Fazla edebiyat yapmadan, lafı dolandırmadan anlatacağım:
Erdoğan, Davutoğlu’nun ipiyle indiği dış politika kuyusunda dibi gördü.
Büyük ümitlerle ve zar zor aldığı Obama ile telefon görüşmesi randevusundan son bir destek ışığı ümit ediyordu.
Bütün yollar tıkandı.
Gene de kıvırıp ufak tefek yalanlarla seçmenleri nezdinde durumu kurtarmaya çalıştı, koskoca Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Obama-Erdoğan konuşması hakkında yalan açıklama yaptı.
Bunu yabancı basını takip eden hiç kimse yutmadı.
Zaten anında Washington’dan yalanlama geldi.
En güvenilir uzman gazetecilerden biri olan Tolga Tanış, Washington’daki temaslarına dayanarak çok önemli bilgiler verdi:
Ne dedi Ankara?
1- 17 Şubat saldırısını Suriyeli Kürtlerin kurduğu PYD’nin silahlı kanadı YPG yaptı.
2- Meşru müdafaa hakkımız var. Yani Suriye’deki YPG hedeflerini vurabiliriz.
3- Kanıt kesin olduğuna göre ABD de artık YPG’ye desteğini kessin.Washington cevap olarak ne dedi?
1- YPG’nin yaptığına ikna olmadık.
2- Meşru müdafaa hakkın kendi toprağında geçerli, Suriye’deki hedeflere topçu atışına son ver.
3- Bizim YPG’ye desteğimiz sürecek.Üç konuda birden Washington’ın Türkiye’yi geri çevirmesi, Ankara’daki bir şehir efsanesinin de sona ermesi anlamına geliyordu:
“ABD’nin bize duyduğu ihtiyaç, bizim onlara olan ihtiyacımızdan daha fazla…”
Eski ABD Büyükelçisi, Washington’da Türk-Amerikan ilişkilerini en doğru izleyen isimlerden Robert Pearson şöyle diyordu:
“Eğer 2015 Washington ve Ankara’nın birbirlerinden daha da uzaklaştıklarına tanıklık eden bir yıl olduysa, 2016 ABD’nin Ortadoğu’daki politikalarını Türkiye’ye daha az güvenerek şekillendireceği bir yıl olabilir.”
Olan tam da bu.(…)
Obama, içeriğini halen tam bilmediğimiz ve bana kalırsa iki lider arasında son yıllarda yapılmış en kritik telefon konuşmasında bu sefer Erdoğan’ın yüzüne söyledi:
YPG ilerlemesin ama siz de Suriye’de Kürtlere yönelik topçu atışlarına son verin.
Ne YPG’ye yönelik bir kınama.
Ne ABD’nin YPG’ye desteğinin sona ereceğine dair bir söz.
Ne de Erdoğan’ın istediği, Suriye’de bir sınır ötesi kara operasyonuna yeşil ışık.Bu iş nereye gider?
Washington, bu politikasıyla Ankara’nın önüne tek bir seçenek koymuş durumda.
İçeride Kürtlerle süren gerginliğin azaltılması ve çözüm sürecine dönüş.Erdoğan bu politikasını daha ne kadar devam ettirir, Washington’la ilişkileri daha ne kadar tırmandırır kestirmek zor.
Ama durum aktardığım minvalde.
Ve Washington’ın tavrı da çok net.
Tıpkı brifingde Kirby’nin söylediği gibi:
Kendi tercihi.
Bütün bunlardan da anladığımız gibi bu bir yol ayırımı.
Olaylara bir adım geriden bakalım:
- Gezi olaylarından sonra dünyanın Erdoğan’a ve otokratik yöntemlerine bakışı değişti.
- Uzlaşmaz kişiliği ve iç politikadaki başarısından dolayı ABD ve diğer dünya ülkelerine söz geçirebileceğini sandı, özellikle içerideki destekleyicilerinin ve danışmanlarının yetersizliğinden dolayı gerçekten dünya lideri olduğuna inanmaya başladı.
- Yanına aldığı yakın çalışma arkadaşları ile dış politika, istihbarat, anayasayı tanımama konularında elde ettiği yüzeysel başarıları dış politikada da devam ettirebileceğini sandı.
- Bu arada tam olarak kimin, neden yaptığı pek açıklanmayan Rus uçağını düşürme fiyaskosu ile ABD, Türkiye’nin olası bir karşıt durumda Rusya’ya yanaşabilmesinin önünü tıkadı. Bu, her satranç bilen kişinin tahmin edebileceği bir manevra idi.
