1 Yelkenliyle Dünya Turu: Karacasöğüt – Cagliari Yolunda

Yelkenliyle Dünya Turu: Karacasöğüt – Cagliari Yolunda

1

14 Eylül 2014

(Önceki yazı: https://turkiye.net/spor/yelkenliyle-dunya-turu )

İlk 1000 mil Karacasöğüt- Cagliari yolunda.

Tepenin ardında , denizlerin ardında neler olduğunu merak etmek insanların özelliklerinden biri. Kıtaların keşfinin nedeni bu merak değil mi? İnsanoğlu merak edip aya gitti, diğer planetlere gitmeye hazırlanıyor. Everest’e tırmanıyor, denizin 10.000 metre dibine iniyor. Sonra da bu gezdiklerini gördüklerini yazıp, çizip, fotoğraflayıp bizlerle paylaşıp, hayatımıza giriyorlar. Buyrun işte Sadun Abi, Polinezya’daki Atol adalarındaki vahineleri bir anlatmış ki insanı baştan çıkarıyor.

Siz bir de benim okuduğum Joshua Slochum, Bernard Moitissier, Alain Gerbault, Yves Le Tourmelin, Tabarly, Olivier de Kersauzon’un bizim zamanımızın çiçekli gömlekli şarkıcısı Antoine’ın kitaplarında anlattıkları güzellikleri ekleyip , Magellan boğazı ve Patagonya ile ilgili kitapları ilave edin… Onların anlattıklarını gözlerimle görmek istiyorum. Hadi yollara. Şu anda elimde bir kere daha sevgili Hakan ve Sophie Öge nin kitabı var.

Gidip gördüğünü, yaşadığını egoistlik edip kendine saklamayacaksın oturup yazıp, fotoğraflayıp paylaşacaksın. Bu nasihat Sadun Abimin ve çok haklı. Her gezgin muhakkak bir kitap yazıp tecrübelerini paylaşmalı.

Ekrem Harita1

Ben yazdım, 2000 tane satıldı gerisine talep yok, okuyan yok. Fransızca yazsaydım 5000 tane satardı. Ülkemizde merak eden az. Hiç kimse, “bu ne kötü bir kitap” demedi ama ilgi o kadar.. Meleklerin cinsiyeti ve cinlerin kaç yaşına kadar yaşadığı konusunda kitaplar on binlerce satıyor. TV de saatlerce işlenip rating rekorları kırıyor. Fransa, gezgin yelkencilerini devamlı televizyona çıkarıyor, onlara gezilerini anlattırıyor, fikirlerini soruyor. Siz bir deniz kültürü hazinesi olan Sadun Abiyi TV de hiç gördünüz mü? Ama iki karısını öldürüp, üçüncüyü arayan adam, Kadırgalı Aysel in programnda rating rekoru kırıyor. Sonunda o herif üçüncü kez evlenip, üçüncü karısını da öldürecek… Böylece milli kültür hazneciğimize büyük katkı sağlayacak.

Denizlerde gezenlerin yüzde 40 Fransız, yüzde 40 İngiliz diğer yüzde 20 side geri kalan ülkeler.

– Niye mi ?

– Okuyorlar da onun için.

Dillerinde yazılmış, yüzlerce deniz, yelken, uzak ülkeler hakkında kitap var. Bizde Sadun Abinin zoru ile yazılmış, beş altı kitap.

Yelkenli ile yapılan gezilerde imkanları sınırsız olan zengin devletlerin vatandaşları yok. Okumaya ne gerek onlar herşeyi biliyor.

Bizde yapacağı gezinin ismini “cahil cesareti ” koyup cahilliğin promosyonunu, reklamını yapan bile var. ‘Ben’ diyor, ‘okumadan öğrenmeden gezerim’.
Yolun açık olsun…

Sadun Abinin ise seyahate çıkmadan okuduğu Fransızca ve İngilizce yelkenli ile geziler hakkındaki kitaplar ise bir kütüphane dolusu..

İnsan önünde bir amaç olmadan nasıl yaşar ki ? Beni canlı tutan hayatta görmek, yaşamak arzu ettiğim şeyler.

Gezi projelerimin programını devamlı degiştirdiğim için açıklama yapmak aslında zor. Ucundan azıcık açık etmek zorunda kalmamın nedeni: Kendimi, erkekliğe bok sürdürmemek için bu geziyi yapmaya mecbur etmek.

Düşündüğümü yapabilirsem : Ak sakallı bir dede olarak torunuma, diğer çocuklara , hatta dinlerseniz sizlere de anlatacak hikayelerim olur. Bu geziyi yapamazsam da saldırgan, asık yüzlü, ekşimiş, hayata köpek bokuna bakar gibi bakan, gençlere kızıp kıskanan, çekilmez bir ihtiyar olur, başınıza kalırım.

