1 Ermeni Sorunsalı 2-b: İnsan Kayıpları

Ermeni Sorunsalı 2-b: İnsan Kayıpları

0
Bu yazı, Ermeni Sorunsalı adındaki bir yazı dizisinin parçasıdır.
Daha önce yayımlanan yazıları okumak için yukarıdaki ana menüden DOSYALAR ve ERMENİ SORUNSALI başlığını seçiniz veya
https://turkiye.net/dosyalar/ermeni-sorunsali/
linkine tıklayınız.

İNSAN KAYIPLARI

Göç sırasında ve sonrasında birçok insanın öldüğü bilinmektedir. Ancak, ölümlerin nedeni, Yahudi Holokost’unda olduğu gibi, ırkçı bir dava, bilinçli ve sistemli bir devlet politikası değildir. Bundan dolayı, Osmanlı döneminde gerçekleştirilmiş bir göç olayını, etnik çatışma, yağma ve karşılıklı kırımları tek bir torbaya tıkıştırıp, bunların Ermenileri tamamen yok etmeye yönelik devletçe organize edilen sistematik ve bilinçli soykırım eylemleri olduğunu iddia etmek hem tarihsel gerçeklere aykırıdır, hem de abartılı bir yaklaşım olur.

Savaş koşulları, hastalıklar, iklim, bölgedeki çete ve aşiretlerin saldırıları da ölümlere yol açmıştır. Bunun yanı sıra bir çok Ermeni evlilik yoluyla, din ve kimlik değiştirerek, çocuklarını bölgedeki Türk veya Kürt köylerine emanet ederek asimile olmuş, güvenilir, sanatkar, ticari kimliği olanlar, kadın, kimsesiz çocuk ve yaşlılar zaten göçten muaf tutulmuştur.

Ayrıca, göç sırasında, “Ermeni Yardım Derneği” (Armenian Relief Society) nin çalışmasına, gelen yardımların dağıtılmasına da izin verilmiştir. Yani Osmanlı Hükümeti bir yandan soykırım kararını almış, öte yandan yardım kuruluşlarını çağırarak “buyurun gelin soykırımı izleyin” mi demiştir?

Göç sırasında ölenlerin 1,5 milyon olduğu iddiası abartılı gözükmektedir. Şöyle ki: Osmanlı nüfus kayıtlarına göre Osmanlı İmparatorluğu içindeki Ermenilerin sayısı 1,3 milyon civarındadır. Encyclopedia Britannica’nın 1918 baskısında, ölenlerin 600.000 olduğu kayıtlı iken, 1968 baskısı ise bu sayıyı 1,5 milyon olarak verir!

Paris Barış Konferansı’na katılan Ermeni Milli Delegasyonu başkanı Bogos Nubar Paşa o tarihte Türkiye’de toplam 280,000 Ermeni bulunduğunu, 700,000 nin ise başka ülkelere göç ettiğini belirtmiştir. Bu durumda toplam nüfus 1,3 milyon ise, insan kaybı 300,000 dolaylarında kalmaktadır.

‘Ermenilerin Dönüşümü’ kitabının yazarı, İranlı parlamenter Karen Kanlaryan Kripto (kedisini gizleyen veya asıl kimliğini bilmeyen) Ermenilerin Bitlis, Muş, Varto, Erzurum, Kars, Bingöl, Müslümanlaşmış Ermenilerin (Hemşinliler) ise Trabzon, Artvin, Rize, Hopa gibi şehirlerde yaşadığından söz eder. Şu an önemli bir Ermeni nüfusun Anadolu kırsalında yaşadığı, Müslümanlaşmış olanların 1.300.000, Kriptoların da 700.000 üzerinde oldukları sanılmaktadır. (Kaynak: Savaş Özbey, 29 eylül 2013, Hürriyet) Bu durumda 1.500.000 kişiye soykırım nasıl yapılmış olabilir?

