Tayyip Erdoğan’ın başkanlık sistemini ne kadar çok istediğini, bunun için neler yaptığını, neleri göze aldığını hepimiz biliyoruz.
Bugün yaşadığımız çatışmaların, kavgaların hatta savaş ortamının altında yatan nedenin başkanlık sistemini halka benimsetmek olduğu görüşü yaygın.
Çünkü Erdoğan taraftarları şöyle düşünüyor: ‘Ülkemiz elden gidiyor’ tedirginliğine kapılan halk, en güçlü gördüğü liderin arkasında toplanacaktır.
Böyle bir endişe yaratmak için her şeyi yaptılar.
Toplumda bu duygu yaratıldıktan sonra, mesele başkanlık sistemli yeni anayasanın hazırlanmasına gelmişti.
Erdoğan’ın ilk planı
Erdoğan’ın şöyle bir planı vardı: Bütün partilerin eşit üyeyle katıldığı bir komisyon kurulacaktı. Kuruldu da. Komisyon yeni anayasa yapmak için çalışacaktı. Bu çalışma sonunda muhalefet partileri başkanlık sistemine ‘Evet’ derse sorun olmayacaktı. Ama ‘Hayır’ derse masa devrilecek ve başkanlık sistemli anayasa, yeni bir formülle referanduma götürülecekti.
Bu komisyonla önce topluma neyin olmayacağı gösterilecekti. O da şuydu: Muhalefet partileri ‘yeni Türkiye’nin ihtiyacı olan ‘yeni’, ‘milli’, ‘yerli’ anayasa konusunda yapıcı bir tavır takınmamışlardı. Bu tablo halka gösterilecek ve ‘En iyisini sen bilirsin ey halkım, buyur karar ver’ denilerek referandum yapılacaktı.
Hem Erdoğan’ın hem de AK Parti’deki Erdoğan’a yakın isimlerin açıklamalarından anlıyoruz ki tüm bunlar için Erdoğan’ın kafasındaki süre altı aydı. Çünkü bu arada Erdoğan halkı ikna etmek için arama konferansları yapacaktı.
Yani komisyona altı ay zaman verilmişti. Sonrasında da Erdoğan’a yakın isimlerden AK Partili Mustafa Şentop’un dediği gibi, “Komisyon başarılı olmazsa başkanlık sistemini getirmek amacıyla erken seçim de dahil farklı yollar aranacak”tı.
Planda değişiklik
Fakat görünen o ki bu planda bir değişikliğe gidildi. Çünkü yeni anayasa yapmak üzere oluşturulan komisyon üçüncü toplantısında başkan İsmail Kahraman’ın “Komisyon artık toplanmayacak” sözüyle feshedildi.
Peki ne oldu da İsmail Kahraman CHP’lilerin daha önce de defalarca söyledikleri “Anayasa’nın ilk dört maddesinin değiştirilmesine ve başkanlık sistemine karşıyız” cümlesini bahane ederek komisyonu dağıttı?
Görünen o ki Erdoğan’ın kafasında bir plan değişikliği var.
Hepimiz biliyoruz ki Erdoğan’ın izni, onayı olmadan TBMM Başkanı İsmail Kahraman kendi başına böyle bir karar veremez. İsteseydi komisyonu oyalamaya devam ederdi. Fakat etmedi. Bu arada geçtiğimiz hafta Erdoğan’ın Kahraman’ı ziyaret ettiğini ve baş başa iki saat görüştüklerini de unutmayalım.
Ne oldu da Erdoğan planından vazgeçti?
Edindiğim bilgilere göre Erdoğan’ın çevresinde şöyle bir hava var: Ülkenin bir savaşın eşiğine gelmiş olması, AK Parti içinden Bülent Arınç gibi kimilerinin seslerini yükseltmeye başlaması, Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Erdoğan’ın arasının giderek açılması, MHP’deki muhtemel lider değişikliği, ABD, AB, Rusya ve de Ortadoğu’daki neredeyse bütün ülkelerle ilişkilerin bozulmuş olması, PKK’nın bahar ayları için dillendirdiği felaket senaryosu… tüm bunlar işlerin giderek kontrolden çıktığı endişesi yarattı.
