanatçı duruşu”na yakışmadığını söylemiştim.
İki gündür yağ gibi üste çıkmaya çalışıyor…
Şafak, dün de yeni tweet’ler atarak bir de “kıl” fotoğrafı paylaşmış… Bu tweet’lerde seviyeyi iyice diplere çekerek aynen şunları yazmış: “Evet yalama oldum doğru… G.t kılıyım doğru… Hüloğğğğ… Hadi dağılın arkadaşlar.”
Sen kendine bu “fotoğraf”ı yakıştırıyorsun, bize söz düşmez ama…
Çocuklarını düşün be kardeşim… Ne diyecekler senin için!
GÜNÜN SORUSU
Sabah Gazetesi önceki gün çarpıcı bir haber yayınladı. Bu haberde Beşiktaş Başkanı Fikret Orman‘ın, düzenlediği basın toplantısında, “Çarşı Grubu Gezi Direnişi’nde yanlış yaptı” dediği iddia edildi. Ancak Beşiktaş yönetimi, Başkan‘ın asla böyle bir söz söylemediğini ve haberin “hayal ürünü” olduğunu açıkladı. Sorum size:
O gazeteyi okuyan 300 bin kişi, bu haberin yalan olduğunu nasıl öğrenecek?
Tayyib Konferansı!
İlki 2008 yılında yapılan ve beş yıldır devam eden Uluslararası Helal Konferansı‘nın ismi, Uluslararası Helal ve Tayyib Konferansı olarak değiştirilmiş…
Odatv internet sitesi, bu konuyla ilgili olarak çok ilginç bir detayı yakalamış… Aynen şöyle:
“Konferansın ismine neden ‘tayyib’ sözcüğü eklendi? Arapçada ‘tayyib’ zaten ‘helal’ anlamına gelmiyor mu? Bu durumda konferansın başlığında ‘helal’ kelimesi zaten varken, aynı anlama gelen ‘tayyib’ kelimesinin eklenmesinin nedeni ne? Yapılmak istenen Başbakan Erdoğan’ın ismini bir şekilde duyurmak mı, yoksa meselenin arka planında başka ilişkiler mi var?”
Yapılmak isteneni ben söyleyeyim:
Yalakalık!
Ama “yalaka”nın da aydını ve zekisi makbuldür; böyle komik gaflara imza atanları değil!
(25.07.2013)