ANDONYAN BELGELERİ SAHTEKARLIĞI

Soykırım savını desteklemek amacıyla İstanbullu gazeteci Aram Andonyan tarafından 1920 yılında İngiltere’de bastırılan “Naim Beyin Anıları” isimli kitapta Talat Paşa’ya ait olduğu sürülen belgelerde soykırımın planlandığı ileri sürülmüştür. Ancak, Talat Paşa’ya ait olduğu iddia edilen 50 telgraf ve 2 mektubun düzmece olduğu zaman içinde ortaya çıkmış, durum bir çok tarihçi ve araştırmacı tarafından doğrulanmıştır:

Strasbourg üniversitesinden Prof. Paul Dumont belgelerin uydurma olduğuna dair ciddi kuşkular bulunduğunu, Prof. Michael M. Gunter belgelerin muhteşem bir sahtekarlık olduğunu, Bernard Lewis bunların “Siyon Protokolları” gibi tarihsel sahtecilik üretimleri olduğunu, Jeremy Salt belgelerin büyük bir sahtecilik örneği olduğunu, Norman Stone kitabın tamamen düzmece olduğunu, Collège de France Osmanlı ve Türk Tarihi Bölümü Prof. Gilles Veinstein ise bu belgelerin hiçbir şey fakat sahte olduklarını belirtmişlerdir.

Forged signature

En son 1 Mart 2015 günü Timeturk ’de çok çarpıcı bir haber yayımlandı: ABD’li tarihçi Prof. Justin McCarthy, 1915 olaylarında soykırım yapanın Ermeniler olduğunu ileri sürdü! Birilerinin 100 yıldır Osmanlı’nın Ermenileri katlettiğine dair belge aradığını söyleyen Louisville Üniversitesi Tarih Profesörü Justin McCarthy, Toronto Üniversitesi’ndeki “Doğu Anadolu’daki İnsanlık Trajedisinin 100. Yılı” konulu konferansta

“Elimizde binlerce ama binlerce belge var. Bu belgeler Türklerin değil, Ermenilerin soykırım yaptığını gösteriyor. Osmanlı arşivleri açık ama Ermenilerin ki değil. Tarih, insanların birbirini öldürmesine savaş der. 1915′te orada olanlar da soykırım değil, savaştı. Ermeniler yaşadıkları devlete başkaldırdılar. Bunun adı nedir? Buna vatan hainliği derler” açıklamasında bulundu. McCarthy olay yaratan saptamasını şu sözlerle sürdürdü:

”O dönem Osmanlı devletinin en kuvvetli ve düzenli orduları doğu bölgesinde idi. Ermeniler, Bağdat demiryolunu tahrip etmeyi, güney ve doğuda karışıklık çıkararak İngilizlere yardımcı olmayı teklif ettiler. Böylesi durumlarda devletin yapması gereken insanları korumaktır. Osmanlı da öyle yaptı. Ermenileri, olay çıkarttıkları bölgelerden başka yerlere taşıdı. Hatta Osmanlı, Ermenileri bile Ermenilerden korudu. Ermenilerin nefret ettiği Cemal Paşa, açlıktan ölmek üzere olan Ermenilere yiyecek dağıttı. Bütün bunlar elimizde bulunan belgelerde mevcuttur. Ermeniler Doğu’da Osmanlı askerlerini, devlet görevlilerini valileri bile öldürdü. Hamile kadınlara işkence yaptı, katliamlarla köyleri ortadan kaldırdı, toplu mezarlara gömdü. Şimdi kim soykırım suçlusu? Herhalde Osmanlı değil. Tüm bu olaylar olurken, Osmanlı yöneticileri, isteseler Ermenileri kolayca öldürebilecekken bunu yapmadılar, sadece bu kişilerin yerlerini değiştirdiler”.

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SOYKIRIM SÖZLEŞMESİ

Uluslararası hukuk ve Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi kapsamında bir olayın veya eylemin soykırım tanımına girmesi veya soykırım sayılabilmesi için sözleşmede belirtildiği üzere edimsel eylemin (actus reus) yanı sıra, amaçsal ögenin (dolus specialis) de var olması gerekmektedir.