Bu nedenle, gelinen noktada, ‘Her ne yapılacaksa bir an önce yapılmalı. Altı ay bekleyecek durumda değiliz’ diye bakıyorlar. Altı ay sonra nasıl bir Türkiye ve siyasette nasıl bir tabloyla karşı karşıya kalacaklarını artık onlar da kestiremiyor.
Halkı endişeye sevk eden, güçlü lider ihtiyacı doğuran çatışmacı politikaların sağladığı fayda bir yere kadardı. Fakat gelinen noktada bu tarz siyasetin, bütün kazanımları yok etme ihtimali de var.
Erdoğan bundan sonra ne yapacak?
Edindiğim izlenime göre ilk olarak farklı partilerden milletvekillerinin katılımıyla hazırlanan başkanlık sistemli anayasayı referanduma götürmeye çalışacak.
Bu olmadığı taktirde de Davutoğlu’yla yolunu ayırıp, Binali Yıldırım veyahut Numan Kurtulmuş liderliğinde bir erken seçime gidilecek.
Bunun için işler daha da kontrolden çıkmadan bir karar verilmesi gerekiyordu. Sanırım bu karar verildi ve bundan dolayı da plan değişikliğine gidildi.
Erdoğan’ın başarı şansı ne kadar?
Muhalefet partilerinin durumuna bakılırsa Erdoğan’ın başarılı olma ihtimali yüksek. Çünkü muhalefet partileri dökülüyor. Erdoğan’ın planlarının figüranı olmaktan bir adım öteye gidemiyorlar. Bu planları boşa çıkaracak veyahut engelleyecek tek bir stratejileri yok.
Erdoğan ‘Komisyona ihtiyacım var’ dediğinde komisyona katılıyorlar, ‘Komisyona artık bir ihtiyacım kalmadı’ dediğinde komisyonu terk ediyorlar. Savaş çığlıkları atan, sesini yükseltenleri hain ilan eden, üniversitede ‘Tayyip’e çay yok’ pankartını asan gençlere dava açacak kadar demokrasi kültüründen yoksun olan, baskıyı, ötekileştirmeyi, çatışmayı, tehdidi, şantajı, hakareti politika olarak benimsemiş birinden özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik bir anayasa çıkabileceğini umut ederek anayasa yapmak üzere onunla masaya oturuyorlar. Böyle bir komedinin parçası olmaktan bile kendilerini kurtaramıyorlar.
Topluma güven verecek tek bir cümle kuramıyorlar. Ülkeyi içine düştüğü felaketten çıkaracak bir siyasi akla sahip olduklarını gösterecek tek bir politikaları yok. Halka güven verecek güçlü bir liderlik deseniz o zaten yok.
Hal böyle olunca planı yapan da, değiştiren de, uygulayan da, sonuç alan da Erdoğan oluyor.
Erdoğan’ın planlarının önündeki tek engel yine kendisi. Çünkü başkanlık arzusu, hırsı ve başkan olmaya mecbur bırakan nedenlerin yarattığı korku Erdoğan’ı yanlış yapmaya itiyor.
Franklin D. Roosevelt’in dediği gibi, “Korkmamız gereken tek şey korkumuzdur.”
Ne yazık ki Türkiye’yi sürükleyeceği tek adam rejimi felaketinden kurtaracak tek şey belki de Erdoğan’ın içindeki korkudur. Çünkü Erdoğan artık akılla değil, korkuyla hareket ediyor.
Bu korku aynı zamanda ülkeyi başka bir noktada felakete sürükleyebilir.
Bu kadar çaresizlik 78 milyonluk bir ülke için ne hazin bir tablo değil mi?
Filmlerde olsa inandırıcı bulunmaz. Ama bizde gerçek.
Levent Gültekin