Küresel egemenlerin II. Dünya Savaşından sonra insanlığa dayattığı “Yeni Dünya Düzeni”, ya da, “ORDO AB CHAO” (Kaos Düzeni) yenilikler bombardımanı altında sersemlemiş ve yorgun düşmüş kitlelerin sinir uçlarıyla oynayarak dinsel, mezhepsel, etnik, ırkçı, şoven ve en son cinsel tercihlere yönelik ayrıştırmalar yaratmayı hedefleyen klasik bir böl ve yönet taktiğidir. Bu taktik doğrultusunda ve Özgürlük Anıtı’nın kamuflajı altında, uluslararası düzlemde sürekli bir kışkırtma ortamı yaratılmakta, sözde liberal-demokrat-insancıl, özde oligarşik-faşist-yabancılaştıran paradigmalardan biri daha büyük bir coşkuyla pazarlanmaktadır. Böylelikle, toplumsal dikkatin sansasyonel olgularda odaklanarak yolsuzluk, yağma, talan ve hırsızlıkların unutulmasını sağlamak ve siyasal yetkeye duyulan öfkenin başka kanallara kaydırılması öngörülmektedir.
LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti) eylemleri ile dünya çapında düzenlenen “onur yürüyüşleri” ve eşcinsel evliliklere yasallık kazandırılmasının ardında yatan strateji aslında şudur: “Biz malı götürelim, saltanat sürelim, iktidarda kalalım, siz sokaklarda şamata yapın, birbirinizi yiyin, birbirinizi öldürün, yeter ki bize dokunmayın”. O halde, yaşamsal önemi olan bir çok sorunsalın ıska geçilmesi ve hedef saptırma için elzem sosyal panzehirlerden birinin LGBT olacağı açıktır. Bu hareketinin bu kadar yaygınlaşması, siyasetçilerden destek görmesi, gündemi sürekli işgal etmesi bundandır. İlericilik ve devrimcilik ile hiçbir ilgisi yoktur.
Bu taktiğin artalanını açığa çıkarmanın, veya, LGBT eylemlerini eleştirmenin homofobi ile bir ilgisi yoktur. Sorun bireysel, ya da, homofobik değil, toplumsal ve sosyolojiktir. Kuşkusuz, herkes istediği yaşam tarzını, cinselliği seçmekte özgürdür ve bu çerçevede kimseyi kınamak doğru değildir. Ancak, LGBT hareketinin evrensel etik değerlere meydan okuyan bir şekilde toplumsal boyuta çekilerek tüm insanlığa yeni bir paradigma olarak dayatılması kabul edilemez. Üstelik bu işi pazarlayanların arkasında ABD ve yandaşları varsa orada durmak gerekir!
Fotoğraf: Eşcinsel evliliklerin yasallaşması penisten balonlarla Beyaz Saray önünde kutlanıyor. (26Haziran 2015)
Anamalcı düzenin kendini koruma ve gözyaşları içinde kendini acındırma-sempatik gösterme taktiği, makarna ve kömüre fit olan, “güzel bir ölüm”ü (!) içlerine sindiren, “çalıyor ama, iş yapıyor” söylemini benimseyerek hırsızlara gıpta eden ve gittikçe köpekleşen bir sadaka toplumunun doğmasına yol açıyor. İktidarı taşıyan payanda budur.
LGBT paradigması modernizm ve çağdaşlığın arkasına gizlenmeye çalışsa da, insanlık tarihi kadar eski olup Antik Yunan’dan sonra zirveye yücelişini Roma İmparatorluğu’na borçludur. Eşcinsellik ve sefahat yaşamı, özellikle imparatorluğun çöküş sürecinde, ünlü şair Catullus döneminde, soylu ve zengin sınıfın eğlence kültürü olarak gelişti. Catullus eşcinsellik ve lezbiyenliği yücelten erotik şiirler yazıyordu. Romalı aristokratlar erkek ve kız çocuk kölelerden oluşan haremler kuruyor, düzenlenen büyük orjilerde, şölenlerde kusana kadar yeniyor, içiliyor ve çeşit uluorta cinsel ilişkiye giriliyordu. Fellini’nin ünlü “Satyricon” u bu temayı işler.
İlginçtir ki Türk Mitolojisi, Fin ve Kızılderili kültüründe bu tür ilişkilere rastlanmıyor. Ancak, erkek ile kadın arasındaki cinsel ilişkinin engellendiği ve zorlaştırıldığı kapalı toplumlarda, eşcinsellik ve zoofili ortaya çıkabiliyor. Bu alışkanlıklar daha sonra genetik olarak yeni kuşaklara da aktarılıyor.