Demek ki, eğer ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubun tümünü ya da bir bölümünü tamamen yok etmek amacı ile hareket ediliyorsa, o zaman, bu eylem soykırım sayılıyor. Bu nedenle 1915 yılında Ermenilere uygulanan yer değiştirme eylemi soykırım sayılamayacağı gibi soykırım sözleşmesi kapsamına da girmemektedir.

Yer değiştirme sırasında meydana gelen ölümler,   1914-1918 savaşı sırasındaki karşılıklı boğazlaşma ve kırımlar da soykırım kapsamına giremez. Kuşkusuz, bir olayın, bir savaşın, bir katliamın, bir kırımın soykırım kapsamına girmemesi o olayların ve yapılanların doğru olduğunu göstermez. Savaş, katliam, kırım hepsi insanlık suçudur.

Ancak, bir ırkın tamamen veya kısmen yok edilmesini hedefleyen bir eylem en büyük insanlık suçu olan soykırımdır. Aradaki farkı iyi anlamamız gerekir. Dolayısıyla, 1915 olayları bu yörünge ve görüngeye kesinlikle oturtulamaz. O halde, Ermeni Soykırımı savının gerçek olmadığı, ancak bu savın bir karalama, bir iftira, büyük ustalıkla pazarlanmış ve pazarlanmakta olan asılsız bir sav, bir yalan olduğu açığa çıkmış bulunmaktadır

Sis perdesi dağılmakta bilim adamları ve tarihçiler bu 100 yıldır sürdürülmekte olan bu tarihsel yalanı yavaş yavaş açığa çıkartmaktadırlar. Bu konuya Türk kamuoyunun, aydınların ve Türk siyasetçilerin hala duyarsız kalması anlaşılır gibi değildir. Elbette, özellikle 2015 yılında sansasyon yaratmak ve dünya kamuoyunu dolduruşa getirmek amacıyla bu savın hala gerçek olduğunu iddia edecek veya başka çakma belgeler öne sürmeye kalkışacak bir takım akil adamların ortaya çıkmasını da her an bekleyebiliriz!

İNKAR YASASI

Tüm bu olgulara rağmen Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı sırasında Doğu Anadolu’daki Ermeni halka uyguladığı zorunlu göç (tehcir) sırasında meydana gelen ölümler, Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, dünya ülkelerinin bir çoğu tarafından “tartışmasız” soykırım olarak değerlendirilmektedir.

Ne yazık ki iş sonunda öylesine bir soytarılığa dönüşmüştür ki,   soykırıma herhangi bir şekilde itiraz edilmesi, ya da, inkar edilmesi, hatta tartışılmasını bile engellemek   amacıyla harıl harıl yeni yasalar, türel (adli) yaptırımlar bile hazırlanmaktadır! Bu yeni yasa ve yaptırımlara göre “Ermeni Soykırımı” nı kabul etmemek, tanımamak, inkar etmek, soykırım olmadığını söylemek, savunmak suç sayılıyor!

inkar yasasi

Yoksa “Ermeni Soykırımı” savı yeterli tarihsel kanıt ve olgu bulunamadığından bu şekilde koruma altına alınmak mı isteniyor? Zira soykırımı yadsımanın karşılığı hapis ve ağır para cezası! Bu kervana en son Şubat 2015’te İtalya da katıldı!

Kısaca “İnkar Yasası” olarak bilinen ve hukuki ismi “AB’nin Irkçılığa Karşı Savaşım Hukukunun İç Hukukla Uyumlaştırılması ve Ermeni Soykırımını Yadsımanın Cezalandırılması Hakkında Kanun” a göre öngörülen ceza 1 yıl hapis ve 45.000 Euro para cezası! Ve bu yasa Avrupa Birliği ülkelerinin parlamentolarında kabul edilebiliyor! Sanki Ortaçağın yasakçı zihniyeti Avrupa’da yeniden hortluyor! Odun yığınlarının yerini özgür düşünce ve tartışma ortamını engelleyecek yasalar alıyor!

