CB çatı aday isminin açıklanmasından sonra yazılanları çizilenleri kaçırmadan okumaya, dağarcığımı bu konuda genişletmeye çalışıyorum. Yeni bir yazı okuduğumda hissettiğim, Saramago’nun KÖRLÜK kitabındaki gibi bulaşıcı bir hastalığa tutulduğum, bu hastalığın da bütün topluma yayıldığı… Bu toplu bulaşıcı körlüğe neden olanın ne olduğunu bulmaya çalışıyorum..
Sanırım sonunda sorunlardan minik bir tanesini yakaladım. “AMAÇLILIK” eksikliği. Bu aslında bilinen bir kavrammış. Ama ben daha yeni öğrendim. Bir kaç kitap ve makale karıştırdım. En büyük girdiyi de Rollo May ve Franz Brentano’dan aldım. Kısaca paylaşmak istiyorum. Amaçlılık bir tür bilgi kuramı ve “maksat” ve ya “istemlilik” ile karıştırmamak gerekiyor. “Amaçlılık ” bir tepki içeriyor, diğerleri tepki içermiyor.
Bu arada “Amaçlılığın ” en büyük farkı ise, hem bilinçli hem de bilinçdışı amaçların altında yatan derinliğinin olması. Bir anlamda “varlık duygusu” olarak isimlendirebiliriz. Bir dereceye kadar kişinin o anda “dünyaya yöneliminin bütünlüğünü ” de sağlıyor. Kimi zaman amaçlılık, kişinin dikkatini bir şeye doğru çevirmesi olarak da adlandırıyor. Bu anlamda, algı da “amaçlılık ” tarafından yönetilmekte. Algının seçici “ya/ya da ” özelliği, amaçlılığın bir yönünü oluşturuyor. Bizlerin bir nesneyi algılayabilmek için önce onu tasarlamamız gerekiyor (ilkel yerlilerin kaptan Cook’un gemilerini gördüklerinde onu isimlendirememeleri gibi bir durum yani). Algılama eylemi bir anlamda “gebe kalma” gibi ( ingilizce conceive sözcüğü etimolojik olarak tam da bunu gösteriyor ). Herşeyden önce kişinin benliğinde bir şeyi “dünyaya getirmesini” gerektiriyor. Kişi bir nedenden dolayı, gördüğü şeye karşı içinde bir tavırı, bir TUTUMU dünyaya getirmeye hazır değilse, onu algılayamıyor. Gerçeğe karşı bir tutum almaya hazır olmadan, onları tasarlayamadan, iç görü edinemeden , kişinin kendisi ve yaşamı hakkındaki gerçekleri algılayamaması da çok normal bir durum. Algılama da , tasarlama da canlı varlık insanla, ilişkili olduğu dünya arasındaki bir çeşit birleşme veya dünyayı biçimleyiş şekli.
CB adayı için, hiç ummadığım insanların verdikleri tepkiler, olaylara yaklaşımları, eleştirilerindeki dozlar bana bu AMAÇLILIK eksikliğinden doğan olumsuzluklar gibi geldi. Adayın kendisinden değil de ailesinden olaya girilmesi, yargılamadan yapılan infazlar, herşeyin ucunu dine getirmeler ve daha birçok tatsız durum bana, eksik olan parçanın “AMAÇLILIK” olduğunu hissettirdi. Şu anda yapılanların AMAÇLILIK eksikliği olduğunu, ama yapılanların da maksatlı ve istemli olduğunu düşünüyorum. “Amaçlılık bir bilgi kuramı” ise burada yalnızca görünenlerle olayı kavrayamayız. Burada bilinç ve bilinçdışı da devreye alınmalı.
