Her ölüm acıdır…
Sırasız ölüm, genç ölüm daha da acıdır…
Evladın ölümü ise tam bir trajedidir…
Peki, bütün bunlara ilave olarak artık en yüksek yöneticiler dahil, herkesin “kumpas kurbanı” dediği bir deniz albayı, 49 yaşında hapiste ölürse o acı ne denli büyük olur?
***
Albay Murat Özenalp son Silivri kurbanı…
Mamak Cezaevi’ndeyken geçirdiği beyin kanaması sonucu hayata veda etti…
49 yaşındaydı, evli, bir erkek bir kız çocuk babasıydı…
Annesi “Tabutuna ‘kumpas öldürdü’ yazacağım” dedi.
***
Her ölüm acıdır…
İktidar sahiplerinin, adalet mensuplarının ve güvenlik görevlilerinin içinde bulunduğu ölüm süreçleri daha da acıdır!
***
Aklıma hemen başka Silivri kurbanları da geliyor:
Kuddusi Okkır…
Ali Tatar…
İlhan Selçuk…
Kaşif Kozinoğlu Teoman Koman…
***
Arkasından “Gezi Direnişi” kurbanlarının adları sökün ediyor…
Berkin Elvan…
Ali İsmail Korkmaz…
Ethem Sarısülük…
Abdullah Cömert…
Mehmet Ayvalıtaş…
Ahmet Atakan
***
Toplumsal vicdan kanıyor…
Bu kanlar, siyasal tarihimizi lekeliyor…
Bu kanlar, geleceğimizi de ipotek altına alıyor…
60 yıl, 80 yıl, 100 yıl öncesinin hesaplarının sorulduğu günümüzde, bugünlerin hesaplarının sorulmayacağı düşünülebilir mi?
Emre Kongar
=======================================================
Gata’dayız, Hulusi ağabeyle birlikte, Hulusi Gülbahar, bordo bereli efsane albay, paraşütçü, kurbağaadam, kar kayakçısı, sualtı savunma-taarruz, yakın dövüş uzmanı, 28 ülkede görev yaptı, yüzlerce sınırötesi operasyona katıldı, üç lisan biliyor, zodyak’tan tank’a kadar kullanıyor, Gazi Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptı, Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası var, Ergenekon’dan iki sene yatırdılar!
*
Morgun kapısındayız. Erkekten çok kadın var. Göz pınarları kurumuş, gözleri ağlamaktan şişmiş kadınlar. Esir subayların eşleri. TCG Mamak Ailesi orada. TCG Silivri Ailesi, TCG Hasdal, TCG Sincan, TCG Hadımköy, TCG Şirinyer Ailesi, hepsi orada. Esir silahlı kuvvetlerin, hüzün donanması… TCG Maltepe’den Zeynep geldi. Ender’in eşi, Yavuz’un kız kardeşi, hem eşi, hem ağabeyi içerde. Çiğdem geldi, Cem’in eşi, geçenlerde Çiğdem’in babası rahmetli oldu, Cem’e üç gün izin verdiler, kayınpederini toprağa vermesi için, gitti Akçakoca’ya, son görevini yaptı, iki günü daha olmasına rağmen, hakkını kullanmadı, Maltepe’ye geri döndü, arkadaşları oradayken dışarda özgür nefes almayı içine sindiremedi iyi mi… Beni sorarsanız, Maltepe Ailesi’nden İsmet ve Erdinç’i temsil ediyorum.
*
İşte geliyor Murat… Sahte delil bavuluyla girdi, ay-yıldızlı tabutla çıkıyor. Kumpasla girdi, imamla çıkıyor. Askeri tören yapılacak, özel üniformalı tören mangası, kılıçlı subay, sağa dön, sola dön filan… Müsamerede üstümüze yok. Genelkurmay en iyi neyi beceriyor derseniz, insanlarını gömmeyi çok iyi beceriyor, çok şık yapıyorlar bu işi… Gören, pentagon zanneder yani!
*
İmam geldi. Üç-beş tırışkadan beylik laf, sonra malum soruyu sordu. Hakkınızı helal eder misiniz? Asrın iftirasıyla hapse attık, çoluğundan çocuğundan ayrı bıraktık, kahrından öldürdük, üstüne, hakkımızı helal edeceğiz öyle mi… Ne hakkı be! Asıl o bize hakkını helal etti mi acaba? Annesi etmedi mesela. Kahraman bir evlat yetiştiren annenin bedduasını alan devlet ayakta kalabilir mi, sanmıyorum.
*
Arkadaşları omuzladı tabutu, hemen hepsi sanık, Ergenekon’dan Balyoz’dan Casusluk’tan yatıp çıkanlar… Üniformalı muvazzaf subaylar var, tören için görevlendirilmişler, başları öne eğik, kimsenin yüzüne bakamıyorlar. İnanın, sanıklardan daha hazin durumdalar. Yüklediler cenaze arabasına, Mamak’a.