Bu “inkar yasası salgını”nın psiko-patolojik altyapısını irdeleyen Prof. İlber Ortaylı 2006 yılında katıldığı konferanslarda önemli saptamalarda bulunmuştur. Ortaylı, Yahudi soykırımının ağır suçu ve yükü altında ezilen Alman-Fransız (Vichy – Nazi işbirliği) siyasal çevrelerinin özgün suçlarını paylaşacak tarihsel suç ortakları aradığına, Ermenilerin ise savlarını Yahudi Holokostu ile eşleştirerek   bu iddiaya dört elle sarıldıklarına vurgu yapıyor.

Ortaylı’nı belirttiği gibi bu çevreler Ermeni tehciri ve karşılıklı boğazlaşmayı soykırım olarak tanımlamayı reddeden Bernard Lewis’i yargılıyor, Gilles Veinstein gibi bilim adamlarını suçlamaya, mahkum ettirmeye çalışıyor. Ortaylı’nın savunduğu görüşler özetle şöyle:

1915 Ermeni Tehciri, olası bir isyana karşı düşünülmüş bir önlem değildir; bu nokta çok önemlidir. Zorunlu göç yasası, fiilen oluşan isyan ve düşmanla işbirliğine karşı alınan ve o günün savaş koşullarında kaçınılmaz olan bir karardır.

Sözün kısası soykırım sadece yapanı değil, yurttaşı olduğu milleti de bağlar. Yahudi soykırımı açısından bakıldığında, antisemitizme yaklaşan benzer fikirleri savunan Martin Luther ve Protestanlık da Hitler kadar suçludur. Her şeye rağmen bugünkü Alman kuşakları da babalarının bu eylemini ister istemez üstlerinde taşımaktadır. Soykırım eylemlerine katılımlarından dolayı sadece Vichy Hükümeti suçlu değildir. Fransız kültüründe bu işin kökleri Voltaire’e kadar gider. [1]

Prof. İlber Ortaylı Protestanlık ve Voltaire konusunda biraz abartıya kaçsa da saptamalarında büyük bir gerçeklik payı olduğu ortadadır.

 

İNKAR YASASI VE FRANSA

Bir çok Avrupa ülkesinde kabul edilen inkar yasası , Fransız parlamentosunda 28 Şubat 2012’de 647 sayılı kararla oy çokluğuyla kabul edilmiştir. Ancak, Fransız Anayasa Kurulu söz konusu yasanın 1789 tarihli “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi” ile 1958 tarihli Fransız Anayasasına aykırı olduğunu saptamış, ifade, bilimsel araştırma ve iletişim özgürlüğü ilkelerini ihlal ettiği gerekçesiyle İnkar Yasasını iptal etmiştir. İptal kararı 2 Mart 2012 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

Kuşkusuz bu her şeyin bittiği anlamına gelmiyor: İnkar yasasını savunan çevreler söz konusu yasayı İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi ile Fransa Anayasasına uyumlaştırmak üzere çalışma ve araştırmalara herhalde başlamışlardır!

declaration de droits dhomme

Böyle bir mantıksızlığın ve postmodern autodafé zihniyetinin hortlamış olması özgür düşünceyi engellediği gibi bu iddianın “soykırım endüstrisi” tarafından üretilmiş düzmece bir ortak yapım oluğunu gösteriyor. Tüzel (hukuksal) ve etik temeli olmayan bu sav böylelikle yasalarla güvence ve koruma kalkanları altına alınmak isteniyor! Öyle ki kimse cüret edip itiraz ve eleştiride bulunamasın! Eğer soykırım savı düzmece olmasa bu şekilde koruma altına alınmasına hiç gerek kalır mıydı?

O zaman dünyanın yuvarlak olduğunu göstermiş ve kanıtlamış olan Galile’nin teorileri için neden koruyucu yasa çıkarılmıyor? Neden sürekli eleştirilen Darwin veya Freud’un kuramları için inkar yasaları çıkartılmıyor? Bu durumda işbu araştırma ve inceleme yazısı da bu yasa kapsamında herhalde bir suç oluşturmaktadır!