Şark-İslam köleci feodal düzeni Yunan-Roma gibi eşcinsellik ve oğlancılığın özellikle saraylarda, tekkelerde ve bazı tarikatlarda yüceltilmesine izin veren bir düzendi. Oğlancılık İslam’da yasak olmayıp, tam tersi, Emevi, Abbasi, Endülüs ve Osmanlı sarayının mutluluk, zevk ve eğlence kaynağıydı. Bu günümüzde Güney Doğu Anadolu, İran, Suudi Arabistan gibi bölgelerde hala çok yaygındır ve hatta aşiret reislerinin, Arap şeyhlerin, kralların bölgede görevli Amerikalı askeri personele cinsel ilişki için inanılmaz paralar teklif ettikleri bilinmektedir. Divan Şiiri ise baştanbaşa eşcinsel bir edebiyat olup Fatih, Yavuz, Kanuni gibi padişahların erkek sevgililerine yazdıkları şiirler de bu gelenek kapsamındadır. Karagöz-Hacivat, Orta Oyunu, Meddah, Nasrettin Hoca öykülerinde de her türlü cinselliğe porno ve müstehcen göndermeler vardır.
2000’li yıllardan itibaren Türkiye’de LGBT hareketi eşcinsellere yapılan saldırı ve dayaklarla medyada yer almaya başladı. LGBT’ye destek hızla gelişti, kahramanca direnişler ve onur duyulması gereken başkaldırılar gibi topluma sunulmaya başlandı. Artık, dünyanın her yerinde karnaval havasında, hatta bazan azgın tepkilerin de ortaya çıktığı “onur yürüyüşleri” düzenleniyor.
Büyük kentlerin bar ve kafelerinde uyuşturucu madde kullanımı ile birlikte LGBT, entelektüel, aydın, sanatçı, aykırı ve çağdaş olmanın övünülecek bir simgesi haline dönüşüyor. LGBT eylem ve söylemleri, duvar ve sokak yazılarıyla adeta yükselen yeni bir değerler anıtı ve putu haline getiriliyor: Sosyalist, anarşist veya komünist olacağına eşcinsel ol kardeşim daha çok itibar görürsün! Yani sonunda öyle bir kör noktaya geliyoruz ki artık saygınlık kazanmanın, ilerici, medyatik ve ünlü olmanın tek yolu LGBT’yi desteklemek, hatta eşcinsel olmaktan geçiyor!
Güdülen amaç, pornografik cennet sanrılarına odaklamış ümmetçi ve dincilerin yanı sıra, salt zevk ve cinsellik peşinde koşan bencil bir gençlik ile küresel düzenin çıkarlarına boyun eğen halk yığınlarını oluşturmaktır. Yüzyılların boyun eğme kültüründen gelen arabesk-dinci yığınlar artık bastırılmış içgüdülerini dizginleyemiyor, başı boş ve iktidarın çıkarlarına göre kurgulanmış bir sözde özgürlük ve demokrasi bulamacında kadınları, genç kızları katleden, tecavüzcü, kudurgan ve azgın bir sürüye dönüşüyor. Bu zıvanadan çıkan güruha verilen cezalar devede kulak bile olmuyor.
Kapitalizmin azgınlaşma döneminde eşcinsellik de doruğa tırmandı. Siyasal erk, eşcinselliğin kapsama alanını LGBT olarak genişleterek bu eylemin öncülüğünü üstlendi. Böylece bu yoz kültür –özgürlük kalkanı altında- toplumun tüm katmanlarına dünya çapında dayatıldı, “toplumun ahlaksızlaştırılmasını teşvik süreci” yasalarla koruma altına alınarak başlatılmış oldu! Zira, ahlaki ve etik değerleri umursamayan insanlar yolsuzluk ve hırsızlıklara daha kolay göz yumar, umursamaz, hoşgörü gösterir.
Bu bağlamda, Türkiye’nin sivil, siyasal ve askeri yapısı, devlet kurumları dış güçler tarafından kolayca manipüle edilirken, ülkemiz diplomasi ve tarih bilgisi olmayan, teslimiyetçi, görgüsüz ve arabesk ellerde bir yağma, yıkım ve iç savaş tehdidi sürecindeyken LGBT hareketinin patlama yapması rastlantı değildir. Şimdi tüm o Sodom egemenleri ve Sodom halkı bu yeni paradigmaya, LGBT putuna tapınmakta birbiriyle yarış halindeler.
Kolay gelsin ve anca gidersiniz diyorum.
Erdağ Duru