Bir de olur ya, yolum düşer, cesaret eder, sağlığım elverir , Horn Burnunu geçersem, kulağımı deldirip küpe takacam, zaten bu yolculuğun amacını kulağıma küpe takmak şeklinde özetleyebiliriz. Bu asırlardır süren bir gelenek. Hazret dövmelileri sevmiyor ya, kulağıma küpe takarsam belki beni sever.

Horn burnunu dönen denizciler, çok sık kurallar olan yelken kulüplerinde tek ayaklarını masaya koyup oturabiliyorlar. Eğer hem Avustralya Leeuwin, Güney Afrika Ümit Burnu ve Horn’u geçtiyseniz iki ayağınızı da masaya koyup oturma hakkına sahipsiniz!

Fransa da Horn burnunu geçen denizciler kulüp kurmuşlar, yüzlerce üyesi var. Bizde Osman Atasoy tek başına…

Gezinin detayını, yavaş yavaş açık edeceğim, ama önce gitmek istediğim yerlere bir varayım, ilerleyen aylarda hatta yıllarda , ANOUK u izlemeye devam edin…

Türkiye’de bir dünya turu projesi ne kadar geveze olur, ayağa, dile düşerse, gerçekleşme şansı o kadar azalıyor. Şu anda gezenlerden arkadaşım olanları tanıyorum, zevkle takip ediyorum. Çoğu benim daha önce gezdiğim yerlerdeler, yazdıklarını keyifle okuyup, anlattıklarını dinliyorum, gözümü kapayıp onların yanına gidiyor, düşlerimde Vahinelerle dans edip, dev vatoslarla yüzüyorum. Hiç tanımadığım isimlerini duymadığım insanlar gezip geldiler, onları çok takdir edip seviyorum. Daha yola çıkmadan çıktım-çıkıyorum-çıkıcam muhabbeti yapanlar ise bu işi sulandırıyorlar. Çık be kardeşim kendin için gez, gör, dolaş, bize tecrübelerini yaşadıktan sonra aktar, öncesi sende saklı kalsın. Ama önce bir git, gör, tantanayı sonra yaparsın.

Ben yaptım, ilk büyük turistik geziyi paylaştım, tek amacım, insanları, bu güzel geziyi yapmaya teşvik etmekti. Aldığım geri dönüşler amacıma ulaştığımı gösteriyor. Yaptığım ne bir keşif, ne bir performans ispatlama, ne de bir yarış… Beni keyfimin istediği yere , keyfimin istediği zaman götürecek bir gezi. Ben dünya turu filan yapmıyorum, gideceğim güzel yerler bana belki 1,5 tur, belkide 0,5 tur attırır. Hiç bir iddiam yok ki… Tek iddiam keyifli keyifli gezmek..

Denizci arkadaşlarımın paylaşımlarını dikkatle okuyorum. Benim tecrübelerim de faydalı olur diye düşünüyorum. Bu tip geziler okumadan, öğrenmeden, bilmeden çok zor olur. En önemlisi benim gibi sıradan bir insanın bu geziyi yapabileceği mesajını vermek istiyorum. Sıradan ama yapacağı gezi konusunda bilgi sahibi. Yaptığı işi önemseyen, denizi ciddiye alıp, kendini ciddiye almayan bir insanın da bu geziyi yapabileceğini ispatlamak.

Bu sefer zor yolu tercih ettim, genelde zoru tercih ettiğimde, biraz ızdrap çeksem bile sonu daha iyi oluyor. Bu gezide her gün daha kalabalıklaşmakta olan, turistik rotanın biraz dışına çıkmak ve gezimi gitmediğim yerlere gidip olabildiğince uzatmak, istiyorum. Tabii “weather and health permitting”; en önemli kaide . Gidipte yıllarca gelmemek diye bir şey artık yok, ulaşım kolay.

3-4 ayda, bir torunla, kızımla, aile ve sevdiklerimle tabii ki gelip buluşacam. Çok özleyeceğim, Sadun Abimle rakı sohbetleri yapıcam.

Dünyanın her yerinde teknenizi emniyetle bağlayıp 24 saatten az bir sürede sevdiklerinize ulaşmanız mümkün. Sezon kaçırma telaşını da bir kenara bıraktım. Kaçarsa, güvenli bir limanda bağlı bulunduğum ülkenin güzelliklerini yaşamaya devam ederim.

Deniz epeydir bana bir kelam etmiyordu, bugünlerde yine şarkısını duyuyorum. Bu şarkı sanki sihirli, sonsuzluğun sesi, “sound of silence” gibi alıp götürüyor. Denizi, dalgaları fırsat buldukça dinleyin.

Sahilde bu güzel şarkıyı pek duyamazsınız, Türkü barlarını, çirkin ötesi gürültüsü veya burnunuzun dibine giren bir tekneden gelen; mezarlı kara topraklı, ölümlü, acı arabesk türküler. Ulan bu kadar kara toprak seviyorsanız gidinde girin be, ne başkasına reklamını yapıyorsunuz?