Cumhuriyet döneminde o günün koşullarına göre yapılması gerekenleri bugüne uygulamaya çalıştığımızda, bu ülkede 90 yıllık yaşanmışlıkları , toplumun bilinçdışında yapılandırdıklarını, dünyanın ve Orta Doğu’nun bugünkü durumunu devre dışı bırakıyoruz gibi geliyor. Bu yaşanmışlıklar belli belirsiz kavramlar olarak bilinçdışında yer alıyorlar. Bizler, eğer bilinç ve bilinçdışını aynı anda devreye sokup, sorgulamazsak, ortaya çıkan boşluğu ” kötü insanlar” ” kötü emelleri ” için kullanmaya başlıyor. Hepimizin farkında olduğu bir gerçek var, toplumun eğitim seviyesi gitgide düşüyor, toplumu bir üst çıtaya çıkaracak insanlar yok denecek kadar az. Nerede Köy Ensititüleri’nin yetiştirdiği insanlar, nerede birçok yabancı kitabı Türkçeye kazandıran Hasan Ali Yücel gibi Milli Eğitim Bakanları. Bugünkü Türkiye ‘nin gerçekleri bu. Ülkede kendini aydın sayan bir sürü insan yalnızca “söyleniyor”, doğru dürüst bir şey “söyleyen ” iki elin parmakların sayısı kadar az. Bugün için “Amaçlılık” benim gözümde uzlaşma, insanların birbirine anlayışla yaklaşması, birbirini saygı ile dinlemesi, eleştirilerini de yine bu saygı sınırları içinde yapması. Dini inanç “kişinin özelidir”. İnanç ve din konusunu popülist akp liler gibi “politik bir konu” haline getirmeyelim. Din konusunu vatandaşların kendi kişisel seçimlerine bırakalım.
Türkiye genelinde yaklaşık 53 milyon seçmen var -yurtdışında yaşayanların sayısını bilmiyorum- herkesin aynı fikirde olması mümkün mü? Burada bir Cumhurbaşkanından bahsediyoruz, önemli olan ortak paydada buluşulabilecek uzlaşıyı sağlamak.
Bugüne kadar bizlerin görüşünde olanlar için “laiklik “ bizi koruyan bir kalkandı. Şu anda da asla laiklik konusunun önemsiz olduğunu düşünmüyorum, ama laikliği din düşmanlığı gibi algılatılma sarmalından da çıkarmamız gerektiğini düşünüyorum. Eğer halkın genelini bu yanlış fikirden kurtaramazsak AKP gibi dini kullanan partilerin kısır politikalarıyla ülkemizi yıllarca geriye düşürtüyoruz. Kim ne derse desin, Türkiye tutucu, Müslüman bir ülke. Nedeni o ya da bu. Artık bizlerin bugünün koşullarına ve bulunduğumuz coğrafyanın politik yapısına göre bir çözüm üretmemiz gerekiyor. Laikliği “HALKÇILIK ” olarak ele almamız gerek. Başka tanımlar yanlış algılara ve dini duyguların sömürülmesine neden oluyor.
Bunların yanında bulunduğumuz coğrafyaya; Orta Doğu’ya, İsrail’e ve Arabistan’a bakacak olursak; İslamiyetin de artık Hristiyanlığın doğduktan 600 yıl sonra yaşadığı reformu yaşama zamanı gelmedi mi? Kesik başlar ile futbol maçı yapan, müslüman olduğunu söyleyen, insanı insanlığından utandıran canilerden kurtulup korku üzerine değil, insan sevgisi üzerine kurulan İslamiyeti temel alıp, dünyayı islamofobiden kurtarmanın zamanı gelmedi mi? Bu din reformunu Saudi Arabistan mı yapacak, İran mı yapacak, Irak mı yapacak? Özlüce söylemek gerekirse; toplumun aydın kesiminin bu ülke ve bu coğrafya insanı için AMAÇLILIK konusunu düşünmesi önemli. Seçilen her sözcüğün, her yazının bence bu bakış açısı ile değerlendirilip ortaya konması gerekiyor.
Lütfen, dinin kişin özeli olduğunu unutmadan, bu konuya hiç girmeden sayın adayı bol bol konuşturalım. Biliyorsunuz akp iktidarı ile “iktidar ve muhalefetin aynı ortamda” bir konuyu insan gibi konuşup tartıştıklarına hiç ama hiç şahit olamadık. Belki unuttuk ama insanların en önemli iletişim yöntemi KONUŞMAK.
Hepimize daha güzel yarınlar diliyorum.
Saygılarımla.
Nur Kılınç Abaç
24 Haziran 2014