*
Şehit düşerek çıktığı askeri cezaevine götürüldü, Murat… Hak edenlerden helallik almaya… Kendi ordusu tarafından esir tutulan arkadaşları, askeri tören yaptı. Sözün bittiği yere, beyin kanaması geçirdiği açık görüş alanına, masaları birleştirip, musalla taşı kurdular. Etrafına u şeklinde dizildiler. 35 senelik arkadaşı, deniz kurmay albay Sinan, konuşma yaptı. “Batu ile Duru, şimdi hepimizin çocukları. Sema, bizler son nefesimizi verene kadar, kardeşlerimizden daha kardeş. Mekânın cennet olsun. Bir gün yanına gelmek kısmet olsun” dedi. Selam verdiler. Tören mangasına dokundurmadılar, Murat’ı omuzladılar.
*
Kocatepe Camisi… Kadriye anne oradaydı, Ali Yasin’in annesidir, bu iftira davası basında yer alıyorsa, büyük ölçüde Kadriye annenin sayesindedir, o mübarek elleriyle herkese mektup yazar, adaletsizliği anlatır. Yarbay Ali Tatar’ın ağabeyi Ahmet oradaydı, kucaklaştık, öyle baktık birbirimize sessizce, ne diyelim, ne denilebilir. Maltepe’den arkadaşım, astsubay Bülent Akalın’ın eşi oradaydı, oğulları otistiktir, oğlunu alıp gelmiş cenazeye, kapı gibi, babasının boyunu geçmek üzere, sarıldık yeğenimle… (Astsubaylara parantez açayım, pek çok generale amirale yirmi basar, vicdanları, vefaları, kapatayım parantezi.)
*
Ve, dünyanın en büyük ailesi oradaydı. Yurttaşlar. Vatanı sevmek için illa harp okuluna gitmek gerekmiyor, yürekli, bilinçli yurttaş olmak yeterli. Gelmişlerdi. Maltepe’den arkadaşım, hemşerim Berker’in mektup annesiyle tanıştım mesela… Er Mektubu Görülmüştür kampanyasına katılmış, mektuplaşmaya devam ediyorlar, söz verdim, Berker çıkınca kahvesini içmeye gideceğiz.
*
Türk Silahlı Kuvvetleri, çelenk göndermişti. Suçluysa, niye çelenk gönderiyorsun? Suçsuzsa, niye içerde kalmasına göz yumdun?
*
Necdet bey gelmedi. Deniz kuvvetleri komutanı geldi. On tane yakın korumayla geldi. Kendisini korusunlar diye iki tane muhrip, bi tane de denizaltı getirseydi, daha sağlam olurdu, n’oolur n’oolmaz yani… Kendisine yönelik sloganlara eşlik etmedim ama, yuhalama bölümüne iştirak ettim. Öylesine sevgi sözcükleriyle(!) karşılandı, öylesine saygı sözcükleriyle(!) uğurlandı ki, bu müthiş prestijle, değil kuvvet komutanlığı yapmak, Riva deresinde deniz bisikleti bile kullanamaz gari.
*
AKP’ye katil diye haykırıldı.
*
CHP milletvekilleri oradaydı.
En büyük ilgiyi, Emine Ülker Tarhan gördü. Halk tarafından bu kadar sevildiğine göre, tahminim, yakında CHP’den kovarlar.
*
Kılıçdaroğlu gelmedi.
Düğün olsaydı, gelirdi. Hapisteki teğmenin düğününe gitti, musalladaki albayın cenazesine gelmedi. Üzül üzül bi yere kadar tabii.
*
MHP desen, zaten kendine hayrı yok. Allah uzun ömür versin, Engin Alan ölse, gene gelmeyebilirler.
*
El Fatiha… Bindirdiler Murat’ı top arabasına, arkadaşları son kez omuzladı, verdiler toprağa.
*
Ve, bitmedi.
Yeni başlıyor.
Murat’ın ölümü, diriliş’in sembolü oluyor.
*
Balyoz davası avukatı Şule Nazlıoğlu Erol, yarın (pazartesi) saat 13.30’dan itibaren, cübbesiyle, Anayasa Mahkemesi’nin önünde nöbete başlıyor. Tarihimizde ilk kez… Adalet nöbeti… Gece gündüz, kesintisiz… Anayasa Mahkemesi’nde görüşülen Balyoz dosyasının kararı çıkana kadar, orada duracak.
*
Bayrak yarışı gibi, dönüşümlü olarak elden ele, ama bir saat, ama bir gün, kimin ne kadar imkânı varsa, orayı hiç boş bırakmadan, hep biraz daha kalabalıklaşarak… Kadınları, gençleri, tüm yurtseverleri, bu yürekli avukata destek vermeye, Anayasa Mahkemesi’nin önünde nöbete çağırıyorum. Ruhunda biraz olsun adalet kırıntısı kalan medyayı, bu haberi topluma duyurmaya davet ediyorum.
*
Bir saniye bile vakit kaybına, bu insanlık suçuna tahammül kalmadı artık… Müjdeli kararı bekliyoruz. Omuz verin lütfen.
Yılmaz Özdil