1966 yapımı, François Truffaut’nun yönettiği “Fahrenheit 451” isimli filmde gelecek yüzyılın İngiltere’sindeki kitap korkusu sendromu anlatılır. Kitap korkusu öylesine yoğundur ki basmak ve yayınlamak yasak olduğu gibi evinde kitap bulundurmak da çok ağır bir suçtur. Özgür düşünceyi, felsefeyi, tartışmayı, güzel sanatları, öyküleri, şiirleri en büyük tehdit olarak gören İngiliz hükümeti kitap casuslarıyla evlere baskınlar düzenlemekte, özel itfaiyeci birlikleriyle kitapları yakarak yok etmektedir.
Oysa, artık bu hayali öykünün ülkemizde son günlerde yaşanan olayların yanında çok “banal” ve “sıradan” kaldığını itiraf etmek durumundayız. Çünkü, dünya tarihinde bir ilk olarak, henüz basılmamış kitaplar daha taslak halindeyken, müsvetteleri toplanmakta, yazarlar ve yayıncılar terörist oldukları gerekçesiyle tutuklanmakta, kitapların kopyaları bilgisayarlardan pür telaş silinerek adeta tamamen yok edilmek islenmektedir. Açıkça görülüyor ki ülkenin içine düştüğü acınacak durum artık kimsenin hayal bile edemeyeceği, “Fahrenheit 451” yapımcılarına bile parmak ısırtacak bir düzlemdedir.
Bu olay bana, emrindeki Haçlı Ordusuna “onların çocukları da doğduktan sonra günah işleyecek, Katolik Protestan hepsini öldürün, Allah mümin kullarını hıfzeder” diyen kardinal Amalric’i anımsattı. Evet yanlış okumadınız, Haçlı Seferleri sadece Müslümanlara değil Hristiyan Fransızlara da düzenlendi. 22 Temmuz 1209 Azize Mecdelli günü Papa III. Innocent’ın oluru ile gerçekleşen bu katliamda Béziers kentinde kiliselere sığınmış olan binlerce savunmasız insan, kadın, çoluk, çocuk demeden gözü dönmüş Haçlı Ordularınca kasaplık koyunlar gibi katledilmiştir. Fransa ve Papalık tarihine kara bir utanç lekesi olarak geçen bu olaydan kimse söz etmek istemez, görmezden, bilmezden gelinir…
Doğmamış bebeleri katleden zihniyetle, basılmamış kitapları yok eden zihniyet arasında bir fark var mı? Ben bir fark göremiyorum. Bu yapılanlar özgürlüğe, demokrasiye, insan haklarına, barışa ve insanlık değerlerine karşı yapılan en ağır ve en aşağılayıcı saldırıdır. Bunu Hitler bile akıl edememiştir. Fahrenheit 451’in yazarı Ray Bradbury’nin de hayal gücünün pek fazla olmadığını itiraf etmek durumundayız. Çünkü bizim memlekette kitaplar daha basılmadan, müsvette halindeyken küvöze atılan ceninler gibi yok ediliyor. En son tahlilde düşünceler ve düşünen kafalar yok edilecek. E işte adı üstünde: ileri demokrasi budur.
Karşımızdaki düşmanlar Atatürk’ün kurmuş olduğu Türk Cumhuriyetini, bağımsızlığımızı, geleceğimizi, devrim ve ilkeleri ve Atatürk gençliğini ezmeyi, sindirmeyi ve yok etmeyi kafalarına koymuşlardır. Bu gizli gündemin açığa çıkmasından da artık eskisi gibi çekinmiyorlar. Kendilerinden eminler.
Erol İrdelmen