Milletlerin çok önem verdikleri “Sembolik Tarihleri” vardır. Bu tarihler coşkulu törenlerle kutlanır. Ulusal bilincin oluşması, millet olma vasfının kazanılması, ülke birliğinin sağlanması açısından bu özel günler çok önemsenir.
Örnek vermek gerekirse;
29 Ekim tarihi Türk Milleti için en büyük bayramın olduğu gündür.
29 Ekim, Cumhuriyetin ilan edildiği, tebaa olmaktan vatandaş olmaya geçildiği, özgürlük ve bağımsızlığımızın tescillendiği tarihtir ve kendisini Türk Milletinin bir parçası olarak gören herkes için en önemli tarihtir.
Bir örnek daha verelim;
4 Temmuz, ABD için “Bağımsızlık Günü” olarak ilan edilmiştir.
4 Temmuz tüm Amerika’da ve dünyanın çeşitli ülkelerinde bulunan ABD üslerinde, temsilciliklerinde çok görkemli olarak kutlanır.
ABD, 4 Temmuz Bağımsızlık Gününe herkesin saygı duymasını ister.
Duymayan kim olursa olsun, ister kendi vatandaşı, ister bir devlet, mutlaka bir şekilde hesabını sorar.
Terör örgütlerinin bile önemsedikleri, kutladıkları veya eylem yaptıkları günler vardır. PKK Narko-Terör örgütü, Öcalan’ın Kenya’da paket edilip Türk yetkililere teslim edildiği tarih olan 13 Şubat 1999’u asla unutmaz.
Her sene 13 Şubat’ta ülkenin her yerinde olay çıkartırlar, yakarlar yıkarlar.
Fakat “Millet” olmanın, o milletin onurlu birer “Birey”i olmanın önemini kavrayamamış, aidiyet duygusu oluşmamış, kendisini hala ümmet-tebaa olarak gören ortaçağ kalıntıları için böyle günlerin önemi yoktur…
Sizlere 3 örnek vermek istiyorum;
- Erdoğan henüz milletvekili seçilmeden evvel ABD’ye gitti. Kendisine “Büyük Ortadoğu Projesi” anlatıldı. Erdoğan bu projenin Eşbaşkanlığını orada kabul etti ve defalarca bu projenin önemini (!) ve kendisinin Eşbaşkanlığını övünerek anlattı!
Erdoğan, ABD’ de Başkan Bush ile yaptığı toplantıda, 60 Bin ABD Askerinin Türkiye’de konuşlanması ve Irak’a Türkiye’den girmesi konusunda söz verdi!
Daha sonra bu konudaki “1 Mart Teskeresi” AKP’ nin çoğunluğuna rağmen TBMM de kabul edilmedi!
Erdoğan verdiği sözü tutmadı ve Amerika da, Kuzey Irak’taki Türk Askerinin kafasına ÇUVAL geçirdi!
Erdoğan’ın “Ne notası yahu, müzik notası mı bu” dediği ve korkudan sindiği bu yüz kızartıcı ÇUVAL olayının gerçekleştiği tarih nasıl bir tesadüfse tam da 4 Temmuza denk getirildi! - ABD baskısıyla Erdoğan, Öcalan ve Kandil ile Oslo’da görüşme başlattı. Karşılıklı anlaşma gereği, PKK militanları içinden seçilecek 34 eleman Habur Sınır Kapısından Türkiye’ye girecekler ve orada kurulan Seyyar Tuvaletlerde, affedersiniz Seyyar Mahkemelerde aklanıp salıverilecekler ve Çözüm Süreci başarıya ulaşmış olacaktı! Bu kez hesaplanan tarih 29 Ekim 2009 idi.
Fakat Beşir Atalay ve Hakan Fidan o kadar heyecanlı idiler ki, on gün daha sabredemeyip PKK’lıları 19 Ekim’de davul-zurna ile karşıladılar.
Sonraki günlerde Türk Tarihinin en kara günleri yaşandı.
Asker-Polis-Vatandaş katili bu yılanlar, şeref localarında ağırlandılar… - ABD’ nin kini henüz dinmemişti. Önce Erdoğan’a “PYD ve PKK ikisi de aynıdır ve bunlar terör örgütüdür. Bunlar Türkiye’ye giremezler” lafını yalattılar.
Tıpkı “Nato’nun Libya’da ne işi var, izin vermem” lafını yalattıkları gibi.
Sonra da, Peşmerge görüntüsü altındaki, ABD tarafından eğitilmiş Kürtçü-Bölücü militanları, PYD-PKK ve Barzani bayraklarıyla donatıp, kollarına da ABD bayrakları yapıştırıp Türkiye’ye soktular…
Ne zaman? Tam da 29 Ekim tarihinde! Bu kez denk getirmişlerdi!
Türkiye Cumhuriyetinin bu en önemli gününde, adeta Türk Devleti ile alay edercesine, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu söyleyen binlerce insanın yüzlerine ABD bayrağı çıkartması yapıştırması, parmaklarıyla zafer işareti yapması ve “Biji Serok Obama” diye bağırması ve sadece adı MİLLİ kalmış
MİT elemanlarının korumasında!
Yani kovboy diyor ki;
Mademki geldin ve benim verdiğim eşbaşkanlığı kabul edip bana biat ettin,
o zaman verdiğin sözleri tutacaksın! Söz verip de tutmazsan ben de seni rezil ederim. Askerinin kafasına ÇUVAL geçiririm gıkını çıkaramazsın,
PKK ve PYD’ ye silah veririm itiraz edemezsin, Terör örgütü elemanlarını kendi bayraklarıyla senin topraklarından geçiririm, sen ağzını bile açamazsın. Konuşmaya kalkarsan ben de kimin nerede neyi var açıklarım…
Değerli Okurlar;
Bu yazılanların sizleri de çok üzdüğünü görür gibi oluyorum.
Maalesef gerçek budur.
Savaş elbette ki mecbur kalınmadıkça yapılmaması gereken çok acı bir olaydır.
Ama Uluslararası arenada itibarlı olmak istiyorsanız, devletinizi saygın bir konumda tutmak, Büyük Devlet olarak tanınmak ve bilinmek, kısacası özgür ve bağımsız kalmak istiyorsanız intikam almasını bilmeniz şarttır.
Aksi takdirde “Şamar Oğlanına” dönersiniz ve herkesin alay konusu olursunuz.
Ondan sonra terorist gelir, pazaryerinde eşi ile alışveriş yapan askerimizin kafasına sıkar. Bu çetenin siyasi uzantıları ise, “Devlet intikam alır mı? Demokrasi var!” diye konuşurlar!
Eline silah alıp Türk Milletinin Askerini-Polisini-Sivil İnsanlarını öldüren caninin, iki seçeneği vardır;
Ya Güvenlik Güçlerine teslim olup, Türk Yargısına hesap verecektir, ya da “Devlet kurşunundan” hissesine düşeni alacaktır.
Kendi milletine efelenen, kendi milli ordusuna cemaatle birlikte kalleşçe tuzak kuran, kendi vatandaşına “İsrail Dölü” diye bağırıp tokatlayan, ama kovboy karşısında sus-pus olup emir alan kafaların Türkiye Cumhuriyetini getirecekleri yer burasıdır.
Herkes yaptığının hesabını Yüce Türk Milletine verecek ve Bağımsız Türk Yargısından nasibine düşeni alacaktır. Çoğu gitti azı kaldı…
Sağlık ve başarı dileklerimle,
Rifat Serdaroğlu, 31 Ekim 2014