Teknede gözlerimi kapattığım zaman denizin sesi, kokusu, alıp beni Pasifikteki Tuamotu adalarına götürüveriyor.. Orada da taa dünyanın öbür ucundan gelen dalgaların hiç bitmeyen, hep aynı sesi vardı. Beni çağıran işte bu ses.

Deniz ihtiyarlamıyor, kırk yıl önceki dünya ile bugünkü ne kadar değişik. Ancak adalar denizle çevrili olduğu için direniyor, geç bozuluyorlar, adaları sevmemizin nedeni bu mu ? Ben de belki denizde çok vakit geçirirsem direnirim yaşlanmaya? Sadun Abinin benden daha genç olmasının nedeni bu mu?

Ben adaları seviyorum, kendimi adalı hissediyorum. Benim adam çocukluğumda Heybeliada idi, şimdi ise teknem “Anouk” benim adam oldu. Teknemin muhtarı, benim.

Denizin ihtiyarlamadığı, adaların geç bozulduğu kaidesi, ülkemizde sanki geçerli değil. Denizi de, adaları da bozmaya, kıyı ve ada insanını mutsuz etmeye çok uğraşıyorlar. Aklıma Gökçeada geliyor, burada yaşayan adalıları huzursuz etmek için açık hapishane olarak kullanmak üzere katilleri, canileri bu adaya göndermişlerdi. İstanbul da adaları da defalarca yaktılar çamları yeniden yakma çabasındalar. Hafta sonları ‘hadi adalara gidip, ortalığı pisletip, mangal yapıp çamları yakalım’ diye bir eğlence şekli var.

Kaymakam olmuş bir öküz, adayı yolla karaya bağlayıp taşıtlar kolay geçsin diyor, başka bir uyanık, ikinci bir boğaz açıp, bir ada yaratıp, doğanın dengesinin içine edelim diyor. Bir yandan boş durmayıp rant uğruna binlerce dönüm denizi doldurup üzerine, avm, çayhane, mescit yapmaktalar.. Bu tür doğayı katletme faaliyetlerine onlar “proce” diyorlar. Bunlar genelde seçim öncesi ortaya atılan dahiyane fikirler.

Bizim küfür etmekten başka yapacak bir şeyimiz yok. Hukuk mu? Onu unuttuk canım.

Deniz , ondan çaldığınız her santimetreyi fazlası ile geri alacaktır, temennim o anda bu işi yapanların orda olması… Gölcük depreminde denizin 5 metre dibine inen dükkanlar unutuldu. Yok canım bir şey olmaz… Olsa bile unuturuz. Unutmak bizim milli karakter çizgilerimize eklendi… Unut, reaksiyon verme, kader de, kabul et, öleceğini bilsen bile..

Unuttuklarmızı yazmak çok uzun, başka sefere… Sorma, deniz feneri, 30 milyon avro..

– Benim için denizlerde dolaşmak , masallar dünyasına bodoslama dalmak gibi bir his. Her an değişen, olağanüstü bir alemdeyim. Son kara parçası kaybolduktan sonra, denizle biz bize oluyoruz. Masallar dünyası dedim ya, bilinmeyenlerle dolu, yaratıcı gücünüzü, duyularınızı sonuna kadar açmamızı gereken keyifli bir ortam.

Denizden Korkmuyor musun? diye sormuşlar.

Hakan Öge ne güzel söylemiş:
“Hemen, hemen tüm doğa sporlarında olduğu gibi denizcilik de tamamen unutma üzerine dayalı bir etkinlik. Bir gün hayatınızın en ıstırap dolu, en tehlikeli anlarını yaşıyorsunuz, ertesi gün koşullar düzelince öyle bir huzur yaşıyorsunuz ki, o anları unutup gidiyorsunuz. Doğanın sert yüzü ne kadar yıpratıcıysa, yumuşak yüzü o kadar barış ve huzur verici….”
Macellanın izinde isimli kitabından…

Benim için tekne ve denizlerde gezmek, atlı karıncada tur atmaya benziyor. Bir tur daha atmak bu, her turun tadını çıkarmak isterim.

Çocuklar atlı karıncadan inmek istemezler. İçimdeki çocuk da öyle, tekneden inmem diyor. Zorla atlı karıncadan indirilen çocuk, ne yapar? Bende o çocuklar gibiyim.

Oyuncağımı elimden almaya çalışanlara çok kızıyorum.

Ekrem İnözü

 

 

yorum

Yorumlar1 Yorum

  1. nezih kılınçkını

    iyi seyirler kaptanım.
    umarım bir gün denizlerde karşılaşırız.
    rügzarınız keyfinizce olsun.