1917 Ekim devriminden sonra Lenin, Çarlık Rusya’nın Ermenileri nasıl dolduruşa getirildiğinin belgelerini ortaya koymuştur. Osmanlı devleti, Doğu’da Ermeniler, batıda Yunanlılar, güneyde Kürt kartı ile çembere alınmış, Ermeniler “Büyük Ermenistan”, Yunanlılar “Helen Krallığı”, Kürtler de “Büyük Kürdistan” hülyalarıyla dolduruşa gelmişlerdir.

“Ermeni soykırımı” yaftasıyla varılmak istenen hedef, Kürtçülük sorununda olduğu gibi, Ermeni milletinin gerçek isteklerinden çok, küresel güçlerin siyasal ve ekonomik çıkarlarıdır. Güdülen amaç bir yolunu bulup Sèvres antlaşmasının yeniden yürürlüğe sokularak ertelemiş oldukları amaçlarını gerçekleştirmektir.

 

Bu bağlamda, Orhan Pamuk başta olmak üzere, birçok yazar, sanatçı, yapımcı 1915 yılında olan biteni araştırmaya bile tenezzül etmeden, soykırım sözcüğünün ne anlama geldiğini bile bilmeden, bu konuda mangalda kül bırakmadan ahkam kesmeye, demeç vermeye ve hatta “Kesik” benzeri film çevirmeye kalkışmakta, bazıları ise dut yemiş bülbül gibi suskun kalmayı tercih etmektedirler. İşin başka bir traji-komik boyutu da   bir çok aydının bu postmodern à la mode soykırımı savunduklarından kendilerini “En Kahraman Rıdvan” konumuna sokmalarıdır!

ULUSLARARASI ADALET DİVANI’NIN YAKLAŞIMI

3 Şubat 2015 te toplanan Uluslararası Adalet Divanı bir olayın veya eylemin soykırım kapsamına girmesi veya soykırım sayılabilmesi için “Soykırım Suçunu Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi” nde belirtildiği üzere edimsel eylemin (actus reus) yanı sıra, amaçsal ögenin (dolus specialis) de var olması gerektiğine dikkat çekmiştir.

Avrupa mahkemesi

Yani, ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubun tümünü ya da bir bölümünü tamamen yok etmek amacı ile hareket ediliyorsa, o zaman, bu eylem soykırım sayılıyor. Bu durumda 1990 yılında Hırvat – Sırp savaşı sırasında meydana gelen karşılıklı boğazlaşma ve kırımlar şiddetle kınanmış ancak, Uluslararası Adalet Divanı bu olayların soykırım kapsamına girmediğine karar vermiştir.

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNİN YAKLAŞIMI – 2005

İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek 2005 yılında İsviçre’de verdiği konferanslarda Osmanlı İmparatorluğu döneminde “Ermeni soykırımı” diye bir olay olmadığını savunmuş ve bu iddiaları “uluslararası yalan” olarak nitelemişti. “İsviçre-Ermenistan” derneği tarafından bu sözleri nedeniyle hakkında dava açılan Perinçek, İsviçre mahkemelerince “ırkçı ayrımcılık” yaptığı gerekçesiyle tazminat ödemeye mahkum edilmişti.

Temyiz başvuruları geri çevrilen Perinçek, 2008 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuş, ifade özgürlüğünün İsviçre tarafından ihlal edildiğini savunmuş, İsviçre mahkemelerinin bazı belgeleri incelemeyi reddettiğini ve kendisine ayrımcılık yapıldığını iddia etmişti..