- Bu arada gene kim tarafından yapıldığı tam olarak bilinemeyen bir takım iç sabotajlar ile insanlar ölürken, olay dış güçlerin üstüne atılmaya çalışıldı, ancak bu kadar acemice senaryolar sosyal medyada alay konusu oldu. Ne yazık ki, bu olaylar sırasında onlarca masum insan öldü.
Suruç olayları ve PKK işine burada detaylı olarak girmiyorum. Devletin tek haklı konusu olan terörle mücadeleyi de siyasi çıkarlar uğruna her iki taraftan da çok fazla insan kaybı yaşatarak milli şuuru politikaya destek olarak kullanmasına rağmen, aklı başında herkes bunu gördü ve bu haklı mücadele bile bıkkınlık yaratarak tepki yaratmaya başladı.
Şimdi neredeyiz?
Tam bir çıkmaz Erdoğan açısından.
Suriye’ye müdahale intihar olur. Bütün dünya ülkeleri buna karşı.
- Türkiye’nin haklı kırmızı çizgileri, ve savaşa girmeyi gerektirebilecek bir durum bile yanlış politika yüzünden artık yapılamaz hale geldi.
Üstelik Rusya, stratejik hareketle, Ermenistan ve Gürcistan sınırına askeri yığınak yapıyor. Demek istiyor ki, “eğer Suriye’ye girersen Ermenistan da “Büyük Ermenistan” hayalleri için Sivas’a kadar olan toprakları almak için girecektir!”
Tabii bu bir askeri stratejik blöf. Ancak her blöf’ün bir amacı olduğunu ve Rusların da çok iyi satranç oynadığını, bunun kahvehanelerde öğrenilen “dama” ile pek ilgisi olmadığını iyi bilmek gerekir.
- Yunanistan, Ege’deki kayalıklarımızı ve ufak adaları ilhak etti bile! Hükumet sesini bile çıkaramadı.
- Artvin’deki oldu bitti ile peşkeş çekilmek istenen altın çıkarma işi de geri tepti. Yeni bir Gezi olayı doğmak üzere.
- Anayasa tartışmaları, Atatürk’ü, andımızı, TC yazısını unutturma çabaları artık sinirleri iyice gerdi.
- Bunu farkında olan Abdullah Gül, Arınç gibi siyasetçiler bir çıkış ortamı arıyorlar ama şu anda durum o kadar kötü ki, bir türlü ortamı yakalayamıyorlar.
Benim görüşüm bu işin çıkış yolu kalmadı.
ABD de artık Erdoğan’ı istediği gibi kullanamıyor. Erdoğan kimseyi dinlemiyor, belki Obama’nın yakında gideceğinden, ABD seçimlerinin getireceği boşluktan yararlanacağını düşünüyor ama hiç sevinmesin. Gelecek olanlar, gideni aratacak gibi.
Artık Şark kurnazlığını kimse yemez bu saatten sonra.
Kimseye akıl vermek haddime değil, ama yolun sonu göründü. Bilal’in bile İtalya’da başı sıkışmış vaziyette.
AKP taraftarları bir an önce akıllarını başlarına toplayıp körü körüne çıkmaz yolda ilerlemek yerine birkaç yıl sonrasını ve geleceklerini düşünüp Cumhuriyet taraftarları ile daha fazla kavga edip köprüleri atmadan uzlaşmaya çalışsalar herkes için en iyi çıkış yolu olur.
Herşeyden önce doğruya, hukuka, güvene, namuslu hayata, yalansız dolansız siyasete dönmek gerekiyor.
Herkes, işini Allah’a veya ilahi adalete bırakmak, öbür dünyada hesap vermeyi düşünmek yerine, şu fani dünyada yapılması gerekenleri, bize gerek dinimiz gerekse de kanunlarımız tarafından emredilen doğrulukları bizzat yaparak elde etmeye çalışmalıdır.
Kaderimiz bizim elimizde. Bu kurtuluşu, vatanımızı ve milletimizi bu cendereden kurtarmak için bizzat çabalayarak yapmamız lazım. Herşeyden önce birbirimizi dinleyelim, uzlaşalım ve bu sağır dövüşüne son verelim.
Milletçe buna ihtiyacımız var.
Ömer Demir