Sonunda dava 28 Ocak 2015te tekrar ele alındı. Duruşmaya Perinçek ve İsviçre hükümeti dışında, müdahil olarak Türk ve Ermeni hükümetleri de katıldı. Duruşmada Türk tarafı hukuksal çerçevede savunma yaparken, Ermenistan hükümeti adına yapılan savunmalarda 1915 olaylarının “soykırım” olduğu iddia edildi.

avrupa mahkemesi3

Türk hükümeti adına savunma yapan Alman avukat Stefan Talmon Perinçek’in hiçbir zaman Ermenileri hedef almadığını, “soykırımın uluslararası bir yalan” olduğuna dair söylemin de Ermenileri aşağılamadığını belirtmiştir.

Ermenistan avukatları Kevork Kostanyan ile Geoffrey Robertson, Osmanlı İmparatorluğu’nun planlı ve sistematik biçimde Ermenileri “katlettiğini”, hedefin “Ermeni sorununu ortadan kaldırmak” olduğunu belirtmiş, Talat Paşa’yı “Osmanlı Hitleri” Doğu Perinçek için de “profesyonel soykırım inkârcısı” tanımlarını kullanmıştır.

Duruşmada soykırımı savunanlar Ermeni olaylarını Yahudi soykırımıyla karşılaştırmaya çalışmışlardır. Ancak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Yahudi soykırımı ile Ermeni olayının aynı olmadığına, bunları eşleştirmenin yanlışlığına dikkat çekmiştir. Bu durum “Ermeni Soykırımı” iddiasını hukuken ve tarihsel olarak zayıflatmış görünmektedir. Davaya bakan 17 yargıçlı Büyük Daire’nin kararı bu yılın ikinci yarısından önce beklenmiyor.

 

1915 ERMENİ OLAYLARINI “SOYKIRIM” OLARAK KABUL EDEN KURULUŞLAR VE ÜLKELERİN LİSTESİ

Listede görüleceği gibi 1974 Kıbrıs çıkarmasından sonra ve AKP’nin iktidara gelişiyle soykırımı tanıyan kuruluş ve ülkelerin sayısında önemli bir artış olmuştur. Temelinde tamamen siyasal gerekçeler ve kendi Holokostlarına ve yalnızlıklarına paydaş ve suç ortağı arayan ülkelerin dolduruşuyla diğer ülkelerin de domino kuramıyla etkilenmiş olmaları yüksek bir olasılıktır.

Hirosima

ATOM BOMBASIYLA HİROŞİMADA KATLEDİLENLER

 

Diğer taraftan bu tanımalar aslında Türkiye’nin ne kadar sahipsiz olduğunu, ne kadar beceriksiz ve teslimiyetçi dış politikalar izlediğinin en açık göstergesidir. Tabi bu arada bir çok kilise, kuruluş ve derneğin de siyasetle kirli ilişkiler içinde oldukları ortaya çıkmaktadır. 1996 yılında yayın hayatına başlayan Agos gazetesi Hrant Dink’in 2007de öldürülmesinden sonra 1915 olaylarından “soykırım” diye söz etmeye başlamıştır.

1975 yılından itibaren ABD’nin 50 eyaletinden 43 eyalet soykırımı kabul etmiş, ayrıca Amerikan Senatosu Dış İşler Komitesi 2010 yılında 1915 olaylarını soykırım olarak tanımıştır. O halde, kimse kıvırtmasın: Bu sonuca göre, öyle veya böyle, ABD soykırım yalanını kabul etmiş demektir. Kızılderili soykırımı, Hiroşima, Nagazaki, Vietnam savaşı gibi daha nice soykırım, kırım ve savaş suçlarını görmezden gelen Amerikalı siyasetçilere “Küçük Çocuk” adını verdikleri atom bombasıyla Hiroşima’da katledilenleri gösteren yukarıdaki fotoğrafı, kimlerin çocukları olduklarını ve nasıl insanlar olduklarını unutmamaları için evlerinde baş köşeye asmalarını öneriyorum.

  1. 1965 Uruguay
  2. 1975 Kıbrıs Rum Kesimi
  3. 1983 Dünya Kiliseler Konseyi
  4. 1988 Ermenistan SSCB
  5. 1995 Rusya
  6. 1996 Kanada
  7. 1997 Lübnan
  8. 1998 Belçika
  9. 1998 Fransa
  10. 1998 Avrupa Konseyi
  11. 1998 Avrupa Parlamentosu
  12. 1999 Yunanistan
  13. 2000 Kutsal Makam – Vatikan
  14. 2000 İtalya
  15. 2000 İnsan Hakları Derneği (*)
  16. 2002 YMCA – Genç Hristiyanlar Birliği
  17. 2003 Arjantin
  18. 2003 İsviçre
  19. 2004 Almanya
  20. 2004 Hollanda
  21. 2004 Slovakya
  22. 2005 Litvanya
  23. 2005 Polonya
  24. 2005 Venezuela
  25. 2007 Bask Bölgesi
  26. 2007 Şili
  27. 2007 Brezilya
  28. 2007 Paraguay
  29. 2007 Agos gazetesi (*)
  30. 2010 İsveç
  31. 2010 ABD (*)
  32. 2013 Galler
  33. 2013 İskoçya
  34. 2013 Kuzey İrlanda
  35. 2014 Bolivya
  36. 2014 ABD Presbiteryen Kilisesi

_________________________________

[1] Alıntıda Ortaylı’nın temel görüşleri daha kolay anlaşılabilmesi amacıyla tarafımca yorumlanarak aktarılmakta olup, metin kısaltılmış, sadeleştirilmiş ve tümce düşüklükleri düzeltilmiştir.

 

Erdağ Duru

 

(Yazının devamı: Üçüncü Bölüm: TÜRKİYE ERMENİSTAN İLİŞKİLERİ

pek yakında yayımlanacak.

Bu dizide yer alan bütün yazıları görmek için şu linke tıklayınız:
https://turkiye.net/dosyalar/ermeni-sorunsali/
veya sitenin menü sisteminden DOSYALAR – ERMENİ SORUNSALI yı seçiniz.)

 

________________________________________________________________

Referans:
1. Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, Milliyet Yayınları, 1992
2. Davranışlarımızı Kökeni, Dr. Erol Teber, Sorun Yayınları, 1975
3. Din Devletleri, Prof. Dr. Aysel Ekşi, Ümit Yayıncılık, 1995
4. Emperyalizm Kıskacında Türkler Ermeniler Kürtler, Yazıcı Yayınevi, 2003, Ersal Yavi
5. History of the Ottoman Empire and Modern Turkey, Stanford J. Shaw, Cambridge University Press, 1987
6. History of the Western Civizilation, Bertrand Russell, Unwin University Books, 1971
7. İnternet kaynakları: Timeturk Haber, Vikipedia, Agos Gazetesi, Al Jazeera ve Ermenistan ile ilgili çeşitli web siteleri
8. Osmanlı İmparatorluğunun Yükseliş ve Çöküş Tarihi, Dimitri Kantemir, Cumhuriyet Yayınları, 1998
9. The Encyclopedia Americana International Edition, Americana Corp., I-XXX Volumes, New York, 1977
10. The Reader’s Digest Great Encyclopeadic Dictionary, Oxford University Press, 1964
11. The Turkish Labyrinth, James Pettifer, Viking Penguin Group, 1997
12. Théma Larousse, Tematik Ansiklopedi, Cilt 1-2, Larousse 1993 Milliyet 1993-1994
13. Türk Devrimini Temelleri ve Gelişimi, Doç. Dr. Ahmet Mumcu, A.Ü. Hukuk Fakültesi Yayınları, 1976
14. Türkiye Cumhuriyeti Çökerken, Vural Savaş, Bilgi Yayınevi, 2004
15. Türkiye’de Etnik Gruplar, P. Alford Andrews, Ant Yayınları, 1997
16. Türkiye Neden Feda Edildi? Merdan Yanardağ, Destek Yayınevi, 2013
17. Türklerin Tarihi, Doğan Avcıoğlu, Tekin Yayınevi, 1985
18. Ulusal Kültür Savaşı, Atilla İlhan, Bilgi Yayınevi, 1998

 

yorum

Yorumlar kapalı.